[7] Sonlu Sonsuz Aşk

225 39 502
                                    

UMUT ile Hikmet Amca yola revan olmuşlardı. Sahafın önüne gelince Umut atıldı önce kepenkleri açmak için. Hikmet Amca anahtarlığı uzattı. Umut,

"Bismillah!" diyerek açtı kapıyı. Hikmet Amca da,

"Hayırlı olsun yeni işin." dedi. Umut başını eğdi ustasının karşısında. Sonra bir şeyler aramaya koyulunca dükkânda, Hikmet Amca sordu:

"Hayırdır, evlat, ne arıyorsun?"

"Dükkânı süpürecektim usta, süpürge ya da fırça bakmıştım." Hikmet Amca bir tabure çekti altına, bir tane de karşısına koydu. Umut'un gelip oturması için de işaret etti. Umut gelip oturunca ustadan çırağa ilk ders başladı:

"Yerdeki tozlar yerde, kitapların üzerindekiler de üstünde kalsın. Ne yerdeki toz kalkıp kıymetlensin ne de kitapların üzerindeki toz düşüp de kıymetsizleşsin. Sahafı sahaf yapan tozdur, küf kokusudur, yıpranmışlıktır; biz eskiye talibiz..." Hikmet Amca'nın konuşması bitmemişti ama dükkânın önünden geçen simitçinin sesi böldü önce dersi, sonrasında simidin kokusu...

Simitçi çocuk, dükkâna girer girmez başındaki tablasını indirdi ve,

"Selâmün aleyküm, pek hikmetli pek kıymetli bilge insan!" dedi hafif eğilerek. Sonrasında gömleğinin içinden bir kitap çıkarıp uzattı. Hikmet Amca kitabı alırken,

"Aleyküm selâm, Sefilcan!" dedi. Çocuk tablasından bir simit çıkarınca Hikmet Amca uyardı:

"Artık iki kişiyiz." Umut'u göstererek, "Umut ağabeyinle tanış bakalım." dedi. Simitçi çocuk tokalaşmak için elini uzatınca Umut da uzattı. Tokalaşma devam ederken çocuk,

"Benim adım, Can... yok, şey... Jan..." dedi. Sonrasında kafasını kaşımaya başladı. Tam adını söyleyemeyince Hikmet Amca'ya dönerek,

"Hikmet Baba, neydi benim adım?" diye sordu.

"Kaç kere söyledim kerata! Jean Valjean."

"Heh, benim adım, Jan Valjan." dedi. Umut şaşkındı.

"Benim adım da Umut." Jean Valjean simitleri gazete kâğıdına sarıp verirken Hikmet Amca da iki bozuk para uzattı.

"Dönüşte yeni kitabını almayı unutma sakın!"

"Tamam, Hikmet Baba, unutur muyum hiç." Jean Valjean parayı cebine koyup tablasını da başının üstüne koyduktan sonra,

"Hayırlı işler." dediği sırada sarı bir kedi yanaştı usulca dükkânın kapısına. Hikmet Amca kediyi görünce,

"Heh, kadro şimdi tamam oldu. Gel bakalım, Sarman Efendi." dedi elindeki simitten bir parça kopararak. Sarman içeri girerken Jean Valjean da Hikmet Amca'nın "Uğurlar ola!" temennisiyle dükkândan ayrıldı.


SEVGİ öğleden sonraki ders saatini beklerken kampüsün ortasındaki parkın; sarı-yeşil, turuncu-kırmızı rengindeki yapraklarla örtülü taş parke patikasında yürüyordu. Başında, aslı kumral ama şu sıralar siyaha yakın mor renkli saçlarını örten mürdüm bere, üzerinde ince beyaz çizgili turuncu trençkot, ayağında da açık kahverengi uzun süet çizmeler vardı.

Yüce Sanatçı tarafından resmedilen 'Sonbahar' adlı bu tabloda kendisini izleyen biri olduğundan habersiz patikayı geçtikten sonra, yuvarlak havuzun etrafındaki kurşuni renkli demir ayakları olan koyu kahverengindeki tahta banklardan birine oturdu ve karşısındaki havuzu seyre daldı.

Bir süre sonra sonbaharın o hafif serinliğinde bir serçe gelip kondu havuzun kenarına ve eğilerek su içmeye başladı. Sonra bir serçe daha geldi yanına ve o da aynısını yaptı. Sonrasında da beraber uçup gittiler. Uçup giden kuşların yerine yenisi gelirse diye, çantasından çıkardığı kurabiyelerden biraz serpmek için yerinden kalktı.

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin