Memlekete gideceğimiz kendi aramızda yankı uyandırmıştı. Cenk dışında herkes tek başına da olsa kendi ailelerinden uzak memleketlerini zayaret etmeye karar vermişlerdi. Cenk ise normaldeki hızını kızlar üzerinde de kanıtlamıştı. Her gün başka bir kızlaydı.
'Cenk ne yapacaksın biz yokken' diye sorduğumuz zaman kaşı gözü oynuyor, gülerek 'Sır' diyordu.
Son günümüzde Ayame'nin de kaşı gözü hareketlenmişti. 'Mertle romantik bir tatil ha?' diyordu.
'Ay hiç aklıma gelmedi öyle bir şey. Bizim bir amacımız var.' dedim.
'Hadi hadi ilk tanıştığın andan beri Mert'e ne kadar düşkün olduğunu biliyoruz hepimiz.' dedi.
'Kafama garip şeyler sokmasana.' Sürekli düşüncelerini okuyan birinin yanında olmak biraz stresliydi. 'Hiçbir şey olmayacak emin olabilirsin.' dedim. Bir süre sonra yüzündeki şebek sırıtış silindi.
Uçağa bindiğimde içimi bir heyecan kapladı. İnsanın kendi dilini konuştuğu, kendi kültürünü yaşadığı memleketi apayrıydı. Malesef kötü adamlar yüzünden neredeyse hayatımızdan mahrum kalmıştık. Kötü adamlar çok çocukça bir adlandırmaydı ama gerçekte kim oldukları hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Bardağın dolu tarafına baktığımızda iyi adamlar sayesinde -yani iyi adamlar olduklarını ümit ediyoruz- gayet konforlu bir hayat sürdürüp eğitim hayatımıza devam ediyorduk. Ama ailemden ve arkadaşlarımdan ayrılmak çok zordu. Her zaman içimden keşke normal bir kız olsaydım düşüncesi çıkmıyordu.
Uçaktan indiğimizde inanılmaz bir sıcakla karşılaştık. Birkaç seneye kadar yaşadığımız yer bu kadar sıcak mıymış? Hiç farketmemişim. Hep bulutlu bozuk havadan sonra gayet neşeli ve terli bir durumdu. Yolculuğumuz kuytu köşelerdeki keşfedilmemiş deniz kenarı köylere gidene kadar otobüsten otobüse atlayarak devam etti. Gün sonunda şirin bir bungalova yerleştikten sonra kendimi yatağa attım.
Güneş etkisini kaybetmeye başladığında Mert kapımı çaldı. 'Hadi bakalım deniz kızı' dediğinde yüzümde kontrol edemediğim bir gülümseme oluştu. Lisedeki saftirik aptal aşık dönemlerine dönmek isterdim ancak kendimi adada kaldığım süre içinde 10 yıl yaşlanmış hissediyordum.Denize girdiğimde çoktan rahatlamış tüm yorgunluğum geçmişti. Mert yüzmemeyi tercih etmiş kumsalda oturup beni izliyordu. Biraz açılsam iyi olur. Bir anda denize girer çıkmazsam kumsaldaki az sayıdaki insanı endişelendirebilirdim. Kayalıkların arkasına kadar yüzdüm. Sonra suyun içinde kafama yeterli büyüklükte bir hava baloncuğu yapıp daldım. Oksijeni bitirdikçe ekleyebileceğim epey baloncuk dolaşıyordu denizin içinde. Derine gittikçe biraz kulaklarım tıkanmaya başlasa da manzara mükemmeleşmeye başladı.
Kırmızı, el sallar gibi görünen bitkilerin dalları, kum üstünde arada bir havalanan rengarenk deniz yıldızları, toplu halde gezinen gümüş balıklarının muhteşem ışıltısı.. Havaya baktığımda sadece güneşin ışıltısını görebiliyordum. Burası ayrı bir dünyaydı. Herşeyden uzak..
Beni bekleyen birnin varlığı bile sonradan aklıma geldi. Denizin içinde de yükseklik kavramı varmış. Tepeye bakınca sanki yüksek bir binadan aşağı bakıyormuşsun gibi heyecanlandım. Mert'in yanına gittiğimde tatmin olmuş görünüyordu.
'Rahatladın öyle değil mi?' dedi. İçimden 'oh evet' dedim. aramızda kelimelere ihtiyacımız yoktu. Bu çok garipti, benim kafamın içinden de haberleşebilirdik.
'Köylülerden aldığım bilgilere göre buralarda bir bilge yaşıyormuş. Belki bize yardımcı olabilir.' diye bir düşünce belirdi. Mert konuşuyordu ağzını oynatmadan. Sanki kafamın içinde konuşma balonu açıyordu.
Köylülerle mi konuşmuştu elbette hayır. Herkesin düşüncelerine girebiliyordu. Eteklerine yakın olduğumuz dağı gösterdi. 'Orada yaşadığını düşünüyorlar.'
Modemimin arızalanmasıyla biraz gecikti kusura bakmayın. Keyifli okumalar ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yenilmez
FantasyTek derdim yeni okuluma ve insanlara alışmakken bir gün herkesten farklı bir yeteneğimin olduğunu keşfettim. Artık parmağımı bile kaldırmadan temizlik yapabilecek olmam ya da okuldaki zorbaların kıçına tekmeyi basabilecek olmam iyi haberdi. Ancak di...