Öpücük
Okyanus'a tepki vermem için beş saniye geçmesi gerekti. Fiziksel olarak beş saniye geçmişti. Ama ben yıllardır düşünüyormuş gibi hissediyordum. Dudakları benimkilere değdiği anda vücudum taş kesildi. Onun dudaklarının ılıklığının benim dudaklarımda yayılması dışında donuyordum. Bedenime hakim olan soğuk beyinsel fonksiyonlarımı da durdurmuştu. Kendimi tekrar toparlayabildiğimde bir şeyler yapma gereği hissettim. Bedenimin kontrolünü reddedip kapanan gözlerimi açmaya çalıştım. Okyanus bana doğru eğildiği anda gözlerim kapanmıştı.
Benliğim ikiye ayrılmış vaziyetteydi. Beynimin düşünmek için debelenen kısmı olaydaki yanlışlığın farkındaydı. Okyanus'u üstümden itip atmak istiyordu. Okyanus benim en iyi arkadaşımın kız kardeşiydi. Kankalık kuralının ilk maddesi diğerinin kız kardeşine bakmamaktı. Ozan olayını bir kenara iteklesem dahi Ceylin'i gözden çıkaramazdım. Onunla tuhaf da olsa bir birlikteliğim vardı. Dahası Okyanus Ceylin'in en yakın arkadaşıydı.
Fakat içimde yaptığım şeyin doğruluğunu savunan bir taraf daha vardı. Okyanus'la tanıştığım andan itibaren onunla ilgilenen bir taraf. Psikopatlığını, bana karşı tavırlarını, küçük tartışmalarımızdan hoşlanan bir taraf.
Aynı zamanda uzun zamandır içimde bastırılmış bir taraf.
Beş saniye sonunda düşünme yetim geri geldiğinde ne yapacağımı iyi biliyordum. Açılan gözlerimi anında geri kapadım. Beynim birkaç saniye daha çalışmasa da olurdu.
Okyanus kendini benden uzaklaştırmaya başladığında ona izin vermedim. Sol kolumla belinden kavrayarak onu kendime yaklaştırdım. Okyanus yaptığım hareketinin şaşkınlığıyla duraksadı. Dudaklarını benimkilerden ayırarak bekledi. Beklediği şeyin benim tepkim olduğunu anlamıştım. İyicene suratına eğilerek alt dudağını yakaladım. Okyanus bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini anlamamıştım. Zira az önce bütün beyin işlevlerimi durdurmuştum.
Yaklaşık bir dakika boyunca birbirimizi öpmeye devam ettik. Okyanus ellerini boynuna sararak kendini bana sabitledi. Sol kolumla beline baskı uygulayarak benden kopmasını engellemiştim. Sağ elim onun saçlarının arasındaydı. Saçlarından süzülen taze yasemin kokusu istemsizce sırıtmama sebep oluyordu. Ya da öpüşmenin verdiği his de sırıtmama sebep oluyor olabilirdi. Söylediğim gibi, biz öpüşürken beynim çalışmıyordu. Yaptığım çoğu şeyin farkında bile değildim.
Sonunda birbirimizden ayrıldık. Okyanus kendini koltukta en uç köşeye attı. Ben olduğum yerde sabitlenmiş haldeydim. Parmaklarım dudaklarıma gitti.
"Bunu yapmamalıydın." Sözler hem bana aitti. Hem de değildi. Şiddetli bir kişilik bölünmesi yaşıyordum. Beynimden yankılandığını varsaydığım bir ses bana ne kadar iğrenç biri olduğumu söylüyordu. Başka bir sesse az önce yaptığım şeyi tekrar yapmamı. Tekrar. Tekrar. Ve Tekrar.
"Sen de beni öptün." Okyanus isyan edercesine olduğu yerde bana karşı diklendi. Ancak sesinin sinirli tınısının altındaki gerçek tınıyı seçebiliyordum. Şaşkınlık. Ona karşılık vermemi kesinlikle beklemiyordu. Özgüven ve egosu kaybolmuştu. Karşımda bir kedi yavrusu kadar çaresizdi. Onu ilk defa öyle görüyordum. Öpüşme sonrası gözüme farklı görünmeye başlamıştı. İfadesinin altındaki gerçek ifadeyi algılayabiliyordum. Duruşundan vaziyetini çıkarabiliyordum. Okyanus'u görebiliyordum. Onun hakkındaki her şey tüm çıplaklığıyla önüme serilmişti. Uzun süredir içime gömdüğüm hislerimin artık içeride kalamayacaklarını fark ettim. Yine de bunu Okyanus'un bilmesine gerek yoktu.
"Biri seni öperse, sen de onu öpersin değil mi?" Bana ait olamayacak kadar alaylı sözler. İçimdeki fırtına kendini yansıtamamanın acısını çekiyordu. Kendi kendimi yumruklama isteğim her geçen saniye artıyordu. Bunları gerçekten ben söylüyor olamazdım. Okyanus'la resmen dalga geçiyordum.
"Sen... sen..." Yanaklarındaki tatlı pembelik kızarıklıklara dönüştü. Okyanus sinirlendiğinde suratı domates rengine dönüşürdü. Pürüzsüz suratı kireç renginde olduğundan itfaiye sireni kadar parlamasını engellemesi mümkün değildi.
"Ben..." Başımı geriye attım. Sanki biri beni testereyle beni doğruyormuş gibi hissediyordum. Dengesizleşmiştim. Uzanıp onu tekrar öpmemek için ellerimle koltuğu sıkıca kavrayıp sıktım. Olduğum yerde durmaya devam etmeliydim.
"Hoşuna gitti." dedi Okyanus. Söylerken dişlerini sıkmıştı. "İtiraf edemiyorsun. Çünkü mükemmel Ceylin'le birliktesin."
"Okyanus." Onu sertçe uyardım. Ceylin'i olaya karıştırmanın sırası değildi. Çünkü aklıma onlar geldikçe Okyanus'tan uzaklaşıyordum. Yaptığım hata suratıma çarpıp duruyordu.
"Harika Ceylin! O piyano çalıyor. O konservatuvara gidecek. Ama aynı zamanda psikoloji de okuyacak. Çünkü Ceylin'in bir ailesi var. Zengin bir ailesi var. Ben ne yapacağım? Eşek gibi çalışıp kendime sponsor bulmam lazım. Çünkü üniversite kazansam bile birinin bana siktiğimin kitaplarını alması gerekecek. Abim o parayı uyuşturucu, sigara ve içkiye yatırırken ben neyle ödeyeceğim?"
Bira şişelerinden birini yerden alıp uzağa fırlattı. Şişe kırılırken dibinde kalmış içki duvara yayıldı. Okyanus'a bakmaya korktuğumdan duvardaki lekeyi inceliyordum. Ama onu görmemen şu anki halini hissedemeyeceğim anlamına gelmiyordu ne yazık ki.
En yakın arkadaşını seviyordu. Ceylin'i seviyordu. Ve ondan nefret ediyordu. İstediği her şeye Ceylin sahipti. Onlar anaokulunda arkadaş olduklarından beri bütün güzel şeyleri Ceylin almıştı. Kimse Ceylin'e dayanamazdı. Çünkü o harikaydı. Yetenekli ve başarılıydı. Okyanus'sa evde olan olaylardan kendine vakit ayıramıyordu. Ortalıklarda görünmeyen annesinin işlerini toparlıyor. Babasının sinirli haline katlanıyor. Ozan'ı sakinleştirme görevi de onundu (ki bunun en zor görev olduğu açıkça ortadaydı)
Ceylin Okyanus'un istediği her şeye sahip.
Ceylin bana sahip.
Hızla ağlayan Okyanus'un yanına gittim. Kollarından sıkıca tutarak debelenmesini engelledim. Küçük kızlar gibi odanın ortasında zıplıyordu. Hiçbir zaman çocukluğunu yaşamamıştı. Bu yüzden yaptığı hareketlere karşı onu suçlayamazdım. Benim arkamda ilgili bir aile olmasına rağmen geri zekalılığım barizdi. Fakat o kendi kendine büyümüştü. Evin annesi ve babasıydı. Para getirme işini bile üstlenmek zorunda kaldığı zamanlar olmuştur.
"Bana bak." Çenesinden tutarak suratıma bakmaya zorladım. Aynı boyda sayılırdık. "Ozan'a söylemeyeceğim. Ama bu tekrar olamaz." Yapmak istesem de yapamayız.
Okyanus sustu. Kontrolünü geri kazanmıştı. Beni itti. "Özür dilerim." Bileğindeki tokayla dağılmış saçlarını topladı.
"İnsanlar hata yapabilirler." Ama bu hata değildi. Hata değil. Hata olmadığını söyle, lütfen.
"Bu bir hataydı." Okyanus beni doğruladı. "Bir daha gerçekleşmemesi gereken bir hata."
Sözleri beni sudan çıkmış balığa çevirdi.
Bu bir hataydı. Bir daha gerçeklememesi gereken bir hata.
Salondan çıktı. Giderken önüne çıkan hiçbir şişeye tekme atmamıştı. Korkunç derecede sakindi.
Benim bir hata olduğumu kabul etmişti. Beni hayatındaki diğer her şey gibi bir hata olarak benimsemişti.
Yapmak istediğim çok şey olsa da montumun şapkasıyla başımı örterek çıktım.
Sonuçta ben bir hataydım.
![](https://img.wattpad.com/cover/8999403-288-k169425.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bora
Novela JuvenilBora’yla tanışın. O ne sportif ve kaslı ne zengin ne de bir kötü çocuk. O sadece Bora. Bildiğimiz erkek yani. | WATR Watty'14 En İyi Humor Hikayesi |