B-43

32.5K 2.8K 456
                                    

Gençler @Simisimi_11 adlı üyemiz Bora'yla röportaj yapacak, röportajda sizin merak ettiğiniz sorulara yer vermek istedi :D Bora'ya onunla ilgili merak ettiğiniz, öğrenmek istediğiniz her şeyi sorabilirsiniz ^^ 

Not: Bu arada Bora için kimi uygun gördüğümü sürekli soruyorsunuz.. Eğer Bora dizi olsa (adsasdasf) kesinlikle Ansel Elgort'un Bora'yı oynamasını isterdim :D 

Erkek Kezbanıymışım Meğersem 

Bazı şeyleri öğrenmekte sorunlarım vardı. Atarlandığım zaman nereye gittiğime bakmadan yürürdüm ve her seferinde kayboluyordum. Dün akşam eve varmam iki saat sürmüştü. Bir ara pes edip Berna'yı arayacaktım sonra Berna'nın bunu bana karşı koz olarak kullanacağını bildiğim için susup kaderime razı olmayı tercih ettim. 

Ailemden geç gelme fırçası yemek yetmiyormuş gibi rehber öğretmenim anında etüte gelmediğimi annemlere yetiştirmişti. Yapacak bir şey yoktu. Ceza olarak ne vereceklerine karar verene dek odama çekilmiştim. 

"Kahvaltını etsene Bora, geç kalacağız." Ablam kendi çayını tazelerken benim tabağımı işaret etti. Pazartesilere olan nefretim bugün mecburen Ozan'ı göreceğim gerçeğiyle birleşince daha kötü bir hal aldı.

"Okula gitmek istemiyorum." 

Ablam ofladı. "Zaten 12'sin. Sizin sınavlarınız haftaya başlıyor. O sınavlardan sonra ikinci sınavlara dek okula gitmezsin. Sonra YGS var zaten."

YGS'yi duyunca homurdandım. Ablam YGS gerçeğinden kaçamayacağımdan bahsederken onu duymamazlığa geldim. Her gün öğretmenler bunu başımıza kakıyorlardı zaten. Bir de ablamın hatırlatmasına gerek yoktu. 

Salamı çatal yerine elimle alıp ağzıma tıktım. Ablam suratını buruşturdu. "İğrençleşmene gerek yok." Tabağımı ittirdim.  

"Çıkıyorum ben."  Okulda görüşürüz mizahını yapmadı. Sinirli olduğumu görmüş olmalıydı. Gittiğim okulda çalışıyor olmasına bayılmıyordum. Bedenciyle nişanlı olmasına bayılmıyordum. Ozan ve Okyanus'u Ankara'ya göndereceği gerçeğine bayılmıyordum.

***

İlk ders bedendi. 

Müdür yardımcısının bizim sınıftan nefret ettiğinin en büyük kanıtı buydu. 12-Fen A sınıfı öğretmenlerin favori sınıfı sayılmazdı. Dersleri ya çok iyi olanlar vardı ya da hiç iyi olmayanlar. Arada kimse yoktu. 

Bir de Efe bizim sınıftaydı. Bu en büyük nefret sebepleri olabilir. Özellikle geçen hafta biyoloji dersinde sınıfın ortasında sebepsiz yere gülmeye başlamasıyla herkesi seven biyolojicinin bile nefretini kazanmıştı. Kadının kelimeleri tiki kızlar gibi söylediğinin biz de farkındaydık ancak sınıfın ortasında onunla dalga geçmiyorduk. Sözlüme 100 verdiği sürece sorun yoktu. 

"YGS'ye 1 ay kadar kalmış." Kerem Hoca bizi ip gizi sıraya dizdikten sonra önümüzde yürümeye başladı. "Geçen dönem daha serbest kalmıştınız. Son beden derslerinizi iyi geçirdiğinizden emin olmalıyım." 

Ders çalışmamıza izin vermek yerine bize eziyet etmeyi tercih ediyordu, ne hoca ama. 

"Düzyatan!" 

Soyadımı duyunca çok sevgili enişte-hocama bir küfür salladım. "Buradayım hocam."

"5 tur koşuyorsun ardından bütün sınıf takip ediyor." 

Kerem Hoca'dan kaçış yoktu. Sıranın başına koşturdum. Sıranın en başında Tuncay vardı. Bandanasını düzeltip gülümsedi. Bu çocuğun beden dersine olan yeteneği kıskanılasıydı. 

Tuncay'ın üç kişi arkasında Ozan vardı. Ona bakmamak için kendimi tuttum. Hala sinirliydim. 

Kerem Hoca sağ olsun onu 5 tur görmek zorunda değildim. 

Yavaş tempoyla koşmaya başladık. Kerem Hoca her düdük öttürdüğünde hızlanıyorduk- ki şerefsiz iki dakikada bir düdük öttürüyordu. En son düdükten sonra ilk tur daha bitmemişti bile. 

Üçüncü turun sonuna geldiğimizde en arkadaki kızlardan biri yere çöktü. Birkaç kişi ayakkabı bağlama bahanesiyle kaçmaya çalıştıysa da Kerem Hoca'ya yediremedi. 

Ecelden kaçış olmadığı gibi 5 turu bitirmekten de kaçış yoktu. Turu bitirince olduğum yere çöktüm. Benim çökmemle herkes oturmaya başladı. 

"Bu kadar mıydı ya" diye söylendi Tuncay sondaki 'ya'yı uzatarak. Bütün sınıf ona öldürecekmişiz gibi bakınca susarak kenara çekildi. Kendine basketbol topu aramaya gittiğini hepimiz biliyorduk. Tuncay'ın tükenmek bilmeyen bir spor aşkı vardı. Aşkını dışına da yansıtabiliyordu. 

Sırtımı duvara verip nefesimi düzeltmeyi denedim. Nefes biraz sakinleşince etrafa bakındım. Kerem Hoca Efe'yi yakalamış şınav çektiriyordu. 

Ulan adam, biyolojiciyi de mi götürüyorsun yoksa? Ablama ne olacak ha? Siz evlenip ta Diyarbakır'a taşınmayacak mıydınız? İstanbul'a 40 yılda bir gelmeyecek miydiniz? 

"Kerem Hoca'yı Diyarbakır'a gönderme hayalleri mi?" Ozan yanımda bitiverdi. 

Cevap vermedim. Başımı yan tarafa çevirdim.

Tamam, erkek kezbanına dönüştüm biliyorum fakat umurumda değil. Bana Ankara olayını nasıl söylemez? 

"Söylemediğim için özür dilerim. Kızacağını biliyordum." 

"Neden Ankara? İstanbul'da da kalabilirsin."

"Ama beladan uzak kalamam. Kendimden çok Okyanus'u düşünüyorum. Ona bir hayat borçluyum."

Onu benden kopararak hayat veremezsin. 

"Gitmenizi istemiyorum."  Küçük çocuklar gibi dudak büzdüm. Ozan başını benim başımın olduğu duvara yasladı.

"Bora sen benim en yakın arkadaşımsın, seni kaybetmek istemiyorum. Sen bu hayatta beni ölümden döndürmediğin halde ölümüne güvendiğim tek kişisin. Şey, cümle biraz garip oldu ama anladın. Bana Ankara'da işleri yoluna koyabileceğim umudunu sen veriyorsun." 

Kolumu Ozan'ın omzuna attım. "Bak koçum, gitmenizi istemiyorum bir yana, gitmenize izin vermiyorum." 

Ozan güldü. "Çoğul konuşmayı kessene. Okyanus'la anlaşamadığını ikimiz de biliyoruz. Birbirinizi öldürmenizden korkmuyor değilim."

Ozan'a 'valla karşim biz kardeşinle iki defa öpüştük, şimdi de çıkıyoruz ama sen bilirsin öldürmek filam' demek istiyordum ancak bunu dersem öleceğimi bildiğimden sustum ve gülümsemekle yetindim. 

"Hem sana kız arkadaş bulmadan İstanbul'dan gitmek gibi bir niyetim yok. Borozan olarak uzun süre takılamayız. Gay olduğumuzu saklamamız lazım." 

"O zaman bu iş bayağı sürecek desene."  Ozan'ın omzuna yumruk attım. 

Ogün'ün yanımıza gelmesiyle sevgili muhabbeti dağıldı. Muhabbetin dağılmasından memnundum. Kendimi suçlu hissediş kat sayım azalmıştı. Sonuçta en yakın arkadaşın Ankara'ya gideceğini söylemiyor diye ona kızıyorsun ama sen de kız kardeşiyle çıkıyorsun. Ozan'ın bilmesi gerekiyordu. 

Ancak şu an değil. 

Şu an tek bildiğim onu, onları asla Ankara'ya yollamayacağımdı. 

BoraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin