Bölüm 26

8.2K 512 9
                                    

'Bu kadar efor ve terden sonra beni denize götürmezsen hararet yaparım biliyorsun değil mi?' dedim Mert'e.

Gülerek 'Tamam deniz kızı savaş başlamadan teslim oldum.' dedi. Sahile geldiğimizde denize girmek için hazırlanırken yine Mert'in kılını kıpırdatmadığını gördüm.

'Dalga geçiyorsun o kadar ter ve efordan sonra burada istakoz gibi kızarmaya devam edeceğini söyleme bana.'

'Eheh ben böyle iyiyim.' dedi elini kafasına götürerek.

Aklını okuyabilmeyi çok isterdim. Elinden tutup çekiştirmeye başladım. 'Hadi gireceksin. Sensiz girmeyeceğim.' Ama ısrarla yerinde put gibi duruyordu.

'Neden girmiyorsun?'

'Şey pek sevmem.'

'Hatırım için de mi girmezsin?'

'Yok ben sahilde iyiyim.'

Dudaklarımı büzdüm. 'Kırıldım.'

'Hayır kırılma!'

'Demek ki beni hiç önemsemiyorsun.'

'Olur mu öyle?' dedi.

Bir süre bakıştık. Tekrar gülerek elini kafasına götürüp saçlarını karıştırmaya başladı. 'Şey ben yüzme bilmiyorum.' dedi.

'Utangaça bak sen. Karşında profesyonel biri duruyor. Sana yüzmeyi ben öğretmeyeceğim de kim öğretecek?' dedim.

Son çekişimle bu sefer ayağa kalktı. Elindeki tişörtünü yerdeki havlunun üzerine attı. Ve benim kollarımda kendini denize bıraktı.


Biraz yol katetmiştik. Epey de yorulmuştuk. Köy çok renkliydi. Friendship bileklik satan bir dükkanda dong sesi çıkaran kabı gördüm gibi oldu. Hemen içeri girdim. Burada başka farklı enstrümanlar da vardı. Gözüm sırtında tırtıklar bulunan tahta bir kurbağaya takıldı. Hemen kabı sordum. Bana yardımcı olmaya gelen üstsüz rastalı bir çocuk

'O Tibetan singing bowl' dedi. 'Tokmağını kasenin dışına sürterek çeviriyorsun. Milyonlarca melodi çıkarıyor. Daha çok meditasyon için kullanılır.' dedi.

Çeşit çeşit marakas vardı. Çocuk kurbağaya baktığımın farkına varmış olacak ki bana kurbağayı tanıttı. Yine ayrı bir tokmakla kurbağanın sırtındaki tırtıklara sürterek 'Bu da çok hoştur. Kurbağa gibi ses çıkarır.' dedi.

Yassı taşların üzerindeki muhteşem küçük resimlere bakarken elinde iki soda ile Mert geldi.

'Buraya mı girmiştin. Seni bir anda göremeyince endişelendim.' dedi.

Omuzlarımı silktim. 'Kusura bakma. Baksana ne kadar enteresan şeyler var burada.'

'Hairwrap yapıyoruz isterseniz.' dedi çocuk. Saçın bir parçasını rengarenk mumlu iplerle sarıyorlardı ve çok havalı duruyordu. Hemen yaptırdım. Ayame'ye çok hava atacaktım. Dükkanı bekleyen çocuk olan Ender'le de böylelikle tanışmış olduk. Taşlardaki resimleri ve bileklikleri kendileri yapıyormuş. Bize bazı günler yakında bir barda sahne aldıklarını ve reggie yaptıklarını söyledi. Akşam yemeğinden sonra hemen odalara çekildik. Yarın da dağa çıkıp bilgeden meditasyon öğrenmeye devam edecektik.

Ertesi gün yol ilk günkü kadar zor gelmedi. Yine aynı meditasyonu bu sefer ritmik davul sesleriyle yaptık. Perküsyonun insanı bu kadar rahatlatacağını bilmezdim. Aşağıya indiğimizde yüzme derslerine devam ettik. Bu gece son gecemizdi ve yorgun da olsak erken yatmak istemiyorduk. Yemekten sonra yürüyüşe çıktık ve Ender'in dükkanına uğradık. Arka bahçede yanan ateşin yanına davet etti bizi. Ateşin çevresine bir sürü Ender'e benzeyen kişiler oturmuştu. Bize bira uzattılar. Sonra biri ninja kaplumbağaların kabuğu gibi metalik tümsek birşey getirdi. Ustalıkla çalmaya başlayınca metalden çıkan seslere Mert de ben de inananamadık. Çıkan sesler insanı farklı bir boyuta çekiyor gibiydi. Sonra ortam sessizleşince izin isteyip ayrıldık. Birer bira daha kapıp sahile inmeye karar verdik.

Sahil mükemmeldi. Köye biraz uzak olduğu için el fenerleriyle zor yolu bulduk ama şehrin ışıklarından uzak olduğu için sadece yıldızların ışığı vardı ve sakin deniz üzerinde yansıması mükemmel bir görüntü oluşturuyordu. Adada geçirdiklerimizden sonra bu güzel günler de bozulacak diye çok korkuyordum. Sonuçta biz normal insanlar değildik. Gerçekçi olmak gerekirse sakin bir hayat geçireceğimi hiç sanmıyordum.


'Ben de aynı şeyleri düşünüyorum İlayda' dedi Mert.


'Çok mutluyum ama yine de birşeyler eksik. Biliyorsun herşeyi. Ben insanlara zarar verdim o yüzden.. Biliyorsun işte korkum sadece adadakiler değil. Kendimden de korkuyorum. Sevdiklerime.. Tekrar zarar veririm diye.'


Mert iç çekti. 'Annemim psikiyatrik bozuklukları vardı. Şiddete eğilimi vardı. Çocukluğumdan beri hep onu kontrol edebilmek isterdim. Yeteneğimle onu kontrol edebilmiştim ama her zaman işe yaramadı. Yorulduğumda ya da sıkıldığımda eski haline geri dönüyor bana her türlü eziyeti yapıyordu. Bilinci her zaman yerinde olmuyordu tabi hastaydı sonuçta.' başını önüne eğmişti çok üzgün görünüyordu. 'Birgün çok sinirlenip kendimi kaybettim. Ve onun... onun ölmesini istedim.'


'Aman Tanrım!' tepkim istemsiz çıkmıştı.


'Sonra da onu durduramadım. Sıradan bir intihar vakası olarak geçti. Herkes zaten bunalımdaydı falan dedi.' Oturduğu yerden çenesini dizlerine dayadı.

Karanlıktan yüzünü göremiyordum. Ta ki yüzünü bana çevirene kadar 'Tek canavar sen değilsin yani' dedi yüzünde acı dolu bir gülümseme vardı.

Ne kadar süre sessizce oturduğumuzu bilmiyorum. Bir süre sonra 'Hadi yıldızları izleyelim.' dedim. Sırtımıza batan koca taşlara aldırmadan yattık. Gökteki bir yıldız olsaydım..


Gözümü açtığımda hava aydınlanmak üzereydi. Üstüne üstlük hava serin olduğu için Mert'le birbirimize sarılıp uyumuştuk. Düşüncelerim Mert'i uyandırmış olmalı ki o da uyanıp gözlerini ovuşturmaya başladı. Aklıma gelen şey yüzünden ikimiz de gülmeye başladık. Bir gecelik pansiyon parasını boşuna ödemiştik!

Bir bölüme iki resim konulmuyor muydu? Tibetan singing bowl resmini bir önceki bölüme koydum.

Ayrıca hairwrap yaz için çok hoş bir tarz bence onun da resmini koyayım.

Ve bahsettiğim davul olan Hang Drum'ın da videosunu koyacağım Umarım beğenirsiniz ;)

YenilmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin