Bölüm 13

561 70 152
                                    

Günler garip bir düzende akıyordu ismi İstanbul olan şehirde. Sahipsizlikler giderek çoğalıyordu tüm şehirde. Ama geceler başkaydı. Geceler uzundu. Birkaç tene değmişti geceleri teni ama yine de yalnızlığı ve yoksunluğu dinmiyordu bir türlü. Lâl'de sevişmiş miydi isimsiz tenler ile acaba? O da anlam bulmaya çalışmış mıydı eksikliğine? Kimlerin omzuna düşmüştü başı? Tutkudan tutkuya değerken teni, çarpışmış mıydı Arda'nın hayaleti ile?...

Aylardan hangisi, günlerden neydi hatırlamıyordu ilk mesajı aldığında. 9 koca ay olmuştu ve sadece 1-2 kere arkadaş toplantısında karşılaşmışlardı, hani şu işten ayrılanlar ile buluşulan öğlen yemeklerinde. Havadan sudan konuşulan, hâl hatır sorulan o garip yemeklerde. Ama eskisi gibi değildi paylaşılan anlar. Çok Çok kalabalıktı o saatler. 2-3 kez de telefonlaşmışlardı. Onlarda; 'n'aber' ve 'işler nasıl?' arasında gidip gelen muallak kelime yığınlarından ibaretti. Şimdi; "görüşelim" diyordu. Neden? Bir şey mi olmuştu? Başına bir şey mi gelmişti? "Son bir bakış borcun var bana" diyerek hesap mı soracaktı? Elleri titredi klavye üzerinde. Sadece 'ne zaman, nerede istersen' yazabildi. Yetmedi bu 4 kelime. Bekleyemedi. Telefonu hırsla eline aldı ve aradı onu. İkinci çalışında açıldı telefon.

-" Selam Arda ben. N'aber?"

-"Selam bende mesaj yazmıştım sana"

-"Gördüm. Ama cevabı bekleyemedim. İyi misin? Yok bir şey değil mi?

-"Yok. Yok. İşten ayrılıyorum. Akşam yemek var. Sende gelir misin diyecektim?"...

Çakılı kaldı telefonun öbür ucunda emanet gibi. Sadece "Bakarız" diyebildi. Yine bir numara büyük gelmişti hayat işte. Tanıdık geliyordu içindeki kızgınlık. Hatta en yakın arkadaşı olmuştu bu öfke. Niye ya da kime olduğunu bilmiyordu bu öfkenin? Kendine mi? Lâl'e mi? Hayata mı? Cesaretsizliğine mi? Neye kızacağını yine bilemiyordu? Çok denemişti, tövbeler etmişti bırakmak için bu anlamsızlığı ama kalbi arsızca umut etmeyi sürdürüyordu hala, neyi umut ettiğini bile bilmeden üstelik...

Demek işten ayrılıyordu. Neden acaba? Kesin artık dayanamayacak noktaya gelmiştir diye geçirdi içinden. Ne de olsa dertleşecek bir Arda da yoktu epeydir yanında. Hahh! kendine de bir paye biçebilmişti işte. Hem de en saçma sapanından.

Saat epey ilerlemiş, ofis boşalmıştı. Ofislerin en keyifli saatleriydi bunlar; bir kadeh, bir kendin bir de müzik dolardı ofisin içine gündüze inat. Gidecek miydi şimdi bu aptal yemeğe? Hem şirketin vedası değil miydi bu, ne işi vardı onun orada? Niye çağırmıştı ki şimdi Lâl? Neler gelip geçmişti ama bir bu kadın geçmiyordu işte. 

LÂL BİR HAYAL...  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin