[31] Puzzle: Sevda

99 22 228
                                    

UMUT için dün akşam zorlu geçmiş, gece ruhunu dinlendirmemiş, rüya geçmiş ile geleceği birbirine katmış, bahar sabahı neşe vermemiş, kutu sırrını açık etmemiş de olsa, giderek uzaklaştığı kütüphanedeki o ayna ona Sevda'sını hatırlatmıştı ve artık umutsuz bir vaka değildi. Kütüphaneden çıktıktan sonra hangi tarafa, nereye yürüdüğüne aldırmaksızın yürüyordu. Yolu, Kimsesizler Mezarlığı'nın bulunduğu sokağa düşünce zihnine de bir düşünce düştü: Acaba buraya ait olabilir miydi? Kimsesiz miydi? Değildi; ama yalnızdı, 'Sevda'sızdı ve onsuz olmak başka hiçbir şeye benzemiyordu. Diğer bir deyişle sadece kendin olmak demekti ve insan sevdalısına ait olamazsa nasıl sevdasına sahip çıkabilirdi!

Umut karşı kaldırıma geçip iki eliyle demir parmaklıklara sarıldı ve başını dayayıp içeri baktı. Gösterişten uzak, isimsiz, çiçeksiz mezarları görünce kesinlikle buraya ait olduğunu düşündü ve içeri girip kıyıda köşede kalmış, yoldan geçenlerin göremeyeceği, kuşların bile konmayacağı çıplak bir ağacın dibine yatıp üstüne de topraktan yorganını çekmek istedi.

Aradığı giriş çok uzağında değildi; lakin üzerine sarmaşık dolanmış yüksekçe ferforje kapı kilitliydi. Umut mezarlığın arka kapısını zorladığını bilmiyordu. Oysaki önündeki köşeden dönüp diğer uzun kenarını da geçse pek tabii açık olan kapısını görebilecek, o gönülden istediği toprak yatağına girip topraktan yorganını üzerine örtebilecekti ve belki de Sevda'nın umudunu yitirmesine saniyeler kala, 'Umut bensiz kimsesizdir. Mutlaka oradadır.' diyerek canhıraş halde koşarak mezarlığa gelişini, üşümesinler diye yapraklarını kimsesizlerin üzerine örten çıplak kollu bir ağacın dibinde iki büklüm oturan, hayattan daha beter bir kâbus görebileceği korkusuyla yatağına girememiş kendisini bulacağına şahit olabilecekti.

Bakmayın çevremi kuşatanlara

Hüznün, yalnızlığın şairiyim ben

Issız ovaların nehiriyim ben

İçimde işliyor derin bir yara

Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben

Kapattım kalbimin son kapısını

Dokunun, boşlukta bir taş gibiyim

Hafızası ölü nakkaş gibiyim

Çekiyorum mutsuzluğun yasını

Ayaklara mahkûm bir baş gibiyim

Ölümü yaşadım ölmeden önce

Bana sonsuzluğu beklemek düştü

Mazide benim de yüzüm gülmüştü

Uyandım, mutsuzluk geri dönünce

Nerde bir kuş varsa öldürülmüştü

Gelsene, nerdesin ey sessiz ölüm

Adını yazsana dudaklarıma

Zaman kan süzüyor kulaklarıma

Hıçkırığa mahkûm biçare gönlüm

Haydi takılıver ayaklarıma

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin