Bölüm 11

696 89 205
                                    

Salon oldukça kalabalıktı ve içerde uyandırma müziklerinden biri bangır bangır çalıyordu. Akşamdan kalanları uyanık tutmak için verilen motivasyon şarkılarından bir derleme ayarlanmıştı anlaşılan. Hani şu kulakları patlatacak kadar bas ağırlıklı, ritimli toplantı başlangıç müziklerinden. Allahtan kıyafet zorunluluğu yoktu bu sefer. Arkalarda bir yere ilişti usulca. Yanında bayii yada distribütörlerden oluşan bir grup vardı. Kendi aralarında şakalaştıklarını duydu. Arasa mıydı Lâl'i acaba? Kalkabilmiş miydi dün geceden sonra? Vaz geçti.Kesin toparlanmış hatta provasını bile yapmıştır o, asla atlamaz böyle şeyleridiye düşündü. Karizmatik bir müzik ve Genel Müdür'ün sunumundan hemen sonra Lâl çıktı sahneye. Işık sanki planlanmış gibi düşürülmüştü üzerine. Kot pantolonun üstüne şirketin logosunun renginde bir bluz giymişti. Yine topuklu ayakkabılar vardı ince ve küçük ayaklarında. Evet, ayakları oldukça küçüktü. Bir keresinde kendisi de dert yanmıştı küçük ayaklarından. Hatta sık sık düşer, oraya buraya takıldığından bahsederdi. Sahneden iner inmez kesin kurtulacaktı bu ayakkabılardan. Zaten çok sevmezdi topuklu ayakkabıları bir türlü kendim olamıyorum derdi. Oysa ne çok yakışırdı ince bileklerine stilettolar... Yine parlamıştı sahnede Lâl. Kalabalıkları büyülemek gibi bir yeteneği vardı.Kendini dinleyenlerin nabzını çok iyi tutar, sanki kalabalıktaki herkesin tek tek gözünün içine bakarak konuşurdu. O kadar etkilemişti ki salondakileri bir alkış kıyamet tufanı yaşanıyordu. Görev başarılmıştı. Yine. Birden yanındaki adamın fısıldadığını duydu. Pembe gömlekli gençten bir çocuğa doğru eğilmiş konuşuyordu adam: "abicim hem akıllı hem güzel. Böyle bir kadının seni arzulaması ne muazzam bir şeydir düşünsene" dediğini duydu. Yüzü öfkeden kıpkırmızı kesildi. Şuursuz herifi oracıkta boğazlamak geçti içinden ama tuttu kendini. Bu ne cüretkarlıktı. Adam lafı Lâl için söyledi diye mi bu kadar kızmıştı? Adamı kahve molasında sıkıştırarak, boynunu kırsa ne güzel olurdu. Ama yapmadı. Başka planları vardı. Adamın yüzüne ezberlercesine baktı ve toplantıya ara verilmesini bekledi sabırsızlıkla. Kulaklarında adamın lafı çınlıyordu: "Böyle bir kadının seni arzulaması ne muazzam birşeydir". Evet hiç böyle düşünmemişti. Lâl de onu düşünür, konuşur muydu acaba kendi kendine? Lâl onu ister miydi? Arzular mıydı? Onun gibi bir kadını taşımak zor olur muydu? Yoksa o da aslında sadece huzur, şefkat ve saygı mı beklerdi?Kimler geçerdi aklından, kimlere açardı yüreğini acaba? Bahsetmişti gerçi Lâl, yine bir rakı sofrasında "O" adamdan. Hani şu kalbini parça parça eden, içinden geçen, aslında gittiği için zaten hiç gelememiş o adamdan. Sahi neydi adı?Hatırlamak istemediğini fark etti. Adam Lâl'i dağıtıp gitmişti işte. İsminin ne önemi vardı ki. Buruk bir şarkı dökülürdü kadınının dudaklarından o yitik adamı hatırlayınca; "Baharı bekleyen kumrular gibi..." diye girer şarkıya ve kadehi karşısındaki ile tokuşturarak gözlerindeki yaşı saklamaya çalışırdı. Kimse bilmezdi yaralarını, kimse görmezdi burukluğunu kadının. Ama Arda bilirdi içinin ezildiğini. Kadına sıkıca sarılıp öylece kalakalmak isterdi...

LÂL BİR HAYAL...  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin