BÖLÜM 39

2K 105 42
                                    

Tahsin

Bu boğucu atmosfere biraz daha maruz kalırsam rol yapmama gerek kalmayacaktı. Kadın hâlâ içeride oyalanırken ben odada ki bir yer mindeline uzanmıştım. Onur ve Samet ise rollerini hiç bozmadan hüzünlü gözler ve telaşlı tavırlar ile başımda bekliyorlardı. Herkes rolünü elinden geldiğince oynamaya devam ederken hilkat garibesi kılıklı yaşlı cadı elinde birkaç bitki bir bakır tas ve biraz da saman kağı dı ile odaya girdi.

" Şimdi seni iyi edeceğim yavrum, hiç tasalanma!" Ben rol icabı kıvranırken göz ucu ile onura baktım. Sağ gözünü kırpmıştı, işaret buydu şimdi ona dışarı çıkması için bir fırsat tanımalıydım. Kadın bana yaklaşırken kendimi sıkarak yüzümün kızarmasını sağladım. Elimden geldiğince bir nöbet geçiriyormuş gibi yapıyordum. Göz bebeklerimi yukarı çevirip göz kapaklarımı kısarak gözlerimin sadece beyaz kısmının görünmesini sağladım.

Ardından kendimi iyice kasarak titremeye ve bağırmaya başladım. Samet hemen kendini yere atıp başımı dizinin üstüne kaldırdı. " Daha fazla bakamayacağım!" Onur elini ağzına kapatıp yapmacıklığını belli etmeyecek bir tonda konuştu ve hızlıca odayı terk etti. Yaptığım rol acı içinde olan vücudumu çok zorluyor olsa da bir süre katlanmak durumundaydım. Umarım Onur elini çabuk tutardı!

Onur

Arkadaşlarımızın ölümünü öğrendiğinden bu yana Tahsin'de gözle görülür bir değişim vardı. Daha kararlıydı, daha dikkatliydi ve kesinlikle çok daha gözü karaydı. Bana Ahmet'i hatırlatıyordu. Umarım tercihlerini de onun gibi değerlendirmeye kalkmazdı. Odadan çıkıp kapıyı kapattığım anda içeriye göz gezdirmeye başlamıştım bile. Mümkün olduğunca çabuk olmak istiyordum. Nedenini bilmesem de içimde bir şeylerin ters gittiğine dair güçlü bir sezi vardı.

Aramaya devam ederken bir yandan da mantık yürütmeye çalışıyordum. Eğer hafif kambur, çirkin, yaşlı bir cadı olsam kızıl saçlı yarı ölü bir sosyopatı nereye saklardım? Ev çok da büyük değildi dört odadan oluşuyordu. Odalardan birinde zaten onlar vardı, kendisine büyü yaptırmak için gelen kişileri orada ağırladığını varsayarsak Selini başka bir odada tutuyor olması seçeneği daha mantıklıydı. Diğer türlü onu rahatça kontrol edemezdi.

Karşıma çıkan ilk odaya hızlıca daldım. Burada bolca rutubet kokusu paslanmaya yüz tutmus sarımtırak renkte eski bir buz dolabı ve bir kaç çer çöp dışında bir şey yoktu. Dikkatimi çeken bir geçiş yahut gömme dolap tarzı bir şey de yoktu, bu odayı pas geçip kapısını kapattım ve hemen yanında duran diğer odaya daldım.

Burada da üst üste dizilmiş bir kaç döşek, yorgan ve battaniye vardı. Bir de büyükçe ahşap bir sandık. Oda zaten yarı yarıya boş olduğundan detaylı bir aramaya gerek kalmıyordu. İlk bakışta her şey göz önündeydi. İçimde giderek artan heyecan ve adrenalinin de etkisi ile sessizce bir küfür savurdum. Yalnış eve gelmemiş olmayı diliyordum.

Geriye son bir oda kalmıştı eğer bu da karavana çıkarsa bütün bu hazırlık ve çaba boşa gidecekti. Buranın da kapısını kapatıp kadının bizi içeri davet ettiğinde girdiği odaya yöneldim. Kırık dökük eski kapıyı açar açmaz burnuma keakin bir leş kokusu doldu. Resmen gözlerimi yaşartıyordu, eminim bunca rezilliğe dayanamayıp son nefesini veren farelerin kokusuydu bu.

Odanın her yerinde bitkiler asılıydı. Tıpkı diğer oda gibi buranın da pencereleri siyah kalın bezler ile kapatılmıştı. Duvara özensizce tutturulmuş olan bir rafta kavanozların içinde bir şeyler duruyordu. Mavi olduğunu zar zor ayırt edebildiğim rafın boyaları atmıştı.
Bu oda diğerlerine göre nispeten daha doluydu. İçeriye hakim olan zifiri karanlık görüşümü çok kısıtladığı için girmem gerekiyordu. Midemi ağzıma getiren bu iğrenç koku epey caydırıcı bir etken olsa da yapacak bir şey yoktu.

İçeride her yeri el yordamıyla ararken sürekli birşeylere takılıp duruyordum ve bu da ses çıkmasına neden oluyordu. Neyse ki Tahsin'in çığlıkları bu tıkırtıları kamufle edebilecek kadar yüksek desibelliydi.

Ayrıca ellerim ne olduğunu bilmediğim bir sürü şey ile kaplanmıştı çok iğrenç! Artık sırtımı duvara yaslayıp gezinmeye başladım çünkü sürekli bir daire çizdiğimi hissediyordum. Tırtıklı beton duvarlara sürtünen parmaklarım  duvarın bir kısmında pürüssüz bir yüzeye denk gelmişti.

Hissiyatı da pek betona benzemiyordu. Elimi yumruk yapıp hafifçe bu yüzeye bir iki kere vurdum. Çıkan sese bakılırsa bu tahtaydı. Sanırım bu bir kapıydı! Hemen iki elimi de kullanarak kulpunu bulmaya çalıştım. En nihayet sol elim demir olduğunu tahmin ettiğim ince halka benzeri bir şeye takıldı.

O şeyi çekip kapıyı açtığımda aşağıya inen bir kaç beton merdiven ile karşılaştım. Merdivenlerin sonunda ise belli belirsiz bir ışık ve dalgalanan gölgeler vardı. İlk başta biraz korkup gerilesem de derin bir nefes aldım ve suratıma hafifçe vurup kendime gelmeye çalıştım. Geri atım atmayacaktım.

Merdivenleri yavaş ve temkinli adımlar ile inmeye başladım. Rutubet o kadar fazlaydı ki tavandan yer yer su damlıyordu. Ritmik bir şekilde yankılanan su damlama sesleri karanlık koridoru daha da ürkünçleştiriyordu. İçimden dua okuyarak yavaş yavaş ilelemeye devam ettim. Merdivenlerin sonuna ulaşmayı başarmıştım. İçeride dalgalanan o gölgelerin sönmek üzere olan bir gaz lambasının zayıf ışığı olduğunu anladığımda kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum.

Burası pek de geniş sayılmayacak bir odaydı. Yerde dağınık halde duran bir kaç kutu ve duvardaki raflarda duran tahıllara bakılırsa bir kiler olmalıydı. Köy evlerinde böyle sistemler bulunabiliyordu bazı gıdaların bozulmasını geciktirmek için kullanılıyordu.

Raflara bakmayı bırakıp başımı biraz sola çevirdiğimde yerde duran bir döşek ve içinde biraz yemek bulunan demir bir tas vardı. Eğer kadın yer altında takılmayı seven bir tip değilse bunlar burada birine baktığına delil olabilirdi. Peki o kişi şu an nerede! Etrafta bir ihtimal bulunabilecek bir geçiş ararken odada ki gölgelerin arttığını fark ettim. Gaz lambasına baktığımda ışık iyice güçsüzleşiyordu. Yarattığı gölgeler gerçekten ürkütücüydü!

Hâlâ dikkatlice etrafı incelemeye devam ederken merdivenin karşısına denk gelen  duvarda ki boş rafların arkasında pek de büyük sayılamayacak verniklenmiş ahşaptan bir kapak olduğunu fark ettim.

Lanet ev bir labitentden farksız! Raf ile duvar arasında kalan boşluğa girip onu iyice karşı duvara sıfırladım böylece yerde ki giriş açılmış oldu. Dizlerimin üstüne çöküp kapağı biraz zorlayarak açtığım anda içeriden gelen güçlü bir rüzgar yüzüme çarptı. Rüzgarın esmesi ile eşdeğer olarak gazlambası sönüp beni kör bir karanlığa hapsettiğinde odada ki dalgalanmaların kaybolmadığını fark ettim. Gecenin kendinden bile siyah olan bu gölgelerin üzerime geldiğini görebiliyordum.

Bedenime hızla çarpan bir şeyin beni tutup kaldırdığını hissettim. Bağırmaya bile fırsatım olmadan kendimi duvarda bulmuştum. Ağzımdan çıkan kesik nefesin de belirttiği üzere bu gölgelerin kaynağı kesinlikle gaz lambası değildi!





YN: Arkadaşlar geçirdiğim küçük bir kaza nedeni ile yazamadım, sizleri bekletmeyi her ne kadar sevmesem de koşullar uygun olmadı bir türlü. Bu aralar başımdan bela eksik olmuyor. Kesin nazar var.:)) Bir daha ki bölüm hakkında net bir tarih veremem ancak Cumaya kadar yazmış olurum diye tahmin ediyorum. Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi belirtmeden geçmeyiniz.:))

DAVET2: Ateşten Gelenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin