[20] Mottomuz Sevda

146 28 215
                                    

ÜMİT bir müddet ayrılamamıştı evin önünden, eli ise uzun müddet ayrılamamıştı Sevgi'nin öptüğü yerden. Eli yanağında yürürken yüreğinde de uzun müddet susmamıştı 'O da beni seviyor!' cümlesi.

Şu anda eve gelmiş, yatağa oturmuş, gözü telefondaydı; ama aradan bir saatten fazla geçmesine rağmen Sevgi'den ne bir mesaj ne de cevapsız da olsa bir çağrı gelmişti. Heyecanı azalmaya başlayınca düşünmeye, düşündükçe de tedirgin olmaya başladı. Belki de yanlış bir şiir seçmiş, hislerini doğru ifade edememişti. Kalkıp kitapları karıştırmaya başladı ve şiiri bulup tekrardan okudu:

'Bir şüphe hissiyle dalgalanır dil / Bir gül heykeli dikilir kalp üzerinde / İnsan bütün sevinçler ile hüzünlere eşdeğer / Bir tatlı dönüş hisseder avare serinde / Hayatla ilgili her boşluk, sevilen şeyden ibaret / Yeni bir parıltı, gösterişiyle hafifletir / Bir yaprağın arkasından ömrü hayranlıkla izleyerek / Bin müddet için göz kamaşır... işte muhabbet! / Pek boştur o his lakin o boşlukla dolar dil / Hayatın etrafındaki boşluğu o örter / Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer / Ömrünün etrafındaki girdaba karşılık / Sevdaya karşılık duyulur ruhta her zaman / Art arda bir itme ve art arda bir çekme / Bir istiyor insan onu, bir istemiyor... ah! / Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!'

Bir solukta bitirdi şiiri. Kendince çok anlamlı, manalı buldu. Belki de uykusu gelmiş, uyumuştur diye düşündü ama sonra kendisi bile bu bahaneyi çok basit buldu. Derin bir nefes verdi ve şiiri bir de Sevgi'nin gözünden okumak için eline aldı kitabı tekrardan. 'Hakikat-i Sevdâ' başlığını okur okumaz anladı ki o toz konduramadığı edebiyatçı tarafı öne geçmiş, kaş yapayım derken göz çıkarmıştı. Şiir yanlış değil bildiğin final sınavıydı.

SEVGİ ile Özlem'in yastık savaşında diğer bütün savaşların aksine iki taraf da kazanmıştı ve şu anda ikisi de darmadağınık olmuş yatağın üzerinde kucaklarındaki yastıklara dayanmış ve bağdaş kurmuş halde dertleşiyorlardı.

"Kendi derdime düştüm, seni ihmal ettim!" Sevgi, Özlem'e sarılırken de "Canım arkadaşım benim." dedi sıcacık bir samimiyetle.

Özlem güleç yüzlü ama hassas bir kalbe ve kalbinde hüzün olsa da belli etmeyen bir yapıya sahipti. Sevgi de arkadaşının bu yönünü bildiğinden artık üzerine düşeni yapacak, Özlem'in derdini iki eşit parçaya bölecekti. Yastığın kulaklarıyla oynayan Özlem,

"İyiyim ben." dedi mırıldanır gibi.

"İyi değilsin, işte. Görüyorum."

"Neyim varmış ki?"

"Şu çocuk meselesi..."

"Yapma ama Sevgi!"

"Sen ne kadar inkâr edersen et. Ben anlıyorum."

"Neyi anlıyorsun?" Aslında Özlem 'Çok mu belli oluyor?' demek istemişti.

"O günden sonra bi durgunlaştın, ne bileyim, sessiz sakin biri olup çıktın." Sevgi, Özlem'i şöyle uzaktan süzer gibi yaparak "İyice sıkıcı oldun." diye devam etti sözlerine.

"Sensin sıkıcı. Hem hangi günmüş o?"

"Salih'le görüştüğün gün..."

"Salih kim be?"

"Kızım, seninki işte." Özlem belki de uzun zamandır bu kadar çok gülmemişti.

"Hay Allah iyiliğini versin, Sevgiii! Kızım, o film repliğiydi ya... çocuğun adı Çağrı."

"Aman be, ne bileyim, işte. Ha Salih, ha Çağrı..." Sevgi, Özlem'i omzundan ittirerek de, "Yakışıklı mı, kız?" diye sordu.

"Yakışıklı makışıklı, bize ne ya!"

Hayat Oyunu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin