BÖLÜM 24

2.6K 207 49
                                    

Muhammed ile epey zamandır benden konuşuyorduk. Pes etmemem gerektiği ile ilgili tavsiyelerde bulunuyordu. Kaçırdığı nokta ise benim zaten öyle bir niyetim yoktu, korkularımın beni yenmesine bir daha izin vermeyeceğime yemin etmiştim. Asıl mesele korkularımın umutlarımdan daha mantıklı geliyor olmasıydı.

Ne Selin ne Asaf nede diğerleri hiç birinin bana yapacakları beni korkutmuyordu, ben zaten bir kere cehennemi görmüştüm, bir daha tutsak edilsem ne değişirdi! Ama arkadaşlarım, onlar başka bir meseleydi onlar için gerçek anlamda bir umut vardı ne büyü yapmışlar ne de bir anlaşmaya kalkışmışlardı. Bu dünyanın parçası olmak zorunda değillerdi. Onlara olan minnetimin karşılığı olarak kurtulmalarını sağlayacaktım.

Düşünceler bu noktada içimi kemiriyordu. Asafın gücü ve Selinin deliliğine karşılık elimde bir koz yoktu, sözlerimi tutamayacağım ihtimali güvenimi zedeliyordu. Kendime olumlu telkinler ile destek olmaya çalışsam da gerçekler su götürmüyordu. " Hadi oğul artık zaman iyice geç oldu eve dönmek gerek! Konuştuklarımızı iyice düşün taşın. İnancımız ve Allah yanımızda olduktan sonra yenilmeyeceğiz!"

Sadece başımla onu onayladıktan sonra konuşmadan evin yolunu tuttum. İçimde bir türlü bastıramadığım tuhaf bir his vardı. Eve yaklaştıkça bu his kaybolmuyor aksine katlanıyordu. Göğüs kafesimde öyle bir baskı oluşmaya başlamıştı ki sanki kalbim bir başkasının avuçları arasında eziliyordu.

***

Artık evi görebiliyordum, baskı o denli büyümüştü ki nefesim daralıyor du. " Bir terslik var!" Çüçsüz sesimi kendim zar zor duyabilmiştim, neler dönüyordu bura da! " Haklısın oğul, bir uğursuzluk olduğunu ben de hissediyorum!"

Eve yaklaştıkça içerisinde yükselen çığlıkları duymaya başladım. Bağıranlar cinler di, tiz seslerinin yankısı çok can yakıyordu. Şimdi fark ediyorum da çıktığımdan beri Fatıma'yı da görmemiştim. " Büyü var oğul! Acele et!" Daha ne büyüsü demeye kalmadan Muhammed evin kapısında belirmişti bile. İçeri adım atacakken duraksadı, ve bir iki adım geriledi. Hızımı arttırıp ona yetiştiğimde ise dua okuduğunu gördüm. Onu hiç böyle görmemiştim duayı okurken dudakları o kadar hızlıydı ki hareketlerini takip etmeye çalışmak imkansızdı. Çok gergin ve korkmuş görünüyordu. " Seni bu kadar korkutan nedir!" Muhammed duasını bitirdikten sonra korkudan büyümüş kızıl gözlerini bana çevirerek cevap verdi. " Azem! Bu büyü görebileceğin en tehlikeli büyülerdendir oğul zamanında koca bir köyü helak etti! Bahsettiğin kız bu büyüyü yapabiliyorsa çok daha dikkatli olmalıyız!" 

Muhammedin sözlerinin ardından tek düşünebildiğim arkadaşlarım dı. Onlara bir şey olmuşsa kendimi asla affetmezdim! " Onları yalnız bırakmamalıydım!" Ruhumun parçalanışını hissediyordum, gözlerim kararmaya başlıyordu. İçimde kontrolünü kaybettiğim bir canavar gibiydi öfkem! Eğer onlardan birinin tırnağı bile kırılmışsa and olsun o cadının hayatını cehenneme çevireceğim. Gazabımdan kurtulamayacaktı yılan olup bir deliğe girse peşinden gidecektim ve başını kendi ayaklarımla ezecektim. Benim peşimden buraya kadar gelmişlerdi, bana inanmışlardı, güvenmişlerdi onları hayal kırıklığına uğratmayacaktım.

Düşmanlarımın güçlerinin bir önemi yok öleceğimi bilsem yine de ona hesabını soracaktım! İçeri koşacak iken Muhammed tek hamlede beni geri savurdu! " Ne demek bu!" Kolu yırtılan gömleğime yayılmaya başlayan kanı ve acıyı hissediyordum ama önemsemiyordum! " O kapıdan öylece geçecek olursan, her şey biter! " " Çekil yolumdan hoca! " " ( Gür bir ses ile bağırarak)Destur! Bilirim arkadaşların için endişelisin oğul ama nefsine ve öfkene boyun eğersen onlara da  kendine de en büyük kötülüğü yapmış olacaksın!" Söyledikleri öfkemi biraz olsun dindirmemişti ama haklıydı. Mantıklı düşünmezssem kendi kendimi saf dışı bırakacaktım.

Ayağa kalkıp derin bir nefes aldıktan sonra dişlerimi sıkıp elimi yumruk haline getirerek öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum. " Şimdi ben okumaya devam ederken sen kapı eşiğini iyice ara bulduğunda zaten anlayacaksın!" Dişlerim hâlâ sıkılıyken yeri sarsan adımlarımla kapıya ilerledim.

Attığım her bir adım öfkeme körük oluyordu, kontrol altında tutmak daha da zor bir hal alırken kapıya varmıştım. " Elini çerçevenin üstünde gezdir!" Dediğini yapıp elimi çerçeveye uzatttım, yavaşça hiç bir yerini atlamadan elimi eski boyası atmış tahtanın üstünde gezdirdim. Yukarılara uzandıkça elim karıncalanıyordu, çerçevenin en üst köşesine geldiğimde ise elimde ki kaslar aniden kasıldı. Bu sefer sebebi öfke değildi, kaslarım öylesine çekiliyordu ki elimi açık tutmakta zorlanıyordum. Nefesim iyice daralıyordu ve beynimde uğultular yankılanıyordu.

Sanırım o şey buradaydı, basamağa çıkıp çerçeve ve duvar arasında kalan o küçük boşluğa baktığımda içerisinde bir şeylerin olduğunu görebiliyordum. Parmağımı sokup almak için çok dardı. Etrafta hızlıca göz gezdirerek işime yarayabilecek bir şeyler aradım. Üzerinde durduğum basamağın hemen yanıda duran büyükçe bir taş gözüme çarptı. Hiç düşünmeden eğilip taşı elime aldım ve bütün gücüm ile çerçeveye vurdum. Biraz aralamayı başarabilmiştim hâlâ uzanıp alamayacağım kadar dardı.

İki parmağımı açılan boşluğa yerleştirerek var gücüm ile çekmeye başladım. Tahta biraz daha aralandığında dört parmağım da girebiliyordu. Dudaklarımdan dökülen öfkeli hırıltı yükselirken mümkünmüş gibi dişlerimi daha da sıkıp son bir gayret tahtaya yüklendim. Duvar ile çerçeve arasında sıkışan parmaklarım canımı çok yakıyordu ama umurumda değildi arkadaşlarıma ulaşmak istiyordum! Çerçeve en nihayetinde büyük bir gürültü ile kırılmıştı. Çerçeve ile birlikte işaret parmağımdan da bir çatırtı yükselmişti. Hissettiğim inanılmaz acı ile haykırırken koca tahta parçasını yerinden söküp atmıştım.

Tahta ile birlikte ayağımın ucuna siyah bir deri parçası da düşmüştü. Elim nihayet serbest kaldığında bir iki saniyeliğine işaret parmağıma baktım üst eklem yerinden yamulduğunu görmüştüm. O elimi kullanmadan yerde ki muskayı sol elimle aldım! Ona dokunduğum anda elektrik çarpmış gibi hissettim. Hatta yıldırım demek daha doğru olurdu bütün vücudum bir anda kas katı kesilmişti.

Muhammed hızlı davranıp muskayı elimden alırken konuştu. " Git arkadaşlarına bak oğul büyüyle ben ilgilenirim!" Bunu tekrar söylemesine gerek bile yoktu. Evin içine o kadar hızlı dalmıştım ki üst kata ne ara çıktığımı anlayamadım bile.

Hızdan kesmeden hemen arkadaşlarımın bulunduğu odaya girdim. Tahsin ve Mehmet ortalıkta görünmüyordu ama Onur ve Samet buradaydı. İkisi de yüz üstü bir şekilde kapının önünde yatıyorlardı. Belli ki ters giden bir şeyler olduğunu anlayıp kapıya yetişmeye çalışmışlardı ama başaramamışlardı!

Samet'in yanına diz çöküp onu sırt üstü çevirdim. Anın heyecanı ile fark edememiştim ancak şimdi başını dizimin üstüne koyunca görmüştüm. Kulaklarından ve ağzından kan akıyordu! Onu hafifçe sarsarken ağlamaklı titrek sesim ile belki tepki verir umudu ile konuştum. " Samet, uyan kardeşim, aç gözlerini ben geldim!" Tepki vermiyordu! Hemen onu tekrar yatırıp kulağımı göğsüne yasladım, bir kalp atışı, belli belirsiz nefes sesi. Ellerim onun kanı işe kaplanırken bana yaşadığını belirtecek ufacık bir belirti için kavruluyordu ruhum!!


YN: Sözüne sadık yazarınız hafta da üç bölüm dediyse üç bölüm yazar :)) Arkadaşlar okunma sayımız artıyor ancak oy ve yorum sayımız katlanarak düşüyor, ilginizi kaybettiğinizi düşünmeye başlıyorum😕 Bana yanıldığımı söyleyecek birileri var mı 🙂


DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin