Bir sürü koridordan geçtik. Kimi kartla kimi parmak iziyle açılan birçok kapıdan geçtik. Açık bir kapının arkasından dizlerinin üstüne çökmüş bir kız gördüm. Onda da bendeki bilekliklerden vardı ama bu bilekliklerden çıkan kablo gibi uzantılar bir yere bağlanıyor gibiydi. Kızın üzerinde elektrik olduğunu farkettim. Tesla topuzlarında olduğu gibi iki elinin arasında beyaz renkli şimşekler çaktırıyordu. Sonra ellerini yere koydu. Yere yüklenen elektriği hissettim. O anda başka biri kapıyı kapattı.
Epey geniş bir odaya girdik. İçmemiz için soğukça bir sıvı verdiler. Elbette içmedim. Fakat bir güvenlik görevlisi başımda dikilince başka şansım kalmadığını anladım. Basınçlı bir cihazla boynuma birşey attılar. Çok canım yandı. Sonra görüntü biraz bulandı. Beni başka yere mi götürdüler yoksa kendimi mi kaybediyordum anlayamıyordum. Sanırım beni dışarı çıkarıp yalnız başıma bıraktılar.
Loş bir ormandı. Aslında dışarı çıktığımızda orman bu kadar korkunç görünmüyordu. İşin garibi kendi nefesim dışında başka hiçbir ses yoktu. Koşmaya başladım belki kaçıp en azından beni bulana kadar ilaçlardan ve deneylerden kurtulurdum. Ama ne kadar koşsam da sanki aynı yerde dönüp duruyordum. Her nereye geldiysem burası Cenklerle çıktığımız yer değildi.
Karşıdaki ağaçlardan birinin ardından bir kurt çıktı. Hemen ters yöne kaçmalıydım. Arkama döndüğümde üç tane daha kurtun arkamdan bana yaklaştığını gördüm. İki tane daha geliyordu. Yere çöktüm ve cenin pozisyonu aldım. Buraya beni öleyim diye göndermişlerdi.
'Toplumumuz için tehdit oluşturuyorsunuz' demişlerdi. Bu ada bizim gibileri ortadan kaldırmak içindi demek. Yere dokundum ve tüm yaprakları buza çevirmek istedim. Tekrar ayağa kalktığımda kurtlar çok daha korkunç bir canavar olan benden korkup kaçmışlardı. Ayaklarımın olduğu yer dışında yerde daire şeklinde bir buz alanı oluşturmuştum. Buzlar ayaklarımın altında çıtırdarken çıplak ve kızarık kollarımın üşümediğini farkettim.Bu arada bilekliklerimi çıkarmışlardı. Bir köşede kıpkırmızı gözlü beyaz bir tavşan gördüm. Yaklaştım. Biraz öne zıpladı ve durdu. Yanına yaklaştım. Bir anda ağzını açıp berbat bir ses çıkardı. Bu bir tavşan değildi bir yaratıktı. Ağzının içindeki dişler pirana dişleri gibiydi. Şoktan olduğum yerde kalakalmıştım. Boğazıma sıçradı. Tutup kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum fakat boğazımı ısırıyor canımı çok acıtıyordu. Küçücük tavşanın beni öldürmesi işten bile değildi. Bir saniye içinde boğazımın bir tarafını bırakıp gırtlağıma davrandığı anda onu kendimden uzaklaştırmayı başardım. Onu ellerimle uzaklaştırmamıştım. Telekinezi gibi birşeydi.
Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Boğazım deli gibi kanıyordu. Hala oradaydı. Tekrar hamle yaptığımda elimi havaya uzattım. Tüm vücudum kasılmıştı. Ve sıçradığında havada patladı. Evet öylece patladı. Her yer kan olmuştu. Kan da sudan oluşuyordu. Belli ki kanı kontrol etmiştim. Küçücük bir tavşandan ne kadar çok kan çıkmıştı. Yere eğilip kana dokundum. Kan yerde iz şeklinde değildi resmen gölet oluşturmuştu. Bu çok garipti.Aynı loşluktaki ilk girdiğim odadan hiç çıkmadığımı farkettiğimde malesef herşeyin ilüzyon olmadığını farkettim. Gerçekten yerde bir kan göleti vardı. Ve tam önümde de bir ceset. Lilian'ın cesedi! İki elimde dirseklerime kadar kan içindeydi. Çığlık atmaya başladım. İki kolumdan tuttular.
Çığlıklarımın arasında 'Olgu 11 yokedildi. Kriyokinezi başarılı.' denildiğini duydum.
Öldürdüğüm şey tavşan değildi. Lilian'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yenilmez
FantasyTek derdim yeni okuluma ve insanlara alışmakken bir gün herkesten farklı bir yeteneğimin olduğunu keşfettim. Artık parmağımı bile kaldırmadan temizlik yapabilecek olmam ya da okuldaki zorbaların kıçına tekmeyi basabilecek olmam iyi haberdi. Ancak di...