"Aman ne olacak Rezzan abla,ya bu salağa bi mesaj atmışlar komik sabahtan beri gülüyor.Dedim ablan gelmiş olmuyor yanlış anlaşılcak diyorum tutamıyorum kendimi ne yapayım diyor""Aman canım gül gitsin ne olacak"
Derin bir nefes alarak rahatladım ve Alara'ya minnet dolu bakışlarımı yolladım.Gözlerini devirip Rezzan'ın istediğini yaparak ona bir bardak su uzatırken,bir kavanoz kahve bulup fincanları çıkardım.
Rezzan içeriye geçerken arkadan kafama bir darbe yedim.
"Alara!""Gerizekalı!"
Acıyan kafamı tutarken elimdeki fincanları aldı."Birşeyi becer be kadın! Ecel terleri döküyoruz burada!"
"Aman! Ne halin varsa gör be!"
O kadar sert vurmuştu ki neye uğradığımı şaşırmıştım.
Yanlarına geçtiğimde Polat'ın Rezzan'ı kendinden yavaşça ittiğini gördüm.
Hiç bir tepki vermeden karşılarına oturdum.
(Karşısına oturdum)"Ee nasılsın görüşmeyeli? Ah bu arada biz üç gün sonra İstanbul'a geri dönüyoruz."
Duyduklarımla kulağım çınlamaya başlarken kirpiklerimi kırpıştırarak "Nasıl yani?" Diye sordum şaşkınlıkla."Dönüyor musunuz?"
Polat sıkıntıyla nefesini dışarıya verip elini yeniden tutan Rezzanı kendinden yavaşça ittiğinde gülmemek için dudaklarımı ısırdım."Evet dönüyoruz.Polat'ın işleri sandığımdan da kısa sürdü."Üç gün sonra.
İstanbul."Pekala" suratımdaki manyak gülümsemeyle huzursuzluğumu belli etmek istemezken "Sen ne zaman dönüyorsun ki?" Diye sordu Polat,beklemediğim sert bir tondaki sesiyle.
"Ş-şey ben,Benim biraz daha zamanım var" gözlerinin soru işaretlerinin altında resmen ezilirken başını yavaşça onaylar bir biçimde salladı.
Daha sonra elinde tepsiyle içeriye Alara girdi ve fincanları önlerindeki sehpaya bıraktı."Afiyet olsun""Kızlar rahatsızlık vermedik umarım. Gideceğiz diye son bir kez görelim istedik.Babamızdan da güzel bir posta yemeyelim sonra"
Polat hepimizi güldürürken ona hayranlıkla bakıyordum.
Ayak bileğini dizine dayamış,oturduğu kotlukta arkasına yaslanmış ve halinden son derece de keyifli görünüyorken kıvırcık saçları tatlı bir yaramazlıkla dağılmıştı.
Gözleri aslında yorgun olduğunu beyan ederken o renkler capcanlı gözüküyordu.
Dolgun dudaklarını bir kez daha ıslatıp kahvesinden bir yudum aldığında ise yaptığı her hareket,göğsümdeki ölülere mezar kazıyordu.Bir anda göz göze geldiğimizde ise yakalandığımı hissederek yüzüm yanmaya başlamıştı.
"Ellerine sağlık""Afiyet olsun" dedim Alara cevap vermeden.Önlerindeki fincanları alırken üzerine eğik olduğum için yüzüne bakamadım.Onun üzerimdeki bakışlarını yeterince hissederken kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm zaten.
En sonda ona bakarken gözlerinin birşeyler aradığını gördüm ve anlam veremeyerek adımlarıma bilhassa dikkat ederek mutfağa girdim.
Dayanamıyorum.
Göğüs kafesimden kalbime doğru saplanan her mavi ışık hüzmesi ruhumu öldürürken derin soluklarla kendime gelip fincanları bulaşık makinasına yerleştirmeye başladım.
Bulaşık makinasının kapağını kapatıp sonunda doğrulduğumda sırtım sert bir cisme çarptı.
Şaşkınlıkla arkamı döndüğümde benden bir hayli uzun iri cüsseli bir adamı gördüm.
Adam çok yakınımdaydı.
Kafamı kaldırıp şokla yüzüne bakarken o gülümsedi."Bir bardak suyu çok mu gördün gerçekten?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I trust u // Texting
Teen Fiction"Ben hazırım Okyanus.." "Geliyor musun?" "Hadi gelde bana bu kadar açık giyindiğim için kız" "Beni dizine yatır" "Burnumdan öp" "Kalçama vur her zamanki gibi,izin hiç çıkmasın yasak tenimden" "Elbisemin iplerini çöz,soğuk parmakların ölü tenime can...