[17] Sözün Bittiği Yer

159 32 274
                                    

UMUT gözlerini yummuş, avuçlarını sıkmış, çenesini de kilitlemişti. Muhtemelen hiçbir şey duymuyor görmüyordu. Büyük bir gürültüye karışmış birkaç iri dalga geldi aniden bir taraftan. Sonrasında yuvarlık bir ışık parlamaya başladı ve denizin içerisine karanlık birkaç kol uzanıverdi; tutup çıkardılar ölümün kıyısında gezinen Umut'u. Küçük balıkçı teknesindeki yirmili yaşlarındaki delikanlı, ölü gibi bakan Umut'un yüzünü kendine çevirince,

"Bu Aziz Kaptan değil ki!" dedi. Daha genç olanı, kayığın bordasındaki isme baktıktan sonra,

"Aziz Kaptan'ın kayığı işte, baksana 'Mavera' yazıyor." dedi.

Umut'un hafiften titrediğini gören orta yaşlı adam ise gençleri kenara iterek Umut'un avuçlarına baktı, sonra çenesini avuçladı ve başını dizlerinin üzerine alıp gergin vücudun sakinleşmesini bekledi. Nihayet nöbeti sonlanan Umut kendisine gelince, gençler tekrardan sokulup Umut'un yüzüne bu kez daha yakından baktılar. Aziz Kaptan'la uzaktan yakından alakasının olmadığına kesin olarak ikna olduklarında da alâkayı kesip geriye çekildiler. Başucunda beklemekte olan adam, Umut'un doğrulmasına yardım ettikten sonra yaslanması için alabandayı işaret etti, kendisi de yanına çöktü.

"İyi misin, yeğenim?" Umut'un, başını hafiften önüne eğmesinden iyi olduğuna kanaat getirince de,

"Sen Aziz Kaptan'ın nesi olursun?" diye sordu. Bu, diğerlerinin de merak ettiği bir soruydu. Umut ise önemsiz bir soruyu cevaplar gibi kısa ve net konuştu:

"Hiçbir şeyi."

"Nasıl!?"

"Dün akşam tanıştık."

"O nerede şimdi?"

"Kıyıda. Kulübede uyuyordur herhalde..." Gençlerden biri tıslar gibi,

"Ne o, sen de o uyurken, gecenin köründe kayık sefası mı yapayım, dedin?" diye alaylı alaylı sordu.

Diğeri durur mu; o da imayı anlayınca gevşek gevşek sırıttı ve ciddi ciddi bir an için Umut'un kayığı çaldığına inanarak ondan cevap beklemeye başladılar. Umut, ne desem de kurtulsam, diye düşünüyordu ki az önce hayatını kurtaran adam yine imdadına yetişti.

"Sizin başka işiniz gücünüz yok mu? Gidin ağları hazır edin!" Başı onlara dönük, sesi de sertti ve durumun ciddiyetini kaybeden o iki genç kalkıp emre itaat ettiler. Sonra Umut'a dönen adam,

"Nasılsın, kayığı geri götürebilecek misin?" diye sordu.

Umut çoktandır bu anı beklediğinden hemen ayağa kalktı ve tekneye çoktan aborda edilmiş kayığa binmek için öne atıldı. Adam da ayağa kalkmıştı.

"Aziz Kaptan'a, Mehmet Reis'in selamı var, dersin! Olan bitenden de bahsetme istersen..." Umut soru soran bakışlarla bakınca adam,

"Tadı kaçmasın. Sorarsa, geçerken selamlaştık, dersin." dedi.

Umut bu kez içten gelen dolu dolu bir "Eyvallah!" çekti ve kayığa atladığı gibi küreklere asıldı. Asıldı ama fazla uzaklaşamadan çapa dipte büyükçe bir kayaya takılmış gibi kalakaldı; gözü teknenin kamarasına takılmıştı, aslında dikdörtgen lumbuzdaki bir karaltıya takılmıştı. Ayın hafif ışığında kısacık bir an beliren bu karaltı, elindeki deftere bir şeyler karalayan genç bir delikanlıya aitti ve o delikanlı, Mehmet Reis'in yanı başından bir olsun ayırmadığı oğlundan başkası değildi.

SEVDA'nın hayat yükünü alamasa da birazcık renklendirebilmenin çabası içerisindeydi Hasret; güzel bir kahvaltı hazırlamıştı biricik arkadaşı için ve şu anda eski ama güzel hatıraları canlandırmanın gayreti içerisindeydi.

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin