Silivri'deki bir lisenin 12. Sınıfında öğretmen çıldırmış gibi bağırıyordu. Elini yumruk halinde sıkmış dersin anlatıldığı yazı tahtasına vuruyordu. Sınıfta 17 öğrenci vardı kimisi başını eğmişti kimiside korkulu gözlerle öğretme bakıyorlardı. Birkaç dakikalık sessizlik oldu sonra öğretmen öğrencilere bakarak.
-Özür dilerim kendimi kaybettim. Ama ben sizin için uğraşıyorum burada. 3 ayınız kalmış şurada sınava ama sizin yaptığınıza bakın konuları daha iyi anlayın ve tekrar etmemiz için zaman kalsın diye hızlı anlatıyorum. Ben tahtada uğraşırken sizin yaptığınız ne kimileri uyuyor kimisi telefonla oynuyor kimisi sohbet ediyor, iddaa oynayanınız bile var öyle değil mi Enes.
Kızgın bir ifade ile arkadaki şişman çocuğa bakıyordu. Siyah saçları iri gözleri olan bu çocuğun yüzü kızardı. Sınıftakiler gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Enes ayağa kalktı.
-Özür dilerim hocam bir daha olmayacak söz veriyorum.
Dedi ve yerine oturdu. Bu olay onu çok utandırmıştı. Sonra ayağı ile yanında oturan çocuğun ayağına vurdu.
-Hep seninin yüzünden bok mu vardıda iddaa oynayalım diye tutturdun. Senin yüzünden yakalandım. İkimiz oynuyorduk ama sadece ben azar işittim üstüne birde sınıfa rezil oldum.
-Oğlum kafana takma hocanın her zaman ki hali. Hem kime rezil olacaksın ki zaten sınıftakilerin hepsi rezil kişiler.
Bu konuşan çocuk siyah dalgalı saçları olan ince cılız bir çocuktu. Cildi beyazdı sanki hasta gibi gözüküyordu. Gözleri ve saçının siyah olması beyaz teni ile çok uyumlu duruyordu. Üstündeki okul tişörtü buruşuk ve yıpranmış duruyordu. Yakışıklı bir yüzü olan bu çocuk bakımsız görüntüsü sebebiyle fazla dikkat çekmiyordu.
-Neyse olan oldu. Galatasaray'ın yeneceğinden emin misin? İki senedir derbi kazanamıyorlar.
-Kesin kazanacak diye birşey söz konusu değil ama istatistikler ve oynadıkları futbol kazanacaklarını söylüyor hem Fatih Terim var teknik direktör olarak final maçlarını ayrı oynuyorlar yüksek bir ihtimal kazanacaklar iyi o zaman sana güveniyorum.
Ders bitmişti aynı zamanda günün son dersiydi okuldaki öğrenciler dağılmaya başlamışlardı. Şişman bir çocuk ve yanındaki zayıf çocuk ellerinde kitaplar ile sohbet ederek yürüyorlardı.
-Bugün ne yapacaksın, antremanın var mı bugünde. İşin yoksa akşam bize gel Pes oynayalım seninle
-Yok hayır bugün antrenman yok ama size gelmeyeyim üniversite sınavı yaklaşıyor şimdi size gelip oyun oynarsam ailen babamı arayabilir. Geçen geldiğimde annen sanki çok memnun olmadı.
- "Özür dilerim annemin davranışlarını farkettiğini bilmiyordum. Sınava çalışmamı istiyor özel hoca tuttu bide akşamları ders dinliyorum." Yüzü sanki nefret ettiği birşeyden bahsetiyormuş gibi buruşmuştu.
- Önemli değil annen haklı bizim ders çalışmamız lazım. Ama ben hiç birşeyden anlamıyorum. Sözelciyiz zaten okumak sıkıcı zaten üniversiteyi kazansakta en boktan bölümleri okuruz yine işsiz kalırız. Matematiği yapabilsem bende çalışırdım ama sayısal bilgi bende sıfır.
- Doğru söylüyorsun kazansak bile üniversitedeki en boş bölümleri kazanırız ancak. Ders anlatmaya gelen hoca sayısal dersleri anlatıyor ama ben hiç birşey anlamıyorum.
İkili hem şakalaşıp hep sohbet ederek yürümeye devam ettiler. 3 dakika daha yürüdükten sonra birbirlerine veda ettiler. Zayıf çocuğun adı Ali'ydi. Ali şimdi eve doğru gidiyordu. Kendisi Fevzi Paşa Spor'un alt yapısında futbol oynuyordu. Bu hayatta en çok sevdiği şey futboldu. Hiç birşey onu futbol kadar mutlu edemezdi. Henüz daha bebekken doğum sırasında annesini kaybetmişti. Annesini hiç bilmiyordu sadece resimden gördüğü kadar biliyordu ama annesinin nasıl biri olduğunu hiç bilmiyordu. Babası Ahmet eşini kaybettikten sonra çok üzüldü eşinin ölmesinin sebebinin hep Ali'nin doğmasından kaynaklandığını düşünüyordu. Eğer Ali olmasaydı karısı hayatta olacaktı. Bu yüzdende Ali'ye hep soğuk davranmıştı. Onu hiç sevmemişti ona baba şefkati göstermemişti. Çünkü eşi çocuğu doğurmayı seçerek kendi hayatını riske atmıştı. Doktorlar hamilelik döneminde onları uyarmıştı. Çocuk doğar ise annenin ölme riskinin olduğunu söylemişti. Baba Ahmet çocuğu aldırmak istemişti ama anne bunu kabul etmemişti. Çocuğunu doğurduktan sonrada hayata gözlerini yummuştu. Bu yüzden Ahmet çocuğu affedemiyordu. Şimdi çocuk 17 yaşına gelmişti birkaç ay sonra 18 yaşına girecekti. Ama çocuğu çok başıboş yetiştirmişti.Ali daha 6 yaşında iken kendi yemeğini hazırlamaya başlamıştı babası malzemeleri getirip mutfağa koyardı sadece akşam yemeğini hazırlardı. Ali sabah ve öğle yemeğini kendi hazırlardı çoğu akşam babası geç geldiği için akşam yemeğinide kendi yapardı. İlk okuldan beri içine kapanık bir çocuk olan Ali fazla çevresi yoktu. Arkadaş edinmekte zorlanıyordu. Sınıfta onun ile arkada olan Enes'ti. Diğer çocuklar ona soğuk davranıyordu. Bunun nedeni birazda Ali'den kaynaklanmaktaydı. Diğer arkadaşlarıda futbol takımındaki arkadaşlarıydı. Mahallesindende birkaç çocukluk arkadaşı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜCE FUTBOLCU
FantasyKahramanımız 17 yaşında bir lise öğrencisi. Kendisi bu hayata şanssız başladı ve öylede devam etmekteydi. Annesini henüz yeni doğmuşken kaybetmişti. Babası ile gecekonduda yaşamaktaydı. Babası Ali'yi fazla sevmemekteydi eşinin ölüm sebebinin O olduğ...