BÖLÜM 27

2.4K 145 50
                                    

Bu bölüm prensesss19 adlı okuyucuya ithaf edilmiştir😊

Selin

Bu ikisi ile çok eğlenecektim, oturup sevgili can düşmanımı beklerken benim için mükemmel oyuncaklar olcaklardı. " Evet şimdi ilk kim konuşmak ister, konu başlığımız Ahmet'in neler bildiği ve arkasında ki gücün boyutu!" Hiç birinden ses çıkmayınca eğitim araçlarımı devreye sokmam gerekeceğini anladım. Gözlerim karanlığa alışkın olduğundan dolayı burada önümü görmek benim için çok zor değildi.

Kapıya ilerleyerek yan tarafında duran ferforje maşa takımından uzun demir çubuğu aldım, şu şömineyi karıştırmaya yarayanlardan. Benim köpek egitmekte kullandığım kadar etkili olayabilirdi ancak ne yaparsın elde ki imkanları değerlendirmek gerek. Metal çubuğu ahşap zemine sürterek onlara doğru ilerliyordum. Neredeyse artan adrenalinin tadını alabiliyordum, muazzam!

" Bu kadar sessiz olmayın ama sohbet etmeye çalışıyorum!" Yanlarına vardığımda onları teşvik etmek için son bir ricada bulundum ama ikisinden de ses çıkmamıştı. " Pekâlâ!" Elimde ki demir çubuğu var gücümle sağda yatan sarışının karın boşluğuna indirdim. Acıdan kasılmış bedeni bir sanat eseriydi benim için. " Hepsi bu mu, seni gözümüzde büyütmüşüz anlaşılan!" Sesi bile doğru düzgün çıkmazken aklınca sert çocuğu oynuyordu! " Daha yeni başlıyorum tatlım!" Bütün öfkemi kullanarak ardı ardına darbeler indiriyordum ara vermeden vurmaya devam ederken bu sefer alay etme sırası benimdi. " Şimdi ne düşünüyorsun!" Öksüsürken ağızından boşalan kan ahşap zemine yayılıyordu, kanın metalik kokusu odaya hissedilmeye başlarken o kahkaha atıyordu. İşte bunu beklemiyordum, bu ikisinin zayıf halkalar olması gerekiyordu!   " Sen sadece narsist, sadist güçsüz bir aptalsın. Büyülerin ve cinlerin olmadan çöpten fazlası değilsin! Yutamayacağın bir lokma ısırdığını ne zaman fark edeceksin, kendini olduğundan büyük görüyor olman sonunu getirecek! " " Kapa çeneni!" " Haklı olduğumu biliyorsun, bu son oyun kızıl, cenaze çanları senin için çalıyor!"

Lanet herif bu özgüveni nereden buluyordu acaba! " Hepinizi gömdüğümde mezarlarınızın üstünde dans edeceğimden şüphen olmasın, sarışın!" Bu nun sohbetini hiç beğenmemiştim, birazdan ona hayatının en büyük travmasını yaşatacaktım. Gidip bavulumun üst gözünde bulunan bakır tası aldım ve tekrar yanlarına döndüm. Cebimden küçük tahta saplı bir çakı çıkararak yere çöktüm bir elimle çenesinden tutup başını sabitlerken diğer elimdeki çakı ile gözünün hemen altından başlayarak yanağı boyunca kestim. Bağırıyor kafasını sağa sola sertçe çevirerek benden kurtulmaya çalışıyordu.

Şimdi kahkaha atan bendim, saçlarından sıkıca tutarak başını yan çevirdim, kesikten akan kan kaba dolarken onu sabit tutmaya devam ettim. " Bunun son oyun olduğu konusunda haklısın ama kazanan ben olacağım!"

Ahmet

Sonunda şu karışımı bitirebilmiştim, ocağın yanında bulunan mavi bir bez yardımı ile kaynayan kazanı ocaktan alıp bangonun üzerine bıraktım. Hemen yukarıda cilalı tahtadan yapılmış eski dolaptan iki cam bardak alıp karışımı dikkatlice içlerine boşalttım. Çabuk soğuması için pencereyi açarak bardakları eşiğine bıraktım. Beklerken oturup Fatımayı çağırmayı denedim, olay yaşandığından beri ondan haber yoktu, varlığını hissedemiyordum. Aklıma hemen en kötüsü geliyordu, ama onu nasıl öldürebilirdi ki, Asaf yaralıydı yani gücünün büyük çoğunluğunu kaybetmişti.

Fatıma ise gayet iyi durumdaydı, ona karşı savaşabilirdi. Onun yanımda olmaması işleri zora sokacaktı ancak bir yolunu bulacaktım, bulmak zorundaydım. Olması gereken olacaktı onunla ya da onsuz. Daldığım düşüncelerden kurtulduğumda camın eşiğine koyduğum bardaklara elimin tersi ile dokunarak kontrol ettim, yeterince soğumuşlardı. Oturduğum sedirden kalkıp bardakları elime aldım ve odaya yürüdüm.

İçeri girdiğimde ikisi de terden sırılsıklam olmuşlardı, bu büyünün zehrinin kuvvetlendiğini gösteriyordu. Göz altı torbaları da morarmış ve şişmişti ayrıca ten renkleri pek hoşuma gitmemişti giderek soluyordu. Elimde ki bardaklardan birini kapının yanında ki koyu renkli küçük şifonyerin üzerine bırakıp diğer bardakla Onur'a yöneldim.

Yanına çöküp boşta olan elim ile başını doğrultması için yardım ettim. Bardağı yavaşça dudaklarına götürerek üzerine dökmeden ona içirdim. Bitkilerin etkisi kendini şimdiden gösteriyordu nefes alış verişleri normale dönüyordu. Yastığını elimle kabartım başını dikkatlice indirdim. Ayağa kalkıp bir süre ona baktım, o ahmakça espirilerini yapabiliyor olması için neler vermezdim.

Şifonyerden diğer bardağı alıp Sametin yanına gittim. O daha kötü durumdaydı ten rengi giderek soluklaşıyordu, elimi alnına koyduğumda vücut ısısının da epey düşük olduğunu gördüm. Durumu beni endişelendiriyordu, en azından kanı durdurabilmiştim. Dikkatli bir şekilde ona da karışımı içirip tekrar yatırdım. Terleme durumu için su ve bez hazırlamak gerekiyordu. Bardakları alıp odadan çıkacakken arkamdan gelen zayıf bir ses duydum. " A-Ahmet!" Geriye döndüğümde Onur'un gözlerini açmış olduğunu gördüm. Hemen onun yanına dönüp elimi alnına koydum, ateşini kontrol ederken onunla konuşuyordum. " Merak etme buradayım, biraz iyi hissediyormusun?" " Bırak şimdi beni!" Ateşi normale dönüyordu ancak kendisi pek normal değildi onunla ilgilenmemi istemedi.

" Selin o-o burada, buraya kadar geldi! Tuzak kurmuş olmalı, seni bekleyeceğini söyledi!" Tahminlerim doğru çıkmıştı ama burası küçük bir köydü nerede saklanıyor ve cinlerin nasıl haberi olmadı! " Bir şey daha var!" Güçsüz sesi ile zar zor konuşurken pür dikkat onu dinliyordum. " Bu sıvının tadı berbat!"

YN: Onur kendine geliyor:)) Arkadaşlar küçük bir duyuru olarak şunu söylemek istiyorum. Finale yaklaşıyoruz, tahminen 4-5 bölümün ardından bitireceğiz.

DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin