[13] Hayatımın Son Günlüğü

157 32 212
                                    

GÜVEN, her yeri kitap dolu odasındaki, “Yalnızlığımın başkentindeki tek meskenim!” diyebildiği yatağındaydı. Elinde, “Gerçek hayatımın şahidi!” dediği günlüğü vardı. Parçalanmış ruhunu taşıyan bedeninde kalan son bir gayretle komodinin çekmecesindeki kaleme uzandı. Ardından yatağın başlığına tekrar yaslanarak artık sararmaya yüz tutmuş çizgisiz defterde yeni bir sayfa açtı ve kalemi kâğıda bastırdı. Kalem dağından dökülen mürekkep aşağıda damla damla birikiyor, lakin bir türlü kâğıt elbisesine giremiyordu.

Güven, bugünün, bir şeylerin belki de daha fazlasının yanlış gittiği o günün sene-i devriyesi olduğunun bilincinde değildi, lakin artık olan biteni yazması gerektiğinin farkındaydı. Aklı almıyordu; gerçekten de yaşanılan tüm o her şey yaşanmış mıydı, yoksa çoğu hayal bazısı rüya kalanı da sanrılar mıydı?..

Zaman ilerledikçe küllükte izmaritler çoğalıyor, odanın içerisindeki duman artıyor, oksijen azalıyordu ve Güven bir şeyler yazabilecek gibi görünmüyordu; tıpkı hapishane günlerindeki gibi başı zonkluyor, gözleri sulanıyor, vücudu kırılıyordu ve hapishaneden gönderildiği hastane günlerine ait çıldırtıcı yalnızlığa yakalanmış gibiydi…

Elinden önce kalem, sonrasında defter düştü ve yatakta kaykılarak başını yastığa koydu, ardından da yan dönerek yorganı üzerine çekti. Her şeyden uyuyarak kaçmak için gözlerini kapadı. Belki bu dünyaya, belki rüya âlemine, belki de acı hatıralarından müteşekkil o ıstırap dolu zamanlara gözünü açacaktı, kim bilebilir, ama şunu çok iyi biliyordu ki hayat artık onun için, içerisinde yer almak istemediği ve hep sobelendiği kötü bir oyundu.

Müzik: Yıldıray Gürgen / Hasret

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin