Bölüm 37

6.1K 360 24
                                    


Sabah güneşin doğuşuyla birlikte uyandığımızda önüme konulan ekmek, peynir ve yumurtayı gerçekten hiç umursamadım. Hatta Mert'in güçlü olmak için yemem gerektiği konusunda uyarılar yaptığını bile söylememe gerek yok. Sonra Hugh hepimize siyah lastik kıyafetler dağıttı. Bu kıyafetler tüm vücudumuzu sarıyordu. Üzerine normal kıyafetlerimizi giydikten sonra önü camlı kasketler dağıttı.


'Yıllar süren çalışmam. Bunlar olmasa zehirleriyle bizi kolayca alt edebilirler tabi. Fakat bu kıyafetler sayesinde korunacağız. Şimdilik dikkat çekmemek için üzerine normal giyeceklerimizi giydik ama savaşırken sadece bunlarla kalsanız bile gayet rahat edeceksiniz.' Scarlett'a baktım kafasını salladı. Kollukları taktım. Hugh, Cenk ve Lee'ye kılıçlar verdi.

'Tabi bunlar ne olur ne olmaz. Kanalizasyona girdiğimizde silahları dağıtacağım.' Yaratıklar bizden küçük olduğu için yanlışlıkla birbirimizi yaralamaktan çok korkuyorduk. Kılıç bile çok tehlikeliydi. Havada hızla gelen kurşunlara karşı da bir korumamız yoktu.


Sarayın olduğu mevkiye geldiğimizde henüz sarayı görmeden bir kanalizasyona girdik. Her odanın altına geldiğimizde Mert üsttekilerin zihinlerini okuyarak bize yol gösteriyordu. Yeglerin zihinlerini okuyamadığına göre tam olarak bulundukları odanın altına geldiğimizde doğru yerde olup olmadığımızdan kesin olarak emin olamayacağımızı düşünmüştüm ancak doğru yere geldiğimizde kanalizasyonun içinde farklı bir odaya girdik. Çok dar koridorları vardı.

Ayame 'Bu bir cihaz. İnanamıyorum yerçekimini kontrol ediyor.' dedi.

Kevin 'Evet onlara karşı avantajlı duruma geçmek için bu cihazı kontrol etmemiz gerekiyor. Fakat tam zamanında devreye girmemiz gerekiyor. Buradan itibaren ayrılıyoruz. Beyin takımı burada kalıyor. Savaş takımı odaya girince devreye gireceğiz. Mert sizin zihninize girip zamanı bize söyleyecek.' dedi.

Tabi odaya girmemizin gerekliliği ile ilgili bir sorun daha vardı. Hugh silahlardan önce yine ne olur ne olmaz diye küçük birer bıçak daha dağıttı. Elbette kaç haftadır çalıştığımız kendo, ok gibi dersler işe yarayacaktı. Koca cihazın etrafını dolaşıp bir çıkış aradık ve bulduk. Şeffaf fosforlu akıttıkları sıvılar dökülüyordu. Görünüşe göre burası onların tuvalet borularıydı. Buradan girebilirdik ancak Roberto bizi durdu.

'Bu maddenin ne olduğunu bilen var mı? Benim bilmediğim bir madde. Zehirli olabilir mi?' Böylelikle beyin takımının yanına oturup ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Lee'nin aklına bir fikir geldi. Sarayın yakınında büyük bir hayvanat bahçesi vardı. Lee'nin yeteneği işe yarayabilirdi.

Böylelikle gerisin geriye kanalizasyondan dışarı çıktık. Mert ve diğer beyin takımını orada bırakmıştık. Tabi hapis hayvancıkları insanların elinden nasıl kurtaracaktık onu düşünmemiştik. Lee çok da hoş olmayan birşekilde hayvanları agresifleştirip, harekete geçirdi. Vahşi hayvanlar hapislerinin kapılarına toslayıp kırarken herkes çok paniklemişti. Hepsini saraya yönlendirirken bir süre Lee önden gitmeye devam etti biz arkada kaldık.


Birkaç ağacın arkasında çömelmiş izliyorduk. Filler, kaplanlar, timsahlar ve bunun gibi bir sürü vahşi hayvan sarayın kapısına yönelmişti. Tembel tembel oturan güvenlik görevlileri önce seslere yarı kapalı gözlerle umursamaz bir şekilde tepki vermiş, üstlerine gelen sürüyü görünce gözleri yuvalarından fırlamıştı.

Tabi kimse koruduğu yere kendini siper etmedi ve hepsi can havliyle kendilerini dışarı attı. Hayvanlar önce bahçe kapısını sonra ana kapıyı paramparça etti.

O hengame bitince Lee ortaya çıkıp bize tamamdır gelebilirsiniz işareti verdi. İçeri girdiğimizdr artık kimseler yoktu, hayvanlar dahil. Lee hayvanların girdiği gibi binadan çıkmalarını sağladı ki hiç birisine zarar gelmesin. Roberto'nun işaretlediği haritayı elimize alıp kocaman binanın içinde gezinmeye başladık.

Sonunda odanın önüne geldiğimizde kalbim kaburga duvarımı zorluyordu. Scarlett bir hışımla kapıyı açtığında yegleri daha önce gördüğümden farklı olarak yere yapışık deniz anası formatında gördüm. Heyecanla içeri girdiğimde arbede başlayana kadar farklı birşey olduğunu anlayamamıştım. Ateşe başladığımızda hızlıca hareket eden yegler geriye doğru kaçtılar. Ettiğim ateşler bir işe yaramıyordu. Yeterli mesafede olmalarına karşın hiçbir atışımız tutmuyordu. Bir buz kütlesi yaptığımda buz yarı yolda küt diye yere düştü. Neler oluyordu.

Mert zihnimizde birşeyler canlandırdı. 'Scarlett ateşi kullanmasın. Bu tarafa gelen havayı analiz etmeye çalıştık. Yanıcı bir gaz olabilir hepiniz patlarsınız.'

'Silahlardaki kurşunlar da bittigine göre kılıçlara davranma vakti geldi.' diyen Hugh bir zıplamayla öne doğru uçtu. Cenk de öne atılmıştı ama her zamanki hızı yok gibiydi. Bense yere zamklanmış gibiydim. Kolumu kaldırmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Hayretle koluma bakarken birkaç yegin püskürttüğü zehiri son anda görüp önüme buzdan bir duvar ördüm. Buzdan duvarın arkasında ben, Lee, Scarlett, Jasmine kalmıştık.

Artık duvarın dışında kalan Cenk ve Hugh için endişelenmeye başlamıştım. Scarlett hiçbir şey yapamıyordu. Jasmine gözlerini kapatmış birşeye konsantre olmuş gibi görünüyordu. Yine Mert'ten mesaj geldi. Yerçekimini tersine çeviriyoruz hazır olun.' dedi.

Daha ne olduğunu anlayamadan ayaklarım yerden havalandı. Çevreme baktığımda diğerlerinin de balon olduğunu farkettim. Kimi tavana kimi de yukarı doğru buza yapışmıştı. Dilimiz yanağımız buza yapışıp kalmasın diye buzu erittim. Yeglerin hepsi tavana yapışmıştı. Biz havada süzülüyorduk. Hepimiz bir tarafa uçtuk.

Ben iki kolumdaki kılıçlarla bir taraftaki yegi parçalarken yakınındaki yeglere de buz savuruyordum. Ayame'nin yerçekimi cihazını tersine çevirmesi çok yararlı olmuştu çünkü bu şekilde yegler tavanda suya düşmüş böcekler gibi çırpınıyordu.


Bu şekilde belki de beşinci yegi öldürürken yerden korkunç bir çatırtı koptu. Yerden çıkan devasa sarmaşıklar yüzünden havada savrulmuştum. Yatay bir konuma geldiğim için kendimi düzeltmeye çalışırken sarmaşıklar tavandaki yeglerin hepsini sarıp bir şangırtıyla devasa pencerelerden dışarı çıkarmıştı. Daha kendimi düzeltemeden ve bu sefer Mert'den hiç uyarı olmaksızın yerçekimini normale çevirdikleri için kolumun üstüne yere düştüm.


Yerde can acısıyla kıvranırken herkesin artık bir kapı haline gelmiş olan pencereden dışarı çıktığını farkettim. Scarlett hevesle havada salınan yeglere ateş topları fırlattı ve sarayın üstünde devasa akkor bir ateş çıkmasına sebep oldu.


Elimizi kolumuzu sallaya sallaya artık yeni bir restorasyona ihtiyacı olan tarihi binadan çıkarken insanlar heyecanla sarayı işaret ediyordu. Belki de gece ateşlenmesi gereken havai fişeklerin yanlışlıkla ateşlendiğini düşünüp kendi aralarında hikayeler anlatacak ve heyecanlanacaklardı. Bugün hayvanat bahçesindeki hayvanları salıp şehirde kaosa neden olmuş sonra da tarihi bir binanın tepesinde meşale yakmıştık. Ateş çiçeğinin karargahına gidip ayaklarımızı uzatıp, yorgunluk limonatalarımızı yudumlarken haberlerde sebep olduğumuz kargaşanın getirdiği sesi izlemek ayrı bir keyif olacaktı.

Belki bir sonraki aşamada farklı bir ülkede farklı kimliklerle hayat kurmak zorunda bırakılacaktık ancak hayatını kurtardığımız binlerce insanı düşündüğümde böyle heyecandan bulantılara sebep olan anormal bir hayat yaşamam beni çok üzmüyordu.

Belki de normal işe, okula, eve giden rutin hayat yaşayan insanların özeneceği bir hayat tarzıydı bizimkisi...

Merhaba arkadaşlar. Bir tanıtım videosu hazırlamak istedim. Ama işin açıkçası nasıl yapacağımı bilemedim. Süper insan hikayesi çok ama son hava bükücü dışında hiç doğru düzgün bir element kontrolü filmi bulamadım. Bildiğiniz yararlanabileceğim bir film var mı? Sizce nasıl birşey yapmalıyım?

Bir sonraki final bölümünde sadece monolog olacak. Şimdiden söylüyorum. Diğer kurgularımı da yazmam ve onları da düzenli yayınlamam lazım. Yoksa beynim patlayacak :) Bunların arasında cinayet, korku, fantastik, bilim-kurgu da var. Tabi amacım gitgide yazımı güzelleştirmek. Bunun içinde sizin oylarınızın ve yorumlarınızın çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Okuduğunuz için teşekkür ederim ;)

YenilmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin