Le Bleu L'ami - Bölüm 28

288 26 18
                                    

Jungkook'un gözünden

"Benden hoşlandığını duymak isterdim ama bu gerçekleşmesi imkansız bir arzu." Elim kalbimde prensese doğru yaklaştım. "En azından tüm kalbimle şunu söylememe izin ver, seni seviyorum." Sözlerim bittiğinde prenses kıpkırmızı olmuş hayranlıkla bana bakıyordu.

Seni sevmiyorum. Seviyorum demem isteniyordu sadece.

Soo oturduğu yerde aniden doğrulup tüm dikkati kendisine çekmişti. "Öncekinden çok daha iyiydi bu! Hemde çok daha duygu yüklüydü!" Hafifçe gülümsedim. Jimin bu işte iyiydi, bana o yardımcı olmuştu. Bu sefer kendimi telafuz ve yumuşak konuşma konusunda kasmamıştım. Hoseok pehleyip yanımdan geçtiği sıra büyük bir gürültü kopmuş ardından bir kızın çığlığı yankılanmıştı.

Boyanan sahne duvarı Boram'ın üzerine düşmüştü. Jimin hızlıca elindeki kutuyu bırakıp kızın yanına koşmuştu. "Dizin kanıyor, seni hemen revire götürmemiz lazım! Ayağa kalkacak durumda mısın?" Jimin'in ona olan ilgisi hoşuma gitmesede yaklaştım ve dizine kısa bir bakış attım. "Hemşire yok şuanda" Yoongi Jimin'e seslendiğinde Hoseok kızın yanına çöküp yarasını inceledi. "Ama... yarası çok kötü ne olacak şimdi?" Derin bir nefes verdim, Jimin'i nasıl olurda böyle bir durumda kıskanırsın Jungkook? Yap şunu!

(...)

Her ne kadar kısa süreli bir kıskançlık yaşamış olsamda mantıklı düşünerek bu saçmalığa bir son vermiş ve Boram'ı revire taşıyarak bacağını sarmıştım. "Muhtemelen bu yeterli olacaktır." Elimdeki ilk yardım kutusunu kapatıp Jimin'e uzattım. "Geçici sargı ama artık kanamıyor zaten. Bir süre hareket ettirmezsen tamamen geçecektir."

"T-teşekkür ederim." Boram utançla başını eğdiğinde bana teşekkür etmesinin şokuyla gözlerimi pörtlettim. "Acıması geçti bile, harika olmuş." Boram'ın arkadaşının 'hadi ya' tarzında hayranlık ifadeleri gülmeme sebep olmuştu. Boram ve arkadaşı revirden ayrılmadan önce son kez teşekkür etmiş ve gitmişti.

Onlar gider gitmez Jimin kolunu başıma koymuştu. Dua etsin oturuyorum.

"Ne kadar yardımsever bir insansın sen, muhteşemsin." Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Yardım etmeye ilk sen gittin Jimin. Bense kendimi zorladım. Pek bir şey yapmadım açıkçası." Jimin kollarını göğsünde birleştirdi. "Bak ya... yine öyle laflar edip duruyorsun! Herkesin senin hakkındaki fikirlerinin yavaş yavaş değiştiğini görmüyor musun? Herkes zamanla seni daha iyi tanıyacak." Ardından hala bir elinde tuttuğu ilk yardım kutusunu bir kenara bırakıp revirin kapısına doğru ilerledi. "Hadi sınıfa dönelim." Bugüne kadar benim gibi birinin birine yardım edebileceğini düşünmemiştim.

Sınıfa çıkar çıkmaz Soo beni kostüm ölçüleri için yanına çağırmıştı. İkiletmeden gittiğimde aceleci bir tavırla ölçü aşmaya başlamıştı. "Ne kadar incesin." Soo bu sözleri sarf ederken arkama bakmıştım. Jimin pis pis bize bakıyordu, sanırım beni kıskanmıştı. Önüme dönüp elindeki ajandaya bir şeyler karalayan Soo'ya dandik bir kostüm dikimini neden bu kadar ciddiye aldığını sordum.

"Ha? Neden bahsediyorsun, hiçbir şeyden haberin yok mu?" Dedikleriyle kaşlarım yukarı kalkmıştı. "Bir şey yapıyoruz madem, tam yapalım dedik. Giysiler gerçek giysiler olacak, hatıra olarak da sizde kalacak."

Şu ana kadar hayatımı olaylardan gözümü kaçırarak yaşadım hep...

"Jungkook! Buraya gel, provalara başlıyoruz."

Ama dümdüz önüme baktığım an, dünyam parıldamaya başladı.

"Son çalışmamız, final sahnesinin provası olacak." Soo ellerini çırpıp bir köşeye doğru çekildi. "Finalde ne var ki?" Soo'nun yanındaki çocuk hiç beklemeden sorduğunda Soo göz devirdi. "Hani prens ve prensesin sarıldığı sahne varya!" Soo rulo yaptığı kitabı çocuğun kafasına geçirdi.

Sarılma mı?

Ben... bir kıza mı sarılacağım?

Prenses rolündeki Dae arsızca sırıtmış ve bana yaklaşmıştı. "Jungkook-ah, istediğin kadar sıkı sıkı sarılabilirsin bana!" Hoseok anırdığında yutkunmuştum. Soo sesini yükselterek başlamamız gerektiğini söylediğinde resmen far görmüş tavşana dönmüştüm. Dae karşımda sabırsızlıkla beklerken Soo bir sorun olup olmadığını sormuştu. Bir cevap alamadığında omuz silkip baştan başlamamızı söylemişti.

"Jungkook, bir şey mi oldu?" Dae elini bana doğru uzattığında hızla kendimi geriye çekip sesimi yükselttim. "Durun!" Dae'de şaşkınlıkla kendini geri çekmişti. "N-ne?! Pek senin tarzında bir şey olmadığını biliyorum ama... sonuçta..." Hoseok hızla ayağa kalkıp Dae'nin sözünü kesti. "Utandı mı? Bırak ya..." Gözümün önüne o adam geliyordu.

Hayır hayır hayır.

Bunun olmasından, bu görüntüleri tekrar tekrar görmekten korkuyordum.

Jimin yanıma gelmiş ve ne olduğunu sormuştu. "Yapamıyorum." Sesimin titrememesi için kendimi zorlamıştım. Jimin hızla kafasını sallamıştı. "Biliyorum, sorun değil kendini zorlama."

"Bu kadar ilerledikten sonra bırakıyor mu yani? Olmaz böyle Jimin." Yoongi'nin sesini hemen arkamda işittiğimde titremiştim. Ondan korkmuyordum fakat şu an beynimin içinde fırtına kopuyordu. "Biraz fazla şımsrtmıyor musun sence de?"

Jimin her zamanki gibi Hoseok'un dibinde yer alan Yoongi'ye dönmüştü. "Ama Jungkook'un-" sözünü bitirmesine izin vermeden koluna asılmış ve durması için sesimi yeniden yükseltmiştim. Jimin bağırışımın şokuyla geriye doğru adımladığında sinirle sınıftan çıkmış ve yangın merdivenlerine doğru ilerlemiştim.

Genelde kimse orayı kullanmıyordu, bu yüzden gelip geçip hakkımda konuşmazdı insanlar. Yangın merdivenlerinin olduğu koridora ilerlediğim sıra biri hızlıca kolumdan tutmuş ve beni kendine çekmişti. "Sen hangi ara karılığa soyundun böyle?" Jiyong'un sesini işitmemle gözlerimi yumup derin bir nefes almıştım. Sakin kalmak için uğraşıyordum ve bu başımın ağrımasına neden oluyordu. "Jiyong, bırak beni." Bu sözüm üzerine bir kez daha hızla bedenimi çekmişti. "Kızlar çok korkunç değil mi? Yıllardır tanıyorum seni, yine ruhen yıkılacaksın. Madem o kadar zor, vazgeç." Kolumu hızlıca ondan çekip karşısında dikilmeye başladım. "Artık kimseye bel bağlamak istemiyorum. Ne sana ne de Jimin'e." Jiyong kahkaha atıp saniyesinde yüzünü düşürmüştü. "Ne?" Mimikleri cidden tehlikeli biri olduğunu anlama konusunda yardım ediyordu insana.

"Yüzündeki o bandaj ne?" Sol yanağının üzerinde küçük bir bandaj vardı, kavga etmiş gibiydi. "Bu mu? Düşüp bir yere çarptım sadece." Ellerini pantolonun cebine sokmuş dik dik bana bakıyordu. "Geldiğimden beri hemşireyi görmedim. Bu işte senin parmağın var herhalde." Gözlerini etrafta gezdirip tekrar bana odaklandı. "Ben bir şey bilmiyorum. Olayla alakam yok."

Jiyong sinsice gülümsediğinde kimsenin umrunda olmadığımı düşündüğüm zamanlarda bile birilerinin beni desteklemiş olduğunu anlamıştım. "Ben geri dönüyorum." Hızlı ve büyük adımlarım sayesinde Jiyong'u kısacık sürede arkamda bırakmıştım.

Devam edemem!

Artık kaçmaya devam edemem!

Sınıfa yaklaştığım sıra merdivenlerden hızla inen Jimin'in sesiyle durdum. "Ben de seni arıyordum, çok hızlı çıktın." Jimin lafını bitirir bitirmez bir kez daha özür diledim kendisinden. "Bir kıza dokunabilmek için gereken provayı yapacağım." Bir yandan ellerimin titremesini önlemek için eşofmanımı sıkıyordum. "Prensesin son repliklerini biliyorsun değil mi? Bir kere de ben denemek istiyorum." Jimin ağzımı açmaya fırsat vermeden hızlıca sağa doğru döndü. "Dong Woo! Hayatını benimle paylaş! O gülümseyen yüzünü daima yanımda görmek istiyorum." Ardından Jimin yavaşça bana dönmüş ve düşüp bayılmama neden olacak bir bakışla bana doğru ilerlemeye başlamıştı. "Çünkü... seni ömrümün sonuna dek seveceğim." Jimin replikleri bitirdiğinde olduğumuz yerde bir kaç dakika öylece bekledik fakat fazla dayandığımdan Jimin'i hızla kendime çekip sarıldım. "Kızlardan korkuyorsan partnerinin ben olduğumu hayal et. Yapabilirsin! Ben hemen yanında olacağım. Birlikte elimizden geleni yapalım."

Jimin yanımda olduğu sürece aşamayacağım engel yok.

Ben... değişmek zorundayım.

Le Bleu L'ami \ KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin