"He's bleeding from his brain and his wallet.He's sick and he's taken but honest."
* * *
"Bu kadar şanslı olduğuna inanamıyorum."
En yakın arkadaşım, Esme, aynı cümleyi bugün 8. kez kurduğunda gözlerimi devirdim. Daha sadece öğlen olmuştu ve o yarım saatte bir bu cümleyi tekrarlıyordu.
"Sadece bir kere, bu bir seferliğine şanslıyım. Onada ne kadar şans denebilirse? Sadece notlarım yüksek olduğu için bu dersi almaya hak kazandım."
İç geçirip başını hafifçe sallayarak bana 'haklısın' dercesine baktı. Yarım ağız gülümseyerek başımı önüme eğdim ve öğle yemeğime geri döndüm.
Okuduğum üniversitede bir ilk olarak ünlü bir mühendis birkaç 'şanslı' öğrenciye ders vermeye karar vermişti. Bunu neden yaptığını bilmiyordum. Oldukça zengindi, bir şirketi vardı ve kesinlikle para, ihtiyacı olan son şeydi.
Onu çoğu kez televizyonda izlemiştim. Hayır için ders verecek biri gibi gözükmüyordu ama ben nereden bilebilirdim ki? Medya her zaman doğruyu yansıtmazdı. Aynı zamanda herkes Afganistan da kaçırıldıktan sonra çok değiştiğini söylüyordu. Silah üretimini durdurduğunu duyduğumada neredeyse emindim.
Küçük plastik kaptaki üzümlerden bir tane daha ağzıma atarken kolumu kaldırıp saatime bakma gereksinimi hissetmiştim. Gördüğüm rakamlarla öksürmeye başladığımda sandalyemden hızla kalktım ve suyumu elime aldım.
"Bir dakika içinde 3. kata çıkmam gerekiyor. Şanslı demiştin, değil mi?"
Sırt çantamın tek kolunu sol omzumun üzerine hızla atarak kafeteryanın çıkışına doğru koşmaya başladım. Pek öyle davranmadığımı biliyordum, evet, ama bu ders benim için gerçekten önemliydi. Ne de olsa adam zekiydi ve bir mühendis adayı olarak ondan öğrenebileceğim çok şey vardı. Üstelik henüz ikinci sınıfken bu reddedilemeyecek bir fırsattı.
Ayaklarım nerdeyse popoma vura vura 3. kata çıktım ve sağ koridora yöneldim. Bir kolun neredeyse kapatmakta olduğu kapıdan sonra anda içeri sıvıştım. Üzerimde olan gözlerden anladığım kadarıyla tek geç kalan bendim.
Yutkundum, hızlıca bir nefes aldım ve kelimeleri ağzımdan çıkması için zorladım. Topluluk önünde konuşmaktan nefret ediyordum.
"Bay Stark, gelebilir miyim?"
Bakışlarımı amfideki öğrencilerden büyük tahtanın önünde duran takım elbiseli adama çevirdim. Kollarını göğsünde kavuştururken dudaklarının iki kenarı yukarı doğru kıvrılmaya başlamıştı.
"Okulun geç kalma konusunda ciddi kuralları olduğunu okuduğumu hatırlıyorum."
Başımı salladım. Hala nefes nefeseydim ve kendimi kurtarmak için bir yol arıyordum. Boğazımı temizledim, elimden geldiğince söyleyeceğim cümlenin ukalaca duyulmaması için uğraştım.
"Kurallar kapı kapanmadan içeride olunması gerektiğini söylüyor."
Kaşlarımı kaldırarak hafifçe gülümsedim. Adamın nasıl bir yapısı olduğunu bilmeden tahminlere oynuyordum.
"Öyle mi? Tamamını okumaya zahmet etmemiştim zaten. Geç kalmanla ilgili bir sıkıntım yok, yerine geçebilirsin."
Dudaklarımı hafifçe ıslatıp alt dudağımı dişledikten sonra başımı salladım ve ikinci sıradaki boş sandalyeye doğru ilerleyerek merdiven basamağını çıktım.
Yerime yerleşip hızlıca bilgisayarımı ve defterimi masaya koydum. Bakışlarımı tekrar Stark'a çevirdiğimde gözleriyle buluşmayı ummuyordum.
"Yinede bilirsin, bir daha geç kalmasan iyi olur. Okul kuralları..."
Gözlerini devirdi ve sınıftan birkaç kıkırdama kazandı. Herkesin onu şimdiden sevmeye başladığından emindim. Diğer öğretmenlere kıyasla oldukça umursamaz gözüküyordu.
Masadaki bilgisayarına ilerledi ve hızlıca bir şeyler tuşlayarak tahtaya bir görüntü yansıttı. Tekrar sınıfın ortasına yürüdü ve herkesin üzerinde bakışlarını kısaca gezdirdi.
"Derse başlamadan önce size büyük bir haber vermek istiyorum."
Herkesin ilgisi biraz daha artmıştı. Öne doğru eğilerek başımı avcumun üzerine yasladım ve gözlerimi kısarak onu izlemeye başladım.
"Dönem sonunda içinizden bu dersi en yüksek ortalamayla bitiren kişi Stark Endüstri'de staj yapma hakkı kazanacak."
Bütün sınıftan sevinçli bir uğultu yükselmeye başlamıştı. Ben ise gözlerimi irice açıp inanamayarak önümdeki adama bakıyordum.
Orada staj yapmak ileride her yerin kapısını açabilirdi. Yada stajınız direkt olarak bir işe dönüşürdü.
Sınıfta tam olarak kaç kişiydik bilmiyordum ama herkesin sıkı bir rekabete gireceğinden, bazılarınında çirkinleşeceğinden oldukça emindim.
Dersin geri kalanında hiç konuşmamış veya söz hakkı istememiştim. Sadece söylenilenleri not almış ve günün ödevini yazmıştım.
O stajı almak için elimden ne geliyorsa yapmaya hazırdım.
-
Şarkı sözleri ingilizcesini çevirince ne kadar güzel olmasada veya saçma gözüksede belki anlamayanlar olur diye baştaki yazıların çevirisini buraya yazacağım, "O beyninden ve cüzdanından kanıyor. O hasta, tutulmuş ama dürüst."Beğeni, yorum gönlünüzden ne koparsa buraya bekliyorum. Şimdiden teşekkür ederim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'Interdit || Stark
Fanfiction"Parfümünün kokusu... Bu L'Interdit mi?" Kokumu içine çekerken burnunun ucu boynumdaki boşluğa değiyordu. "Öyle. Tıpkı sizinle benim aramızdaki şey gibi." {*L'Interdit: Yasak, yasaklanmış. Aynı zamanda Givenchy markasının bir parfümünün adıdır. Uyar...