Çevrede bulunanlar, aslanın düştüğü yerden kalkmasına yardım ederken, hastahaneye gitmesi için ısrarcı olmuşlardı. Fakat sert darbelere maruz kalan genç adam, buna yıllardır alışkındı. Hastahanelik bir işi kesinlikle yoktu. Küçüklüğünden belli baranla birlikte bir çok yaraları olmuş ve hep hatırlayacağız sözünü almışlardı. Bir gün yüzündeki bu yaralar içinde konuşacaklardı, buna adı gibi emindi. Peki birce ne haldeydi? Ona ulaşamayacağını biliyordu. Baranın onlara olan öfkesi uzun bir süre geçmeyecekti.
Bu durumda sadece bir kişi yardım edebilirdi...Zor güç, arabasına bindikten sonra, dikiz aynasından kendisine baktı.
"İt herif, yüzümü fazla dağıttı. Ulan ben bunların acısını almazmıyım senden?"elleri ile yüzününe dokunurken, hissettiği acı ile sızlanıp "hay ben böyle şansında kaderinde..." deyip ağzına gelen bir kaç küfürü savurdu.
Dudağı patlamış, çenesinde ve göz altlarında morluklar oluşmaya başlamıştı. Dudağından akan kan kuruyup, kirli sakalına doğru yol almış, temizlenmesi zor hale gelmişti.
Kontağı çevirip arkadaşı aykut'un iş yerine gitmeye karar verdi. Fotoğrafçı ve araştırmacı bir yazardı. Bir çok nutuk çekip, ben böyle olacağını biliyordum desede, şu an yapılacak en iyi şey buydu. Çiftliğe giderse annesi yeri göğü inletir, ona bunu yapanı bulana kadar başında konuşup dururdu. Tek çocuktu aslan, daha önce ikiz kardeşleri olmuş, fakat doğar doğmaz vefat etmişlerdi. Ne annesi, nede babası aslandan sonra bir daha çocuk sahibi olamamışlar, ve bir tek gözağrıları o olmuştu. Şu yalan dünyada dostu, kardeşi, canını feda edeceği, adam gibi adam, baran ağa vardı.
*****
Konakta ise polat ağa ile sohbet halinde olan kızlar, birceyi muratın yanında perişan bir halde görünce, panikle yerlerinden sıçramış, herkes başına doluşmuştu. Polat ağa bir şeylerin ters gittiğini anlamış, murattan aldığı bilgi ile oğlunu kapı önünde beklemeye başlamıştı."Kız birce, bu ne hal yengem, ne oldu sana?" Sevda onun bu durumuma üzülse de sabah kahvaltıda birşeylerin ters gittiğine emin olmuştu.
"Abla niye ağlıyon. Seda abla ile hakan ağabey gitti diye mi? Söylesen ya?"cananında sevdadan farkı kalmamış, ablası için üzülmüş, içli içli ağlayıp, sesiz duran kızdan cevap bekliyordu.
Melek soru sormak yerine, koşar adım mutfağa gidip, eline aldığı buz gibi su dolu bardakla dönmüştü.
"Su içer misin?"
Bardağı alan birce, titreyen eli ile zar zor bir yudum alıp, hiç bir şey demeden odasına doğru çıkarken, kızlarda merakla arkasından çıkmıştı. Melek aklına gelen şeyle yerinde titrerken, ağır adımlarla dış kapıya doğru ilerleyip durumu babasından öğrenmek istiyordu.
Polat ağa kapı önünde bir çok adamı ile telaşla konuşurken, melek bunun iyi bir karar olmadığını anlamıştı. Ne olursa olsun o kalabalığa giremeyeceği bildiği gibi, baranın onu kapı önünde görmesi, ölüm fermanınınım bir kez daha yazılacağını gösterirdi. Tekrar adımlarını hızlandırıp bircenin odasına doğru yol aldı. Merdiven başında gördüğü sevda ve canan söylene söylene inerken, bi süre olduğu yerde durakladı.
"Hiç yanına çıkma yenge, bizede anlatmıyo ne olduysa, biz güneşin yanına gidiyoz."
"Olsun ben yinede bir bakayım. Belki bir ihtiyacı vardır?" Başını sallayan canan ve sevda, arkasından bakarken.
"Kız melek, anam bişey öğrenirsen banada anlat. Meraktan çatlarım ya ben?"
"Olur." diyen melek, yüzündeki tebessümle kapıyı çalıp içeriye girdi. Yatağına uzanıp, arkası dönük olan ablasının saçlarını okşadı. Biliyorduki şuan ihtiyacı olan tek şey buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Ağa Tamamlandı...
Narrativa generaleTöreye kurban edilen iki yaralı kalp ve sonrasında nefrete dönüşen bir aşk hikayesi... "pişman olac...