Bölüm 51

329 28 15
                                    

Canım okurlar. bu sefer bölümü okumadan yıldıza basınız

 ve aralara güzel yorumlarınızı da ekiniz lütfen.


Lâl yatakta gerinip elleri ile gözlerini ovuşturmuş ve aniden gözlerini açarak kendi yatağında olmadığını farketmişti.Hızla kafasını sola çevirdi ve kendisini seyreden bir çift göz ile karşılaştı. 

"Günaydın yatağıma giren Güneş. Haydi kalk ve parlamaya başla!" dedi kadına bakan mutlu gözler. Sonra usulca kadının yanağında gezintiye çıktı elleri Arda'nın. 

Lâl yatağın başına doğru kendini çekti ve kafasını yatak başlığına dayayarak kendisine hayranlıkla bakan adama çevirdi bakışlarını. Arda'nın baş parmağı Lâl'in dudakları üzerinde gezinirken kadın tam gözlerinin içine bakıyordu. Güneş gibiydi işte. Ötesi yoktu. Usulca eğildi ve yangın yerine dönen dudakları ile bir öpücük kondurdu kadının dudaklarına.

"Haydi kalk da bir şeyler yiyelim. Sanki yıllardır yemek yememiş gibiyim" diyerek gülümsedi yataktan çıkarken adam.Odadan çıkarken geri döndü ve muzipçe gülümseyerek "dolaptan üzerine bir şeyler seçebilirsin" diyerek mutfağa geçti. 

Lâl eline gelen ilk tişörtü üzerine geçirdi ve yüzünü yıkamak üzere banyoya gitti. Uzandığı dolaptan bir havlu aldı ve yüzünü kurularken aynada Arda'nın kendisini izleyen yüzünü farketti. Masumca gülümsedi ve "Bakma bana öyle" dedi adama. "Nasıl?" dedi Arda. "Öyle işte."Arda gülümseyerek arkasından sarıldı Lâl'e ve burnunu yavaşça boynuna bastırdı, derin derin içine çekti kokusunu kadının ve "gel benimle" diyerek mutfağa doğru sürükledi kadını. 

'Chopin nocturne op 9 no 2' yayılıyordu evin her yanına.

 Arda sandalyeyi çekerek oturmasına yardım etti ve "Kahvaltı etmeyi sevmediğini biliyorum ama en azından bana eşlik edersin diye düşündüm" dedi. Lâl sandalyeye oturdu. Pencereden giren güneş yüzüne düşüyor, daha da büyüleyici görünmesini sağlıyordu. 

Chopin, kadın, güneş ve kedi... Hepsi bir masal karesi gibi bir aradaydı işte. Mutluluğun resmini yapamazdı belki ama kesinlikle romanını yazabilirdi o an. 

Kadının tam karşısında oturduğu sandalyeden kalktı ve hemen yanındakine geçti. Kadının portakal suyu etrafında kenetlenmiş ellerini avuçlarına aldı.Sağ elini çevirdi ve avucunun içine minik bir buse bıraktıktan sonra derin bir nefes alarak konuştu; "Lâl'im neden bu kadar suskunsun bu sabah?Nerede senin cıvıltılı sesin? Artık esirgeme kendini benden n'olur?" 

"Arda ben... Ben iyiyim sadece şaşkınım biraz. Yani bilemiyorum dün gece olanlar..." diyecek oldu ama Arda parmağını kadının dudaklarına götürerek susturdu kadını. "Şimdi değil. Şimdi olmaz Lâl. Sonra konuşalım bunları. Anlatacak, dinleyecek vaktimiz olacak. Ama şimdi izin ver sadece bu anı yaşayalım çünkü o kadar uzun zamandır bekliyor ki sol yanım sana ait olmayı. İzin ver hücrelerime sinsin şu an" dedi. 

Lâl boynuna sıkıca sarıldığında Arda karşılık olarak kadını kucakladığı gibi salona götürüp kanepeye bıraktı. Kanepeye düşercesine konan Lâl döndü ve eline geçirdiği yastığı Arda'nın kafasına fırlattı. İkisi de kahkahadan kırılmak üzereydiler ki bir telefon sesi böldü gülüşme seslerini. 

Günlerden Cumartesi saat sabah 10:00'du ve bu saatte kim arardı ki? Ses Lâl'in çantasından geliyordu. Arda kanepenin üzerinde duran şık gece çantasını Lâl'e uzattı. Çantanın içinden telefonu çıkararak açan kadının yüzünde beliren endişe fark edilmeyecek gibi değildi."Efendim. Ateş sen misin? Hayırdır sabah sabah? Bi şey mi oldu?" diyen Lâl'in sesi parça tesirli bomba misali düşmüştü salonun orta yerine. Keyfi kaçan Arda oturduğu yerden hışımla kalkarak odasına geçti. 

Bu herif de nereden çıkmıştı ki şimdi sabah sabah.Kızgınlık ve öfke arasında gidip geldi bir süre sonra keyfinin kaçmasına müsaade etmemeye karar verdi. Siyah kot pantolonunu giydi ve sayısını bilebilmediği siyah tişörtlerinden birini de alarak odadan salona doğru geçtiğinde Lâl halen telefondaydı. 

"İşlerim var Ateş. Emrivakilerden de hiç hoşlanmam. Dolayısıyla cevabım hayır. İyi haftasonları sana" diyerek kapattı telefonu Lâl. 

Arda bir şey sormak ister gibi yüzüne baktı kadının ama konuşmadı. Tek kelime bile etmedi zira Lâl'in gözlerinden çıkan öfke ısrarla "yaklaşma!" diyordu. 

Kedi bile gerginliği farketmiş tuhaf tuhaf miyavlamaya başlamıştı. Arda kediyi besleme bahanesi ile mutfağa geçti.Pencereyi açtı ve bir sigara yaktıktan sonra dolaptan soğuk suyu alarak kocaman bir bardağa doldurdu ve tekrar salona gelerek kadının oturduğu kanepenin önündeki sehpaya bıraktı. "haydi bakalım iç suyunu sonra seni eve bırakayım.Öte yandan akşam için plan yapmadıysan bu akşamı bana ayırmanı istiyorum. Hem konuşmuş da oluruz" dedi. 

Lâl sehpadan aldığı suyu bir dikişte bitirdi ve "iyi olur. Hemen hazırlanıyorum" dedi. Arda yatak odasına geçen kadının arkasından gitti ve dolabından bir şort çıkararak Lâl'e uzattı. "Tekrar elbise giyme istersen. Şort biraz büyük ama nasılsa arabayla bırakacağım seni."Diyerek şortu yatağın üzerine bıraktı ve mutfağa geri döndü. 

On dakika sonra ikisi de arabanın içindeydiler. Cumartesi sabahının telaşı daha düşmemişti İstanbul sokaklarına.Sessizliğe inat aynı anda elleri aracın radyosuna uzandı. İlk Lâl çekti elini.Büyülü gözlerini muzipçe Arda'ya çevirip baktı. O nasıl bakıştı be! Bu kadar derin bu kadar keskin bıçak bakılır mıydı be kadın!

"Araba benim. Müziği ben seçerim" dedi yaramaz bir oğlan çocuğu gibi. Lâl sırıtıp "Benim babam da senin babanı döver!"dedi. İkisi de pamuk şeker hafifliğinde gülümsediler.

Köprüyü geçerken yavaşladı Arda. Pencereleri açtı İstanbul'u içeri almak istermişcesine. Lâl yarı açık pencereden beline kadar dışarı çıkıp ellerini yukarı doğru kaldırdı, rüzgâr yüzünü okşarken içindeki kız çocuğunu gördü Arda. Her baktığında başka bir suretini görüyordu kadının. Her rengi güzel, her rengi besleyiciydi. Onca adamın kırıp parçaladığı yüreğinde hala yaşama dair kırıntılar kalmıştı işte. Kendi kendine söz verdi Arda. İncitmeden, usulca ve güzel sevecekti bu kadını. Hep sevecekti. 

Araç köprüden çıkarken sağ eli ile kadının tişörtünü tuttu uçan balonuna sarılan bir çocuk gibi. Lâl hafif üzüntülü içeri girdi açık camdan. Oyuncağı elinden alınmış, ağlamaklı bir kız çocuğu gibiydi yüzü. Arda kadına baktı. Yerine oturduğunda elleri bu sefer tereddütsüzce gitti kadının bacağına ve usulca okşadı ince tenini. Lâl bacağındaki eli avuçlarının arasına aldı ve yanağına oradan da dudağına götürdü. Hafifçe öptü elini adamın. Arda yüreğinin öpüldüğünü hissetti. 

Arabayı apartmanın öne doğru yanaştırdı.Durdu ve eğilerek dudaklarının kenarına dokundu kadının. "Ararım seni. Haydi dinlen biraz." Dedi Lâl araçtan inerken. Her zamanki gibi gözleri ile teslim etti kadını apartmana. Sonra müziğin sesini yükseltti 'Yüksek Sadakat - DöneceksinDiye Söz Ver' yayıldı aracın içine. 

Eve girdiğinde kedi miyavladı. Mutlu gibiydi kedicik. Kedi miydi değişen yoksa içine sığmayan şelaleler mi ıslatmıştı kora dönen kalbini kestiremedi. Tişörtünü çıkartıp banyoya attı kendini. Sakallarını kısalttı hafiften sonra yine kendine baktı aynada. Pırıltılı gibiydi teni sanki. Işıldıyordu. Yıllardır ilk kez kendini bu kadar iyi hissediyordu. 

Beline sardığı havlu ile odaya girdi. Derin bir nefes aldı odanın içinde. Gönlüne düştüğü anda orada olduğunu unuttuğu yüreğini tutuşturan kadının kokusuydu bu tüm odaya sinen. Gözleri yatağın yanında duran kadının gece elbisesine takıldı. Eğildi elbiseyi aldı ve burnuna götürerek kokladı. Bu koku hiç burnundan gitmesin istiyordu. Can kırıklarının kabuk bağlamaya başladığını hissetti bir an. Yatağa bıraktı bedenini ve gözlerini tavana dikti. 

Teninin tenini kavladığı yatakta dün geceyi anımsamıştı güzel bir rüya görmüş gibi. Bir ihtimal iken bir ihtiLÂL'e dönüşen kadını arzuladı teninin dinmeyen susuzluğu. Saçlarının kokusuna dalarak kadının boş bıraktığı yastığa sarılarak uykuya teslim etti bedenini.

Alırım yıldızlarınızdan bir adet :)

LÂL BİR HAYAL...  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin