BÖLÜM 44

2K 133 76
                                    

Bu bölüm senamy17 adlı okuyucuya ithaf edilmiştir.😊



Türkiyeden buraya onca yolu saçma bir şekilde ölmek için gelmemiştim, ama çıkar yol görünmüyordu. Alışkın olduğum karanlık büyük bir acı ile vücudumun her köşesine yayılıyordu. Zar zor açık tuttuğum gözlerim arkadaşlarımın da farklı olmadığını söylüyordu.

Her şey bulanıklaşırken görebildiğim tek şey silik silüetlerdi. Kulaklarımda tiz bir çınlama vardı, ellerimle kapatmak bir işe yaramıyordu. Öyle acı vericiydi ki kendi beynimi ellerimle söküp çıkarmak ve kurtulmak istiyordum. Ellerim kulaklarımda yere çöküp cenin pozisyonu alırken düzensizleşen sokuklarımın yanı sıra yavaşlayan kalbimi de duyabiliyordum. Dayanılmazdı!

Tahsin

Ava giderken avlanmak bu olsa gerek. Bizi nasıl bulmuştu! Daha da önemlisi Fatıma ve Muhammed' in nasıl haberi olmadı. Hayatta kalabilirsek bu yüzden onların başının etini yiyeceğim. Gölgelerin sayısı arttıkça tek tük kalmış sokak lambalarının ışığı kifayetsizleşiyordu. Arkadaşlarım çoktan yere yığılmışlardı bile, ayakta kalmak ve kapı kilidini bir umut kırmak için var gücümle çabalasam da bir çıkış görünmüyordu

Fiziksel bir temas hissetmiyordum ancak kafamın içinde bir el beynimi avuçlarının arasına alıp sıkıyormuş gibiydi. Geçen her saniye zinciri sıkıca kavramış olan ellerimde belirgin bir güç kaybına neden olurken dizlerim yavaşça bükülmeye başlıyordu. En kötüsü ise o bitmek bilmeyen tiz çınlamaydı. Sanki sürekli olarak bir diyapazona vuruluyor gibiydi ama çok daha yüksek sesli!

Umudum Fatıma'dan yanaydı ama mantık yürütmek gerekirse boşunaydı. Zaten o iyi durumda olsaydı biz bu halde olmazdık! "Bi...!" Son çare bildiğim en etkili tılsımı okumak istedim, tabi başaramamıştım. Omurgamdan gelen kütürtüler eşliğinde belim geriye bükülürken nefesin tamamen kesildi. Bu şekilde ölecek olmak düşüncesi çok kötüydü nefes almak istiyordum ancak yapamıyordum artan kan basıncı gerçek anlamda damarlarımı patlatacak gibiydi.

Gücümün son damlasına kadar direniyordum ama nafile. Gözlerim yuvalarından çıkmak üzereydi sanki. Belim kırılma noktasına gelmiş olmasına rağmen bükülmeye devam ediyordu. Kendimi yere atıp bu durumdan kurtulamıyordum çünkü bacaklarım kımıldamıyordu. Saniyeler içerisinde hissettiğim acının tarifi yoktu. Ölmeden önce gördüğüm son şeyin acı içinde kıvranan arkadaşlarım olmasını istemiyordum. Edilen intikam yeminlerinin çöpe gitmesini istemiyordum ama kaderin son sözü buysa benim haykırışlarım neye yarardı!

Gözümden gayriihtiyari düşen yaşın yere ulaşmadan hemen önce yansıttığı hafif bir ışık görür gibi oldum her şey ağır çekimde gerçekleşiyordu sanki. o hafif parlama bir anda büyüdü ve göz alıcı beyaz ışık hüzmeleri etrafı sardı. Anlam veremediğim ama tanıdık bir ses çıkmaz sokakta yankılandı. Gölgeler parçalanırcasına dağılırken ardından parlayan yıldırım gibi ışığı ile bize doğru yürüyen silüeti zar zor görebiliyordum. Siyahlar içinde uzun boylu bir silüet. Parlak ışık yüzünü görmemi engellese de onu tanıdığımı hissediyordum her adımın da sanki içimde bir boşluk kapanıyordu.

Derinden gelen güçlü sesi tuhaf bir huzur veriyordu, o bizimleyken hiç bir şey bize zarar veremeyecekmiş gibi hissediyordum. Onun güven veren sesi yüksekdikçe gölgeler tamamen silikleşiyordu, kalın demir parmaklıklar rüzgara kapılmış zayıf ağaç dalları gibi titriyordu. Üzerinde yattığımız metal plaka korkunç homurtular çıkarırken bir kağıt parçası gibi bükülüyordu. Bu güç bir insana ait olamayacak kadar büyüktü. Merdivenin kapısı bağlı olduğu çerçeve ile birlikte yerinden kopup hemen karşısında sıralanmış duran çöp konteynırlarını da önüne katarak duvara fırlarken çarpmanın etkisi ile bir toz bulutu ortalığı aldı.

Silüet bir şeyler söylemeye devam ederek bize doğru geliyordu, verdiği güvenin yanında bastığı yeri titreten öfkesi çok net hissediliyordu. Bize iyice yaklaştığında daha net görebilmiştim. Üzerinde diz kapaklarının biraz üstünde biten  siyah bir trençkot vardı aynı şekilde siyah, üzerine oturan kot pantolonu vardı. Sesi kadar bu giysileri de tanıdıktı. Işık kesildiğinde etrafta tek bir cin bile kalmamıştı ! Merdivenin içine girip Samet ve Onur'un baş ucunda dizleri üstüne çöktü başı diğer tarafa dönüktü yüzünü göremiyordum.

İki elinin de avuç içlerini onların alınlarına bastırdığında arkadaşlarımın kasılmış vücutlarının anında gevşediğini gördüm. Onlar ile işini bitirdiğinde bana döndü. O,o olamazdı değilmi! Hayal görüyor olmalıydım. Telaşlı ifadesi ile far tutulmuş tavşan gibi kala kalmış olan bana bakıyordu. O an için gücüm sadece bir kelimeye yetti. " Ahmet!"


YN: Hepinizin beklediği o bölüm geldi çattı. Yeni ve gelişmiş sürümü ile Ahmet karşınızda.:)) Bölüm hakkında ki görüşlerinizi duymak için can atıyorum.😊




DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin