BÖLÜM 11

2.9K 175 34
                                    

Gördüklerim korkmama neden oluyordu. Onları bir daha görmezden gelemyecektim, gerçekliğin üzerine örtülmüş toz pembe bir perde vardı ve ben şu an o perdenin ardından bakıyordum. Adım adım ilerlerken üzerlerine basmamak elde değildi ancak çok tuhaftı. Hacimleri olmadığı için anında ortamın şeklini alıyorlardı, bu şekilde temastan kurtuluyorlar.

Habersizce onlarla bu kadar içli dışlı yaşıyor olduğumuzu bilmek ürperticiydi. Binlerce göz tarafından günün her saati her dakikası izliyorduk. Yalnız olduğumuz tek bir an bile yoktu. Hele ki o sesler, her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu ve bunu durduramıyordum. Yere çöküp kulaklarımı ellerim ile kapatmaya çalıştım. Buna dayanmak nasıl mümkün olabiliyordu, tiz sesler kafamın içinde yankılanıyordu.

Her şey o kadar karmaşık geliyordu ki, onların dünyası ve bizim dünyamız birbirine girmiş gibiydi. Ben ise tam olarak bu karmaşanın ortasına düşmüştüm, hüddamların dünyasına atacağım ilk adımın zor olduğunu biliyordum, fakat bu bambaşka bir şeydi. İnsanların rahatsız edici bulduğu sesler, tahtaya sürtünen tırnaklar, çatalın tabağa sürtünmesi bu karmaşanın yanında koca bir hiçti.

Kendimi ayağa kalkmaya zorluyordum, Muhammed'i bulup yardım istemeliydim. Mutlaka bunları durdurmanın bir yolu olmalıydı yoksa dayanılacak gibi değil. Kapıya kadar dört ayak üstünde gitmek zorunda kalmıştım. Kapıya yaklaştığımda duvardan destek alarak doğrulmaya çalıştım. Dizlerimin üstünde yükselmeyi başardığımda kapı koluna uzandım, aşağı çekmeye çalışırken dengem bozulduğu için tekrar yere kapaklandığımda kapı büyük bir gürültü ile dışa doğru açıldı.

Gözlerim yaşarmaya başlamıştı, görüşüm net olmasa da dışarının da onlarla dolu olduğunu görebiliyordum onlar her yerdeydiler. Yardım için bağırmak istedim ancak ağzımı açtığımda çıkan tek şey boğuk çığlıklarımdı. Kâbir'in işkenceleri bile böylesine acı vermemişti, bu durum bize koyulan sınırların çiğnenmemesi gerektiğinin somut bir örneğiydi.

Buğulu görüntülerin arasından bana doğru yaklaşan silüetler görüyordum. Diğerlerine göre daha kalın tonda ancak anlaşılmaz bir bağırma duydum.

ONUR

Ahmet'in kendi çapında komik olduğunü düşündüğü şakasının kanıtlarını ortadan kaldırdıktan sonra epeyce Samet ve Mehmet'in girdikleri gülme krizinden çıkmasını bekledik.
" Eğlenceniz bittiyse burada tartışmamız gereken büyük bir sorun var!" Benim müdehalem olmadan duracakları yok gibiydi. " Sorun mu? Ne sorunu?" Gülmekten kızarmış ve ıslanmış gözler ile bakarken kendini frenlemeye çalışarak sorusunu sormuştu Mehmet.

" Ahmet ardında bir not bırakıp ortadan kaybolmuş!"
Yüzündeki o sinir bozucu gülümseme bir anda yerini dehşete düşmüş bir ifadeye bırakınca bu sefer ona gülen ben oldum. " Nereye gitmiş!" Mehmet'in zekice sorusuna cevap verirken bir yandan da müthiş alaycılığım ile intikam alıyordum. " Biliyor olsaydım " Ortadan kaybolmuş!" ifadesini kullanmazdım!" " Aklınıza gidebileceği bir yer gelmiyor mu? Siz çocukluk arkadaşları değilmisiniz!" Samet'in teşhisi mükemmeldi, sanki çocukluk arkadaşlarıyız diye aldığı her nefesten haberdar olmamız gerekiyormuş gibi. Zihnim bunun için kavruluyor olsa da sorusuna alaycı bir cevap vermemeyi tercih ettim
Çünkü sorun gerçekten ciddi olabilirdi.  Ahmet olmadan ben de bir süre idare edebilirdim ama o kızıl cadının ilmi beni aşardı. " Görünür bir ip ucu veya aklıma gelen bir yer yok." " Sanırım benim bir fikrim var!"  Ahmet'in odasından çıkan Tahsin'in sesi duyuldu. O ne ara gitmişti oraya. " Dolabı neredeyse bomboş bavulu da yok, uzun bir yolculuğa çıkmış anlaşılan!" Fikrini açıklarken imalı gözler ile bana bakıyordu. Düşündüğüm şey olabilirmiydi " Adıyaman!" Her ne kadar olası bir durum olsa da riskliydi. Eğer tahminimiz yalnışsa boşuna on beş saatlik bir yol yapmış olacaktık. Ama mantıklıydı da içinde bulunduğumuz durumda yardım bulabileceği tek kişi o hüddamdı. " Risk almaya değer, burada keklik gibi avlanmayı bekleyeceğimize bunu deneyebiliriz!" " Bize neler olduğunu açıklayacakmısınız yoksa bu gizem olayı devam mı edecek!" Samet'in ima dolu sözlerine karşın hızlıca Tahsin'in yanına gidip onu kolundan tutarak kapıya sürüklemeye başladım. Bir yandan da arkama bakmadan konuştum. " Yolda konuşuruz, Siz acele edip hazırlanın. İşimiz uzun sürebilir bavullarınızı tıkabasa doldurun!"


YN: Ekip yine yollarda:)) Bölüm hakkında düşüncelerinizi belirtmeden geçmeyiniz. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz 😁😁

DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin