Baran ağa, acil gelen telefonla birlikte babasından müsaade isteyip, hava alanına doğru yol almıştı. Direksiyondaki elini, radyoda çalan müziğin ritmine uydurup keyiflenen adam, parmaklarının çıkardığı sesle şarkıya eşlik ediyordu. Yüzünde oluşan gülümseme ile yan tarafındaki camı açıp, temiz havayı içine çekti. Daha sonra paketinden çıkardığı sigarasını dudağına yerleştirip, çakmağı ile yaktı. Galiba keyifle içtiği ilk sigarasıydı. Bir kaç defa meleğin kapısının önünde beklerken, babasına yakalanmış, fakat ikiside bu konu ile ilgili hiç konuşmamıştı. Bugün onu nişana, neden getirdiğini bildiği gibi...
Hislerinde yanılmamış, karısını yeniden kolları arasına almak ona iyi gelmişti. Kokusu huzuru getirmiş, oğlu ile herkesin gözü önünde mutlu bir aile resimi çizmişlerdi. Uzun zaman önce, boşanacak olması sadece zaman kazanmak içindi. Aylarca ondan kopmamak için küçücük bir umut aradı. Araştırdı. Hayatına dair her şeyi, ne annesi, nede katil babasının kimliği değişmemişti. Fakat mezarlıkta annesine verdiği sözü tutmak zorundaydı. Sevdiği kadından da kopamıyordu. Çünki onlara ihtiyacı olan bir evladı vardı. Hayatı karmakarışık devam ederken ondan uzaktı. Ama bir yanı onu asla bırakmak istemiyordu. Oysa bir mucize olmasını ne çok isterdi. Bu defa efkârlı bir şekilde sigarasından son nefes çekip, camdan dışarıya attı.
Adını bir çok şehirde duyuran baran, yaptığı işlerle yurtdışında da konuşulmaya başlamıştı. Misafirleri kurdoğlu oteline götürmek için aracını park edip, beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra kolunda ki saate bakan adam, onları göremeyince anons yaptırıp beklemeye başladı. Yanına gelen iki, orta boyda ki adamlar, giydikleri siyah takımlar ve siyah gözlükleri ile rus ajanlarını andırsalarda, yüzlerindeki gülümseme ile elini uzatıp "baran kurdoğlu değilmi?"dediler.
Aynı karşılığı verip tokalaşan baran, "evet hoş geldiniz."dedi. Kısa bir tanışma faslından sonra baran, tercümana durumunu anlatıp daha sonra onlara eşlik edeceğini söylemiş, getirdiği otele bırakıp çıkmıştı. Arabasına binip, yeni açtıkları yağız otele 10 dakikalık bir zamanla gelmiş, kardeşini bu mutlu gününde yanlız bırakmak istemesede, ailedeki herkes ve çalışanlar davetli olduğu için karşılamaya kendisi gitmişti. Arabasını kapı önüne bırakıp, park alanın neredeyse boş olduğunu görünce, davetlilerin gittiğini anlamıştı. Anahtarı valeye verip merdivenleri hızla çıkarken, içini kaplayan huzursuzlukla bi an durakladı. Elini kalbinin üzerine getirip, derin bir nefes aldı. Son basamakları çıkıp, kapı önüne geldiğinde ise meleğin ağlamaklı çıkan sesi, kaşlarının çatılmasına neden oldu. Tam adım atıyordu ki, babası ile göz göze gelince, polat ağa elini kaldırıp beklenmesini istedi.
Karısının, bu adam benim babam olamaz deyip gösterdiği kişi, mehmet ağaydı. Annesi marianın bu olayı kabullenişi, onda derin yaralar açarken, inanmak istemedi. Acı içinde bağırıp,"katilsin sen katil!"deyip sesini duyurmaya çalışan karısı, bir kez daha yıkılmıştı. Bu nasıl bir kaderdi böyle, baran az önce bir mucize istemişti. Ve şu an mutluluktan ölebilirdi. Ama onun acı çekmesine dayanamıyordu.
Kapı önüne gelip durduklarında, baranın bakışları önce karısını, sonra maria'yı buldu. "Duyduklarım." diyebildi.
Kadın, ona zorla tecavüz ettiğini söyler söylemez, sert bakışları mehmet ağayı buldu. Hızla yanına gidip yüzüne yumruğu geçirdi. Yere düşen adam kendini savunmaya çalışsa da barandan kurtuluşu yoktu. Ardı ardına yüzüne gelen yumruklar, kırılan burnunun yeniden kanamasına neden olmuştu.
"Ulan senin bu dünyada yaşaman bile zarar, kaç can yaktın! Kaç ah aldın şerefsiz köpek?" etraftakiler baranı kollarından tutup çekerken, hırsından delirmek üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa Tamamlandı...
General FictionTöreye kurban edilen iki yaralı kalp ve sonrasında nefrete dönüşen bir aşk hikayesi... "pişman olac...