Ev ekonomisi dersindeydik.
Öhöm.
Daha doğrusu girmemek için çok kez baygınlık geçiriyormuş gibi yaptığım dersteydik.
"Ji-jimin! JİMİN DİYORUM!" Aniden gelen kükremeyle arkamı döndüm. Hoseok aptal gibi bağırıyor ve tavamı işaret ediyordu.
"Ya-yanıyor!" Önümde ki tavadan ilk önce kara duman daha sonrada aniden alevler yükseldiğinde hızlıca elimi çekmiştim. Öğrenciler bağırarak yangın tüpüne doğru koşuyorken geç kalıp hafif yaktığım elime bakıyordum. Kıpkırmızı olmuştu. Tavadan uzaklaşıp elime üflemeye başladım. Öğretmenimiz Jessica hızla bana doğru koştu.
"Jimin! İyi misin?!" Öğretmene gülümseyip elimin üzerinde ki kızarıklığı gösterdim ve omuz silktim. "İyiyim. Elim yandı biraz sadece." Öğretmen arkama doğru bakıp doğrulduğunda arkamı döndüm.
"Seni revire götüreyim." Jeon koltuk altımdan tutarak beni kaldırdı ve öğretmenin önünde eğildi. Revire doğru ilerlerken iyi olduğumdan defalarca bahsetmiştim fakat pek umursamamıştı. Revire geldiğimizde omuzlarımdan tutup sandalyeye oturmam için yön vermişti.
"İyiyim ya! Gerçekten bir şeyim yok!" Yol boyu yaptığım gibi hâlâ Jeon'u ikna etmeye çalışıyordum. "Yalarsam geçer zaten." Üzerimde ki mutfak önlüğünü çıkarttıktan sonra derin bir nefes aldı. "İyi falan değilsin elini uzat." Elimi kendime çekip gülümsedim. "Gerçekten önemli değil diyorum."
Jeon kaşlarını çatıp burnundan nefes verdi. Ardından hızla elimi tuttu. Yanan kısıma parmaklarıyla baskı uyguladığında acıyla sızlanmıştım. "Gördün mü? Acıyor işte. Dalıp gittiğin için oldu bu." Elimi daha nazik bir biçimde tuttuğunda aniden gelen cesaretle ağzımı açtım.
"Jungkook. Senin yüzünden o kadar dalgın olduğumun farkındasın değil mi?" Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Elimde ki elini çekti. Adım sesleri uzaklaştı ve bir süre sonra tekrar yakınlaştı. Yanığın üzerinde hafif bir şey hissettiğimde gözümü açtım. Pansuman yapıyordu. "İstemiyorsan söylemek zorunda değilsin ama hakkımda ne düşündüğünü merak ediyorum." Elimi tekrar bırakıp yere oturdu ve başını kaldırıp bir süre beni izledi.
Boğuluyor gibi hissediyordum.
Bana baktığı her saniye.
"Arkadaşız." Gözlerini gözlerimden çekmeden yanıtladı. "Biliyorum ama..." bakışlarımı ondan kaçırıp elime baktım. "Arkadaşlar öpüşür mü peki?" Kaşlarını çatıp ayaklandığında hemen toparlamaya çalıştım.
"Pardon! Ben düşünmüştüm ki..." lafımı bitiremeden soğuk bir şekilde konuştu. "Her neyse. Onun herhangi bir selamlaşmadan farkı yoktu," Dedikleriyle gözlerimi fal taşı gibi açtım. "Yabancı ülkelerde insanlar o şekilde selamlaşıyorlar." Ardından arkasını dönüp elinde ki kutuyu dolaba yerleştirdi.
"Selamlaşma" dedi.
"B-bir dakika... Selamlaşma mı? Ama burası Kore!" Sesimi yükselttiğimde saate doğru döndü. "Neyse, dönelim istersen. Ders bitecek birazdan." Beni umursamamasıyla afallamıştım. Daha fazla umursanmadığımı görmek istemediğimden kafamı salladım.
Tahmin ettiğim gibi...
Jungkook'u yeterince tanımıyormuşum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Bleu L'ami \ KookMin
FanfictionSeni arayıp bulmak istiyorum... Yanında olmak istiyorum... Kalbindeki karanlık yok olup gidene kadar... Ve sonsuza dek...