[1] Akşamsefası

1K 83 990
                                    

Beyaz çizgili, parlak siyah düz bir kumaşı andıran ince uzun yolda ilerleyen kırmızı spor araba; sağında, dalgalı denizin üzerinde son ışık oyunlarını oynayan güneşin turuncuya boyadığı ufku, solunda ise kol kola girmiş yemyeşil ağaçların, arkadaştan da öte bir bağla tutunduğu toprakla kayadan olma dağları usulca geçerken sağ ön koltuktaki kız direksiyondaki adama,

"Bir oyun oynayalım mı, sevgilim?" dedi.

"Şimdi, burada, arabada mı?"

"Evet, neden olmasın..."

"Yeni bir oyun mu?"

"Evet."

"Ne oyunu bu, nasıl oynayacağız?" Kız rahatça anlatabilmek için kemerini çözdü ve adama doğru tamamen dönerek ciddi bir eda ile anlatmaya başladı:

"Oyunun adı 'bir söz, bir hareket' aynı 'sessiz sinema' gibi ama biraz farklı... Filmi sadece içerisinde geçen bir söz ya da hareket ile anlatmaya çalışıyorsun."

"Kolaymış..."

"Öyle mi, dersin, göreceğiz, bakalım. O zaman başlıyorum." Kız biraz düşündükten sonra "Yabancı" dedi ve avuç içi karşıyı gösterecek şekilde sağ elini kaldırdı. Başparmak hariç tüm parmaklarını birleştirdikten sonra da orta parmakla yüzük parmağının arasını ayırınca adam doğal bir gülümsemeyle,

"Bunu yapabildiğini bilmiyordum!" dedikten sonra "Uzay Yolu, Mister Spak selamı..." cevabını verdi. Kız gülerken,

"Bilerek kolay sordum." dedi.

"Hadi bakalım, öyle olsun."

"Sıra sende."

"Tamam." diyen adamın anlatacağı filmi çoktan düşündüğü belliydi. Dikkatlice yola baktıktan sonra gaza iyice yüklendi ve araba hızlanırken başını da kıza doğru çevirdi. Kız,

"Anlatmaya başladın mı?" diye sordu ama adam başı kıza dönük olduğu halde gaza yüklenmeye devam ederek cevap vermedi.

"Gözünü yoldan ayırmasan iyi olur, yakışıklı!" Kızın sesi uyarıcıydı ama adam bunu umursamayarak yola bakmadan araba sürmeye devam ediyordu.

Kızın çığlığıyla nihayet kendine gelen adam, karşı yoldan gelen arabanın bulundukları şeride girdiğini görünce, ani bir hareketle direksiyonu sola kırdığında arabanın sağ iki tekeri neredeyse havalandı.

Karşı şeritten gelen arabanın direksiyonundaki sürücünün kim olduğunu göremeyecekleri kadar hızlı, arabanın bariyerlere sürterek denize uçmaktan kurtulduğunu fark edemeyecek kadar uzaklaşmış olsalar da kendileri için tehlike henüz geçmemiş, sular durulmamıştı.

Adam her ne kadar direksiyonu sağa kırıp arabayı tekrardan kontrol etmeyi başarmışsa da karşı duvara sol ön taraftan çarpmaktan kurtaramadı. Çarpmanın etkisiyle patlayan ön camdan dışarı uçan kızın kaputun üzerine düştükten sonra yola yuvarlandığını gördüğünde ise tepki vermedi, aslında veremedi çünkü duvara boylu boyunca sürten araba bu kez de denize doğru hızla gitmekteydi. Suratında şoka uğramış insanların o donuk bakışı varken zihnindeki karar verme mekanizması dumura uğramış haldeydi.

Arabanın asfalttan çıkıp çakıllı yola girdiğini fark ettiği anda var gücüyle pedala abandı ama ayağı boşa gitti. Aracın altından akan fren hidrolik yağından haberi olmadığı kesindi. Frenlerin neden tutmadığını anlamayı erteleyerek el frenine asıldı bu kez. Bu hamle, tekerlerin çakıl üzerinde bir kızak gibi kaymasına sebep oldu. İyi mi yoksa kötü mü sonuç doğuracağını henüz kestiremediği bir anda kemerini çözen adam, sıkışmış sol ön kapıdan başarısız çıkma girişiminin ardından, arabanın yaklaşık yirmi metre yükseklikten denize doğru uçmaya başlamadan hemen önce girdiği çukurun etkisiyle başını önce tavana daha sonra direksiyona çarpması sonucu baygınlık geçirdi.

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin