Pulli Gelin -26-

7.3K 383 27
                                    

           

İstanbul...

Mağazanın içine adımını atmadan kükremeye başlamıştı, Ilgar. Barkın'ın yanına gitmeden Ilım'ı görmek istiyordu. Onunla konuşmasa, yüzüne bakmasa bile geri adım atmayacaktı. İçeri girip müşterileri umursamadan arka tarafa doğru bakarak bir kez daha Ilım diyerek bağırdı. Burak ile Betül birbirlerine bakarken, ne yapacaklarını düşünüyordu.

"Çık dışarı, pulli! Konuşmaya geldim!"

Rana, oturduğu çalışma masasından hafifçe ayağa kalktı. Ilgar, camı çerçeveyi sesiyle yerle bir etmeden önce karşısına çıksa iyi olacaktı. Ön tarafa doğru ilerlerken, genç adamın keskin bakışlarıyla buluştu. "Ilım, yok..." Söylediği iki kelime karşısındaki dağ gibi adamı bir adım geriletti. Burak ile Betül etraflarına bakınıp kaçabilecek yer ararken, Ilgar yumruklarını sıkıyordu. "Ne demek, Ilım yok?"

"Yok işte gitti."

Rana, Ilgar'a olan tüm sinirini gözlerinden akıtıyormuşçasına baktı. "Nereye gider abla?"

"Sen başını alıp nereye gittiysen o da oraya gitti. Ne oldu yarım bıraktığın işi tamamlamaya mı geldin?"

Ilgar, vücudundaki tüm gücünü çenesini sıkmak için kullandı. Dişlerinin acısı damaklarını sızlatırken tırnaklarının avuç içine batışını umursamadı. Ilım, gitmişti. Onu beklemek yerine gitmeyi tercih etmişti. Belki de kaçmıştı. Bilmiyordu. Bildiği tek şey buraya gelirken tüm umutlarını harcamış olduğuydu. Hiçbir şey söylemeden topuklarının üzerinde dönerek mağazanın kapısına doğru ilerledi. Rana, Ilgar'ın yüzündeki burukluğu gördüğünde az önceki kararlı hali yerini acı bir hüzüne bırakmıştı. Onu Ilım'a söyledikleri için affedemiyordu. Daha dün gibi aklındaydı telefonda Ilım'dan bahsettiği günler. Sevgisi öylesine büyüktü ki, ses tonundan anlaşılıyordu. Oysa hiç düşünmeden dudaklarından fırlayan kurşun misali sözlerle yaralamıştı yüreğine bile sığdıramadığı kadını. İşte bu yüzden affedemiyordu. Onu da anlamıyor değildi anlıyordu elbette, Ilgar'ın yerinde hangi erkek olsa aynı şeyi yapardı diye düşünüyordu. Ama geri döndürülmesi zor sözler söylenir miydi işte bunu bilmiyordu.

Ilgar, mağazadan çıktığı anda ne yapacağını şaşırmış gibi öylece yolun ortasında durdu. Sahiden ne yapacaktı? İlk uçağa atlayıp Mardin'e mi gidecekti yoksa Barkın'ı arayıp sabah sporunu yapmaya mı gidecekti? Yumrukları istemsizce sıkılırken gözleri sinirle kısıldı. Sabah sporu daha mantıklı geliyordu.

Adımlarını hızlandırıp kendisini arabasının içine attı. Kemerini bile takmadan gaza bastığında boşta olan eliyle telefonuna uzanıp Barkın'ın isminin üzerine tıkladı. İkinci çalışta açılan telefondan gelen boğuk sesleri başta anlayamadı. Kısa süre sonra aracın içini Barkın'ın sesi doldurdu. "Zamanlamana sıçayım!"

Ilgar'ın dudakları buruk bir tebessümle kıvrıldı. Arkadaşının saatten haberi olmadığı belliydi. "Elini çabuk tut. Neredeyse şu adam bir an önce görmek istiyorum," dedi donuk bir sesle.

"Sana adresi gönderiyorum birazdan. Bizim çocuklar orada."

"Tamam, sen gelmeyecek misin?"

"Geleceğim Allah'ın cezası! Geleceğim! İzin verde duş alayım!"

Barkın'ın sinirli kükreyişine Deren'in itiraz dolu nidaları eklenince Ilgar, güçlü bir kahkaha attı. "Tamam da tamam." Barkın'dan hiçbir yanıt gelmeden telefonu kapattı. Biraz daha devam ederse arkadaşının söveceğini adı gibi biliyordu. Nereye gittiğini bilmeden yol üzerinde seyir ederken aracın hoparlörlerinden mesaj sesi duyuldu. Beklediği adres gelmişti. Hızla mesajı açtığında lokasyonda karşına çıkan ağaçlarla çevirili bir yerdi.

Pulli Gelin | Maviye Tutkun Serisi-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin