"Hey! Jimin! Hangi şubedesin?" Taehyung, koşarak yanıma geldiğinde gülümsedim. "Şube 2!"
"Hasiktir ciddi misin?" Arkamdan gelen sese doğru döndüğümde duyuru panosuna yaslanan Hoseok ile karşılaştım. İşaret parmağıyla kendini gösterdi. "Ben de!" Heyecanla gülümseyip Taehyung'a döndüm. Kollarını göğsünde bağlamış, surat asmıştı. "Bu sene epey eğleneceksiniz anlaşılan. Hem de bensiz. Hale bak, herkes şube 2'de." Gülümsememi yüzümden silmeyerek, konuşmaya başlamasıyla tekrardan Hoseok'a döndüm.
"Eh, Taehyung, seni sadece kulüpte görsek yeter de artar. Çok can sıkıcısın." Hoseok gitmeden önce omuzumu patpatladı ve son kez Taehyung'a yan bir gülüş sundu. "Şerefsiz. A desem gülüyor, yine de utanmadan gelip can sıkıcısın diyor." Kolumu Taehyung'un omuzuna atıp okulun içine sürükledim. "Amma mızmızlık yaptın Tae. Farklı şubede olsak ne olacak?" Dirseğiyle midemi dürttü. "Her teneffüs buluşmazsak ağzına tükürürüm Jimin bilesin." Dediğine sırıtırken, eliyle yanımızda ki kapıyı göstermesiyle kolumu çektim. "Benim sınıfım." Kafamı sallayıp içeriye girmesini izledim. Koridorda yürüyen insanları süzerek içecek otomatına doğru adımladım. Sikhye içmek için iyi bir zamandı.
"Tanrım çok şanslısın Dae!" Dolapların başında bağrışan kızlara bakarken neden bu kadar aptal olmak zorunda olduklarını sorguluyordum. Otomatın, dolapların hemen yanında olması canımı sıkmıştı. Gerçi, bu aptallardan sadece dolap önlerinde yoktu, değil mi? "Ben de şube 2'de olmak isterdim!" Duyduğum cümleyle atmaya yeni başladığım adımlarımı istemsizce durdurmuştum.
Şube 2'de olmanın özel yanının ne olduğunu cidden duymak istiyordum. Ben de o sınıftaydım, benim bilmediğim özel ne olabilir ki?
"Kızlar!" Kendilerine seslenir seslenmez hepsi birden bana dönmüştü. Hızlı adımlarla onlara yaklaştım. "Bir şube sizi neden bu kadar heyecanlandırdı, merak ediyorum." Birbirlerine bakıp tekrar bana döndüler. "Şey... Jeon Jungkook şube 2'de." Dedikleri şeyle derin bir nefes verip kafamı salladım.
Tanrım, nasıl düşünemedim cidden!
Arkamı dönüp hızla sınıfa ilerledim. Bütün kızların dikkatinin o heykel kılıklının üzerinde olması hiç hoşuma gitmiyordu. Gerçi... O olmasa dahi kızların bana bakacağını pek sanmıyordum.
Lanet...
Sınıfa hızla girdiğimde herkesi ışık hızıyla süzmüştüm ve bingo! Kızların dedikleri doğruydu. Heykel kılıklı Jeon cam kenarına oturmuş boş duvarı süzüyordu. Hadi ama, solunda cam var!
Oturmak için boş... Olan... Boş... KAHRETSİN!
Ayaklarımı sürüye sürüye Jeon'un olduğu sıraya doğru ilerledim. Dikkatini çekmek adına öksürmüş ve oldukça gürültülü bir şekilde sıraya oturmuştum; fakat işe yaramamıştı. Bir süre ellerimle oynamış ve konuşmasını beklemiştim. Sonuçta ben sıra arkadaşıydım; fakat bu da işe yarar bir çözüm değildi.
Eh ilk adımı atmaktan zarar gelmezdi, değil mi?
"Merhaba!" Bana dönmesi için ona biraz yaklaşmıştım. "Adım Park Jimin. Senin adın ne?" Bakışlarını boş duvardan çekip önünde açık vaziyette duran ince kitaba yöneltti. Ah, kitabı fark etmemiştim. "Hey, hangi kulüptesin? Ben softbol! Softbol'da gerçekten iyiyimdir. Ah bu arada, ismini söylemesende tanıştığımıza memn-" aniden arkasına yaslanıp kitabı gözümün önünde sallamış ve sözümü bitiremeden susmama sebep olmuştu. "Bunu görüyor musun?" Ardından sallamayı bırakıp duvara doğru mümkünmüş gibi hafifçe kaymıştı. Hareketiyle rahatsız olduğunu düşünüp onun gibi yapmış, geriye doğru kaymıştım. "Ben bunu okurken çıtını çıkarma. Rahatsız edilmeyi sevmiyorum." Dedikleriyle morarmış olduğuma emin olarak sınıfa göz attım. Onu her saniye izleyen kızlar fısıldaşıyor, erkekler ise nefret ve şaşkınlıkla tavrını karşılıyorlardı. Gerizekâlı. Tüm keyfimi kaçırmıştı işte!
<•>
"Jeon Jungkook'a harbi gıcık oluyorum ya!" Bağırarak tuvalete girdiğim sırada Jin korkudan elinde ki nemlendiriciyi lavaboya düşürmüş ve bana rengi çekilmiş suratını çevirmişti. " Iy! Tanrım Seokjin. Yüzünü kapat, midemi kaldırıyorsun." Seokjin göz devirip nemlendiriciyi alarak aynaya dönmüştü.
"Ne oldu? Ne biçim bir girişti o öyle?" Sorusuyla beraber sinirlerim tekrardan tepeme çıkmıştı. Jin'e, Jeon'un bana karşı sergilediği tutumu aynen anlatmıştım. "Neden tavrını ortaya koymadın ki? O bunu dedi ve sen de sustun?"
"Şey... Şaşırıp kaldım bir an." Elimi enseme atıp kaşıdım. "Bu yüzden erkekler onu görmezden geliyor, kızlar da görünüşüne kanıyorlar." Kabinden çıkıp elini musluğun altına tutan Hoseok'un sözlerini saniyesinde desteklemişti Jin. "Nemlendiricimi alabilir miyim?" Hoseok, Jin'in dudaklarında yirmi-otuz kat oluşacak kadar çok sürdüğü nemlendiriciyi zorla çekip almış ve yanımda bitmişti. "Senin Taehyung'un yanına gitmen gerekmiyor mu Jiminnie?" Cümlesi biter bitmez gözlerimi fal taşı gibi açmış ve alt kata, Taehyung'un sınıfına korkuyla fırlamıştım. Sınıfa girer girmez zilin çalmasıyla bir küfür savurmuş ve vücudumda dolanan bakışları umursamadan beklemeye başlamıştım.
"Park Jimin!" Taehyung'un ismimi kükremesiyle korkudan sıçramıştım. Sanırım eve sağ salim gidemeyecektim. Tanrım, söyler misin? Neden Taehyung? Neden ben? Derin bir nefes alıp Taehyung'a doğru döndüm ve önümüzde ki 8 saat için plan yapmayı aklımın bir köşesine yazdım. "Taeh-"
"Seni öldüreceğim Park Jimin! Hemen şimdi!" Taehyung kükremeye devam ederken üzerime doğru yürümeye başlamıştı.
Bittim ben.
><
Selam herkese!Mangadan dümdüz alıp yapıştırmak yerine elimden geldiğince ekstra şeyler eklemeye çalışacağımdan şüpheniz olmasın. Eğer bu amacım yüzünden bokunu çıkarırsam lütfen uyarın epqöspwm :<
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Bleu L'ami \ KookMin
FanfictionSeni arayıp bulmak istiyorum... Yanında olmak istiyorum... Kalbindeki karanlık yok olup gidene kadar... Ve sonsuza dek...