[26] Aşk Olsun!

144 25 354
                                    

SEVGİ, Ümit'ten ayrı kaldığı her saniye özlemle doluyor, Ümit ise vuslat anlarını iple çekiyordu. Sevgi çalan kapıya koşarak gitti. Gelen Ümit'ti. Ümit'in yanında yüreğinden başka getirdiği bir şey yoktu, zaten Sevgi için de bu yeterliydi. Sevgi, Ümit'in boynuna sarılınca Ümit'in aklına bir kelime geldi. O kelime başka bir kelimeyi tetikledi ve nasıl ki sarmaşık bir ağacı içten içe kurutuyor, kendisinden başkasını görmesini engelliyorsa aşk da insana işte bunu yapıyordu; Ümit, Sevgi'deki sevdasından başkacasını görmüyordu.

Özlem, Çağrı'dan ayrı kaldığı anlarda 'Çok sevgi bana ters!' diyordu. Çağrı ise sevdiği yalnızlığı terk etmeyi istemese de Özlem'e doğru yürüdüğü zamanları seviyordu. İkinci kez çalan kapıyı açmaya giden Özlem, gelen de Çağrı'dan başkası değildi. Özlem, Çağrı'nın boynuna sarılmadan onu yanaklarından öptü, Çağrı ise diğerlerini görebildiği için resmi bir karşılık verdi.

Geçen hafta kafede sözleştikleri üzere bu hafta sonu akşamı evde sinema keyfi vardı ve Sevgi ile Ümit televizyonun tam karşısındaki kanepede otururlarken Özlem, Sevgi'nin ayak dibindeki mindere oturmuş sırtını da kanepeye yaslamıştı. Çağrı ise ayakta Ümit'in getirdiği filmlere göz atıyordu:

"Evet, hangisini izleyelim?" Özlem,

"Romantik bir film olsun." diye atıldı. Sevgi,

"Hiçbirimizin izlemediği bir film olsun ama..." dedi. Çağrı elindeki filmlerden bir tanesini göstererek,

"Ben bunun kitabını okumuştum, o yüzden eliyorum." dedi. Özlem,

"O niyeymiş?" diye çıkıştı.

Çağrı bu konudaki savunmasını birçok mahkemede yapmış ve her davasını da kazanmış bir avukat gibi kendinden emin,

"Ben filmi çekilmiş bir kitabı da okumamki!" dedi bir önceki savına ek olarak.

Bir anda ortam sinema atmosferinden çıkıp bir mahkeme salonuna dönüşmüştü. Herkes Çağrı'ya kulak kesildi, bu konudaki fikirleri merak konusu olmuştu. İddia makamında Özlem oturuyordu:

"Neden ama?" Savunma adına sözü yine Çağrı aldı:

"Çünkü... öncelikle kitabını okuduğum filmi ele alırsak, acaba filmi kitaba uydurabilmişler mi diye izliyorum. Haliyle filmden de keyif alamıyorum. Diğer taraftan da filmi çekilmiş bir kitabı niye okuyayım? İzlemek hem daha kolay hem de eğlenceli ve koca bir klasik bile olsa iki saatte okumuş oluyorsun, bitiyor..."

Sevgi 'İtiraz ediyorum, Hâkim Bey!' dercesine Ümit'e bakıp konuşmaya başlayınca tüm bakışlar bir anda kendisine çevrildi. Ortamda mutlak bir sessizlik hâkimdi:

"Ben söylediklerine katılmıyorum. Bir kitabın insana kattıklarıyla bir filmin kattıkları arasında çok fark var bence..." Ümit bu itirazı haklı buldu ve konuşmaya yüksek bir makamdan giriş yaptı:

"Evet, kuşkusuz edebiyatın yeri ayrı... Diğer açıdan bakılacak olursa ikisi de farklı sanatlar gibi görünseler de iç içeler aslında; hem fonetik hem dramatik yönleri var. Aralarındaki tek fark; kitap okurken siz kendi hayal gücünüzü kullanıyorsunuz ki bu benim için kıymetli, sinemada ise size pek hayal gücü bırakılmıyor." Sevgi,

"Evet, estetik önemli ama gerçek bir hikâye olsun, kurgu olmasın..." diyerek konuya farklı bir boyut kazandırdı. Anlaşılan Özlem duruşma boyunca itiraz makamında olacaktı:

"Kurguların nesi var? Hem gerçek hayattan esinlenilen çoğu filmlerde de kurgu yapılıyor." Çağrı bir an için tarafsızlığını ilan etti:

"Evet. Sanırım bahse konu hikâyenin yeteri derecede dramatik ya da iyi bir sonu olmadığı için böyle yapılıyor."

"Kesinlikle." diyen Özlem aklına yeni gelen düşüncesini söylemeden de edemedi: "Romanların ise neredeyse hepsi kurmaca."

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin