BÖLÜM 15

2.9K 169 42
                                    

Bu bölüm ONKA17 adlı okuyucuya ithaf edilmiştir 😊

TAHSİN

Muhammed'in sesi duyulduğunda içimi tuhaf bir sevinç kapladı. O bizim kurtarıcımızdı, onu gördüğümde her şey yoluna girecekmiş gibi hissediyordum. Onur hemen yanına gidip elini öptü. " Sizi çok özledik hocam!" Cümlesindeki hocam kısmını vurgulayarak söylemişti. Bir an için onun tuhaf gösterisine anlam verememiştim ancak kafamı biraz yana çevirdiğimde şaşkın ve meraklı gözler ile onları izleyen Mehmet'i gördüğümde Onur'un ne anlatmaya çalıştığını anlamıştım.

Sevgili hocamızın bir cinni olduğunu diğerleri bilmiyordu! Onur'u desteklemek için bende hemen gidip elini öptüm. " Bu Mustafa hoca, onlarla olan ilk münasebetimizde bize yardım eden kişi!" Tanıtım kısmını da Onur halletmişti, Mehmet gelip hocanın elini öptükten sonra hareketsiz yatmakta olan Samet'i gösterdi. " Onur bir şeyler denedi ama hâlâ kendinde değil!" Hoca Samet'in yüzüne baktıktan sonra yanına yürüyüp sağ elini alnına bastırdı. " Tesirli bir büyüye mağruz kalmış, çözmek kolay olmayacaktır! Ama yüce Allah yanımızda olduktan sonra yüzümüz yere eğilmez evelallah! Siz arkadaşınızı arka odaya taşıyıp başında bekleyin, ben Ahmet ile ilgilenip yanınıza geleceğim!"

Belli ki Ahmet ile yalnız olmaları gerekiyordu. Lafını ikiletmeden Onur ve Mehmet'e Samet'i taşımakta yardım ederek arka odaya geçtik.

AHMET

İnanılmaz bir baş ağrısı ile gözlerimi açtığımda başımda duran bir cin ile göz göze geldim. İstemsiz olarak irkilip " Allah!" diye haykırdım. Başımda dikilen cinninin dudakları yukarı kıvrıldı şu an ki halim ona komik geliyormuş gibiydi. Hâlâ her yerde onları görüyor ve seslerini duyuyordum Allahım bu gidişatın bir sonu yokmuydu!

" Malesef yoktur oğul! Bu yolda yürümeyi sen seçtin, Allah yolunda yürümesi meşakkatli, sınavları çetindir!" Konuşan başımda bekleyen cinniydi. Bu ses ve cümle kurma tatzından onun Muhammed olduğunu anlamıştım. Demek gerçek görünüşü böyleydi, derisi kül rengindeydi boyu ne kıssa ne de uzundu ortalama bir insan boyundaydı gözleri ise safran sarısıydı.

Onu böyle görmek ilginçti. " Hiç bir şey yapılamaz mı, bir çaresi yok mu ? " " Zaman oğul, zamanla görmezden gelmeye önüne bakmaya alışacaksın, başka yol yoktur!" Bir kez daha ani aldığım kararların bedelini ağır ödüyordum. Bu şartlar altında kafamı toplamam imkansızdı neredeyse kendi düşüncelerimi bile duyamıyordum.

İşkenceden farksız, hatta bununla karşılaştırıldığında işkence daha insani kalıyordu. " Haydi kalk bakalım daha işimiz çok! " Her ne kadar itiraz etmek istesemde yapabileceğim bir şey yoktu mümkün olduğunca çabuk her şeyi halledip arkadaşlarıma dönmem gerekiyordu. Bensiz ne kadar dayanabilecekleri meçhuldü. Muhammed kolumdan tutarak beni aşağı kata yönlendirdi merdivenleri inip kapıya geldiğimizde kolumdan çıkarak beklememi söyledi.

Merdivenlerin alt tarafında bulunan gömme dolap tarzı bir yerin kapısını açıp oradan eski hasır bir çanta aldı ve omzuna taktı. " Sana ilmimizde kullanılan bazı bitkileri öğreteceğim, bir büyü çözmek için onlara ihtiyacım var! "
" Dağdan mı toplayacağız!" Onun sessiz gülümsemesi bana "Evet." cevabını veriyordu, öldüm ben! O dağa tırmanmak en önemlisi de oradaki bin bir türlü mahlukat ile göz göze gelmek şu anda en son isteyeceğim şeydi. Muhammed'in yüzüne " Başka yolu yokmu?" dercesine tek kaşımı hafifçe kaldırmış bakıyordum. O ise yürümeye başlamıştı bile.

***

Dağın tepelerine kadar tırmanmıştık, buralarda insanlar çok dolaşmadığı için ihtiyacımız olan malzemelerin daha fazla olacağını söylemişti. Ormanda ikiye ayrılmıştık ama hâlâ birbirimizi görebileceğimiz bir mesafedeydik. Bu gece karanlığında etraf cin kaynıyordu, onlarla göz göze gelmemeye ve orada yoklarmış gibi davranmaya çalışıyordum ancak başarılı olduğum söylenemezdi. Ben dağ kekiği ve yabani naneler topluyordum Muhammed bana bir kaç tanesini daha iyi tanıyabilmem için göstermişti. Bazen onları almak için eğildiğimde üzerimden atlamaya çalışan cinler yüzünden korkup geriliyordum. Onlar sadece kendilerince eğlenmeye çalışıyorlardı bana bir zarar vermiyorlardı ancak alışık olmadığım görüntüleri ve kulak tırmalayan sesleri beni ürkütüyordu.

Onları görebildiğimi anlayınca da kimileri çığlık çığlığa etrafta koşuşturmaya başlıyordu kimileri anlamadığım bir dilde bana bir şeyler söylüyordu. Surat ifadelerine bakılırsa söyledikleri şeyler pekte hoş değildi. Onları görmezden gelmeye devam ettiğimde ise üzerime yürüyorlardı ancak dokunmuyorlardı. Dağın biraz daha dik kısımlarına gelmiştik dikkatle yürümeye çalışırken biraz ileride bir yığın dağ kekiği olduğunu fark ettim. Oradakilerin hepsini alırsam çantayı doldurmaya yeteceklerdi adımlarımı biraz daha hızlandırarak dikkatlice ilerledim.

Kekiklere doğru eğilmiştim ki aniden kısa boylu bir cinin önüme atlaması ile geriye sendelemem bir oldu. Tabi dik bir yamaçta olduğum için ayağımın altından kayan nemli toprağın da yardımı ile yuvarlanmaya başladım. Her tarafıma irili ufaklı taşlar çarpıyordu ve üzerinden geçtiğim dikenler inanılmaz derecede can yakıyordu. Kollarımda, bacaklarımda ve sırtımda yırtılmalar olduğunu hissediyordum. Parmaklarımla toprağa tutunmaya çalışıyordum ancak bu sadece parmak uçlarımın paramparça olmasına neden oluyordu. En nihayetinde sırtımı sertçe bir ağaca çarparak durabilmiştim.

O kadar şiddetli çarpmıştım ki bir anlığına nefesim kesilmişti. Bunca acının üstüne içimden etrafımı delicesine yumruklayıp küfürler savurmak geliyordu. Biraz doğrulup sırtımı ağaca yasladığımda her tarafı kesiklerle dolmuş olan elimi yumruk yaparak toprağa sertçe vurdum. Kıyafetlerim yırtık pırtık ve kan içindeydi her tarafım kanıma karışıp çamurlaşmış toprak lekeleri ile kaplıydı. Başımda beliren Muhammed beni gözleri ile biraz süzdükten sonra kalkmama yardımcı olmak için koluma girdi. " Bu günlük işimiz bitti anlaşılan eve dönelim."

****
Benim ahmaklığım yüzünden dönüş yolumuz epey uzamıştı bir saatte gittiğimiz yolu yaklaşık üç saatte geri yürümüştük. Her yanım sızlıyordu ama canımı en çok yakan beceriksizliğimdi. Muhammed beni merdivenlerden çıkarırken neredeyse sürüklemek zorunda kalmıştı. Bir eli ile beni tutarken diğer eli ile de odanın kapısını açıyordu. Bu yaşta bu kadar gücü nereden bulduğunu anlamıyordum. Gerçi onların türü ile bizim türümüz arasın da ki yaş kavramı çok farklıydı bin yaşından büyük olanları bile vardı.

Beni odanın içine taşımayı başardığında karşımda endişeden kıpkırmızı olmuş suratı ile Tahsin belirdi. Arkasında ise yerde yatan Samet onun baş ucunda bana bakan Mehmet ve her zaman ki tuhaf, alaycı ifadesi ile ellerini havya kaldırmış " Selam! " diyen Onur vardı! Bu gün beni şoke edecek kaç olay daha yaşayacaktım acaba !



YN: Ahmet'in hüddamlığa ilk adımları ile ilgili ne düşünüyorsunuz:)) Bölüm hakkında düşüncelerinizi belirtmeden geçmeyiniz. Oy ve yorumlarınız için şimdiden teşekkürler :))

DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin