"Every sunday you've got me praying, don't you ever leave me, don't you ever go. I've seen it on TV, I know how it goes."
* * *
Tony beni banyoda katlı duran temiz beyaz havlulardan biriyle iyice sardıktan sonra kolayca kucağına aldı ve banyodan çıkarak yatağa doğru ilerledi. Burası güzel bir otel odası gibiydi, yatağın sağ tarafındaki büyük camlar olmasa havada olduğunuzu anlamazdınız bile. Bulutları görmek ise güzel ama bir o kadar da korkutucuydu.
Yatağın üzerine katlanmamış bir şekilde siyah bir tişört-şort takımı ile katlı bir şekilde duran beyaz iç çamaşırları yerleştirilmişti. Bay Stark beni narince kuruladıktan sonra kıyafetleri yavaşça üzerime giydirdi. Banyodaki paketten çıkan tarak ile saçlarımı yavaşça taradı ve hiçbir ıslaklık kalmadığına emin olana kadar kuruttu. Saç kurutma makinesini kapatırken alnıma bir öpücük yerleştirmeyi de ihmal etmedi.
Yatağın içine girmemi sağladıktan sonra yorganı boynuma kadar örttü ve dağınık kahküllerimi düzelterek alnımdan çekti, kenarlara doğru itti.
"Aşağıda Doktor Banner ile çözmem gereken bir sorun var, ben dönene kadar uyuyacağına söz vermeni istiyorum."
İç geçirdim, itiraz edemeyecek kadar yorgundum. Zaten onu da zor duruma sokmak istemiyordum. Başımı yavaşça sallayıp söylediklerini onaylarak dudaklarıma bir öpücük kondurmasına izin verdim ve gülümseyerek odadan çıkışını izledim.
* * *
Yatakta huzursuzca kıpırdanarak gözlerimi yavaşça araladım, bir an için kendimi evde, yatağımda sandıktan sonra gerçekliğin farkına varmam uzun sürmemişti, hala jetin içindeydim. Kaç saattir uyuyordum bilmiyordum ama hava daha kararmamıştı, Bay Stark ise henüz dönmemişti.
Derin bir nefes alarak yavaşça doğruldum ve yerdeki beyaz, havlu terlikleri ayağıma geçirerek küçük adımlarla odadan çıktım. Tony'nin nerede olduğunu bilmiyordum ama birilerine sorarak bulabileceğimi umuyordum.
Metal kaplı geniş koridorlarda bir süre yürüdükten sonra merdivenleri buldum ve gülümseyerek alt kata inmeye başladım, ben uyumadan önce aşağıda çalışacaklarını söylediğini hatırlıyordum.
Son basamağı indiğim sırada Captain America'yla yüz yüze gelmeyi beklemiyordum. Dudağımın içini dişledim, ona bir özür borcum olduğunu düşünüyordum.
"Merhaba."
Gergince tırnaklarımla oynamaya başlayarak bakışlarımı hızla yüzünden çektim ve yere bakmaya başladım. Captain America'yla nasıl konuşurdunuz? Ona nasıl hitap ederdiniz?
"Merhaba, Bayan Wilson."
Gülmemek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım, bunu neden komik bulduğumu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'Interdit || Stark
Fanfiction"Parfümünün kokusu... Bu L'Interdit mi?" Kokumu içine çekerken burnunun ucu boynumdaki boşluğa değiyordu. "Öyle. Tıpkı sizinle benim aramızdaki şey gibi." {*L'Interdit: Yasak, yasaklanmış. Aynı zamanda Givenchy markasının bir parfümünün adıdır. Uyar...