Muhammed'in ikazı üzerine cin gözlerini benden ayırmadan geri çekildi. Onun adımına karşılık bende duruşumu düzeltip bir adım geriledim. Onu kesinlikle gözüm tutmamıştı, genelde ön yargılı bir insan değilimdir ama hareketleri, konuşması ve karşılaşmalarımızın ilk anlarında havada hissettiğim gerginlik. Bunlar bir müttefikin hissiyatı olamazdı." Didişmeniz bittiyse plan aşamasına geçelim, zira kafam allak bullak, hiç bir şey anlamadım!" Tereddütlerime öylesine odaklanmıştım ki Tahsin'in yanıma geldiğini bile fark etmemişim. " Haklısın oğul, hele bir oturup konuşalım. Hazırlıklarımızı tamama erdirelim!" Şimdilik sakin kalmak en iyisi olacaktı sanırım. Sönmüş kamp ateşinin yanına geri gidip yerimi aldığımda Tahsin Fatıma ve Muhammed karışık bir düzende yanıma sıralandılar.
Arus kendi dilinde bir şeyler homurdandıktan sonra nihayet gözlerini üzerimden ayırıp yanımıza teşrif etmişti. Onca gerginliğin ardından gelen tuhaf sessizliği bozan ilk kişi Muhammed olmuştu. " Meleklerin öğrettikleri kadim büyülerin kudretini bilmeyenimiz yoktur! Kendilerine verilmiş görevi kusursuz yerine getirdikleri aşikar. Selin gibi tehlikeli bir büyücü onlardan öğreneceği bir büyüyle hepimizi perişan edebilir! O mağaraya adımını atarsa onu durdurmak için şansımız kalmayabilir! Tek şansımız mağaranın yakınlarında pusu kurup gelişlerini beklemek olacaktır. Lakin risk çok büyük zira o kabilenin gücünü biliyoruz büyük çaplı bir taaruzdan sağ çıkmamız zor olacaktır!" " Peki ya fark edilirsek. Biliyorsun Asaf bir keresinde fark edilmeden burnumuzun dibine kadar girmişti. Sinsiliğinin yanında gücü de aşikâr. Kâbiri haklayan mühürden yaralı da olsa kurtulmuştu! Yapacağı bir saldırıda içimizden birini kolayca haklayabileceğini düşünüyorum!" Muhammed'in önerisi en olası seçenekti ancak düşmanın farkındalık seviyesini de hesaba katmak gerekti. O cümlesini bitirdikten sonra sakıncaları dillendiren ben olmuştum. " Ondan önce mağaraya girip gelişini beklesek ve o meleklere ulaşamadan işini bitirsek göğüs göğüse çarpışmaktan daha kolay olmazmı?"
" Oraya sadece izin verilenler girebilir oğul! İlminde ilerlemiş büyücüler, lanetli olanlar, dünyada ki güç için cennetten vaz geçenler, Rabinin hükmünü hiçe sayanlar! Mağara bize yasaktır!"
Tahsin bunu bilmiyor olacaktı ki Muhammedin ardı ardına sıraladığı koşulları duyduğunda şaşkınlığı barizdi. " Ben ve kabilem buraları avucumuzun içi gibi biliriz! Onlara fark edilmeden pusu kurabiliriz, siz dikkatlerini üzerinize çekerseniz arkalarından saldırıp bertaraf bizim için zor değil! Asaf'a gelince, o benim dengim değil!" Arus kendinden epey emindi, peki dayanağı neydi! " Bu özgüvenin kaynağını paylaşmak istersen dinlerim!" " Çölde hayat zordur, burada yaşamak için güçlü olmak gerek, Asaf gibilerle, hatta daha güçlüleri ile yüz yüze geldiğim çok oldu! Hâlâ burada oturup senin ukalalıklarına katlanıyor oluşum gücümün kanıtıdır!"
Gerçekten sinirlerimi bozuyordu! Derin bir nefes alıp sakin kaldım. Şu an çenebaz bir cinden daha büyük sorunlarım vardı.
***
" Sonunda bitiyor! Eğer buradan sağ çıkarsak seni benim elimden kurtarmaları için bir orduya ihtiyacın olacak!" Epey sancılı ve bol gerilimli bir sürecin ardından plan kararlaştırılmıştı. Biz tartışmanın ortasındayken Onur ve Samet'de uyanmıştı. Beni karşılarında gördüklerinde ilk tepkileri pek de hoş olmamıştı. Muhammed ve Fatıma'ın müdehaleleri ikisini zar zor sakinleştirmişti. Sakinleştiklerinde plan aşamasına dahil oldukları için işler iyice karışmıştı tam anlamı ile her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Neyse ki planı tamamlayıp işe koyulmayı başarmıştık. Samet şu an için sessizliğini korusa da Onur bir türlü susmuyordu.
" İşimiz bittiğinde bana istediğini yapabilirsin! Şimdi lütfen sus bildiğin üzere kritik bir noktadayız!" " Seni....!" Cümlesinin devamını içine gömüp üzerine konumladığımız köklü kayaya sağlam bir yumruk geçirdi. Şu an ki tavırlarımın onu sinir ediyor olmasının nedenini anlayabiliyordum. Yaşattığım onca şeyden sonra böylesi sakin ve duygusuz yaklaşıyor olmam ona göre pişkinlik olmalıydı.
Rolleri değişmiş gibiydik! onlara istediklerini verememek benim de kanıma dokunuyordu ancak aşmamam gereken sınırlar vardı ve cavapları o sınırın ötesindeydi. Yapılması gereken yapılmalıydı!
" Yaklaşıyorlar Selin ve Asaf birazdan burada olur! Dikkatli ol hatırı sayılır bir kalabalık var!" Fatımanın heyecanlı sesi zihnimde yankı bulurken yerimize iyice sinmiştik. Etrafımızdaki tılsımlar bizi fark etmelerini engelleyecekti ancak işi garantiye almalıydık. Hataya yer yoktu. Ben ve arkadaşlarım mağaranın tepe kısmında gizleniyorduk. Fatıma tek başına Selin'in geleceğini düşündüğümüz yolu gözetliyordu, Muhammed ise Arus ve yanındakiler ile birlikte mağaranın biraz uzağında etrafı kuşatmışlardı.
Bulunduğumuz yer bir vadi gibiydi etrafında yükselen kumulların ve dağların arasında kalmış tek tük ağaç bulunan çukur bir alan dı. Mağaranın girişi benim bulunduğum yerden görünüyordu. Kayaların arasında bir insanın zar zor sığabileceği dar bir geçit.
Plana göre Selin yaklaşana kadar bekleyip görüş alanıma girdiğinde ortaya çıkacaktım ve kavgayı başlatacaktım. Onlar bana odaklanırken Fatıma da bana katıldığında Arus kabilesi ile etraflarını kuşatacaktı ve Muhammed benim ardımdan mağaranın girişini tutacaktı.
Herkes işini yaparsa bir şansımız vardı!
YN: Geri döndüm.🤗 Bir haftadır internet olmayan bir ortamdaydım işin kötüsü bunu oraya gidince fark etmiş olmam. Planlarıma göre geçtiğimiz hafta final yapacaktım. Ancak kaderin planları farklıymış. Tahminen bundan sonraki bölümde final yapıyoruz.😊 Bölüm hakkında fikirlerinizi belirtmeyi unutmayınız. Sabırla beklediğiniz için teşekkürler.:))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAVET2: Ateşten Gelenler
ParanormalKaderin senin için planları varsa elinden bir şey gelmez!