[29] Nokta-i Süveydâ

130 21 212
                                    

SEVGİ'nin öğleden önceki son dersi 'blok' olduğu için erken bitmişti. Amfiden çıkıp yürümeye başladı. Önünden geçtiği kütüphaneye göz ucuyla bakıp içinden 'Artık kitap okumama gerek kalmadı; çünkü kahramanımı buldum, aşkımı da. O yüzden beni bekleme, gelmeyeceğim.' dedi; ama çok fazla uzaklaşmadan, kütüphanenin her zamanki kitap okuduğu penceresine bakarak 'Şaka şaka! Elbette geleceğim. Benim en büyük aşkım sensin.' dedi. Sonrasında 'Hiç de bile, benim tek aşkım Ümit. Seninle sadece gönül eğlendiriyorum.' diyerek tebessüm etti ve saçlarını savurarak yoluna devam etti.

Merkezi yemekhaneyi geçtikten sonra 'E' şeklindeki Eğitim Fakültesi binasına girdi. Bir kat merdivenlerden çıkıp uzun koridorda ilerlemeye başladı. Koridorun duvarlarında Resim Bölümü öğrencilerinin yaptığı çalışmalar sergileniyordu. Sevgi için o tablolardan bu koridordaki birçok anısı yansıyor gibiydi; özellikle Ümit'in odasının önünde heyecanla beklediği ilk anı. Aslında o odadan çıktıktan sonra duvara yaslanıp, Ümit'in kendi ismini söylemiş olmasına duyduğu şaşkınlık anı...

Şimdi aynı koridorda yürüyor, aynı kapıya yaklaşıyordu ve heyecanı hâlâ ilk günkü gibiydi, hatta belki biraz daha fazla. Sevgi bu kapıdan istediği zaman girebiliyor, istediği kadar içerisinde kalabiliyor olsa da asıl önemli olan bu kapı değil, önemli olan Ümit'in kalbinin iç kapısıydı. Sevgi o kapıdan girdiğinde sanki ruhani bir âleme yelken açıyordu; zaman-mekân algısını yitiriyor, tıpkı rüyalardaki gibi isterse uçabiliyor, gökkuşağı kaydırağından kayabiliyordu. Ümit'ten ayrı kalıp uzaklaştığında ise her türlü kirliliğin, acıların olduğu gerçek âleme, maddi âleme dönüyordu ister istemez ve bu sınırlı dünyada ne isterse istesin olmayacakmış gibi geliyordu; gücü azalıyor, korkuları artıyordu. O yüzden mümkün olan her fırsatta soluğu Ümit'in yanında alıyordu.

Şimdi kapıların ilki olan odanın kapısını açıp içeri girdi. Sıra ikinci kapıdaydı ama bu ikinci kapı ilki kadar kolay açılmıyordu. Sevgi her seferinde gözleri kalın bir kumaşla kapatılıp, biri akıl diğeri kalp olan bir yol ayrımına bırakılıyordu ve eğer kalp gözüyle bakabilirse, kalp yolunu görebiliyor, o yolda kalbiyle yürüyüp sonunda Ümit'in kalbinin iç kapısına varabiliyordu ve bu da tabii ki tertemiz bir sevda ile mümkün oluyordu. Bu durum Ümit için daha karmaşıktı; çünkü Sevgi'nin nokta-i süveydâsı, Kaf Dağı'nın derinliklerindeki bir mağaradaki alev saçan Ejderha'nın sorduğu bilmecenin cevabında saklıydı. Oraya varabilene, bilmeceyi bilebilene aşk olsun!

Ümit, sırtı pencereye dönük masasının üzerine eğilmiş çalışırken açılan kapıyla birlikte arkasındaki pencere de açıldı ve pencereden içeri sokulan bahar ile kapıdan süzülen Sevgi arasında cereyanda kalınca kalbinde bir sancı oluştu, sancı ağrıya dönüştü; o ağrı ki ne müthiş! Lakin Ümit bir ömür bu ağrıyı çekmeye hazır halde ayağa kalkarak karşıladı sevgilisini. Sevgilisi, üzerinde baharın atmosferiyle sarıldı sevdiğine ve o dikdörtgen buz mavisi soğuk oda bir botanik bahçesine dönüşüverdi.

Sevgi çalışma masasının önündeki karşılıklı koltuklardan birine henüz oturmuştu ki dışarıdan acı bir fren sesi, ardından tiz bir kızın çığlığı geldi. Ümit ani bir hareketle koltuğundan kalkıp pencereye koştu. Fakültenin karşısındaki yolda bir arabanın önünde genç bir kız yere oturmuş, elleriyle yüzünü kapatmış ağlıyordu. Şoför koltuğundaki delikanlı da iki eliyle arabanın direksiyonunu sıkıca tutmuş, şaşkın gözlerle doğruca ileriye bakıyordu. Toplaşan kalabalığın içerisinde kıza yardım etmek isteyenlerin yanı sıra arabanın açık olan penceresinden delikanlıyı teselli etmeye çalışanlar da vardı. O sıra Sevgi de pencereye yaklaşıp elini Ümit'in omzuna koyarak dışarı baktı. Ümit olay yerinden ilk havadisleri paylaştı:

"Bir şey yok gibi. Sanırım kız, arabanın kendisine çarpacağı korkusuyla kendini yere bırakmış, direksiyondaki çocuk da şoka girmiş anlaşılan. Baksana hiç hareket etmiyor."

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin