İyi okumalar!
Şu an şu kısacık teneffüste yapacak onca şey varken, Taehyung'un benimle alay etmesine sebep olacak garip bir şey yapıyordum.
Cama yaslanmış, bahçede bir kızla konuşan heykel kılıklı Jeon'u izliyordum. Kız deminden beri ona kutu uzatıyor, bir yandan da konuşuyordu; fakat Jeon uzattığı kutuyu hâlâ almamıştı. Sadece dinliyordu.
Derin bir nefes alıp Taehyung'a döndüm. O da oraya bakıyordu. "Neden burada bunu izliyoruz bilmiyorum," sinsi gülümsemelerinden birini bana gönderdiğinde kaşlarımı çattım. "Senin ki kızı reddetmişe benziyor. Üzüldüm, gidip çıkma teklifi mi etsem kıza?" Camdan dışarı baktığımda, kız elinde kutuyla beraber ilerliyordu. Taehyung haklıydı, sanırım Jeon onu reddetmişti. Ona dönmeden konuştum.
"Reddedilecek olan sensin." Dediğimle somurtarak bana daha da yanaştı. "Benim gibi bir yakışıklı o cılız şey için çok fazla. Bulmuş bir de reddedecek öyle mi?" Tek kaşını kaldırıp gülümsediğinde alnından geriye doğru ittim. "Hayır, senin gibi salak biri okulun en zekilerinden biri için çok ağır bir deneyim olur." Dediğimle köpürerek, bir kaç saçma hareket yapıp sınıftan çıkmıştı
<•>
"Oha! Silgin çok şirin!" Biyoloji dersinin ortasında verdiğim ani tepkiyle bana dönerken silgiyi hızlıca önünden aldım.
Bay Jeon'un silgisi ayıcıklı ha.
"Hah, pek sana yakışmayan bir silgi. Daha çok yeşil, beyaz veyahut gri beklerdim; ama bu da iyi. Çok tatlı!" Ne yaptığımı yeni anlar gibi öğretmene çaktırmadan silgiyi elimden almaya çalışmıştı.
Bir dakika ya, bu zekilerden mi yoksa?
O almaya çalıştıkça elimi kaçırıyor ve düşüncelerim arasında silginin ne kadar tatlı olduğunu vurguluyordum. "EH, GERİ VER ŞUNU." Öğretmeni umursamadan bağırdığında bütün sınıf meraklı bakışlarını bize yöneltmişti. Öğretmenimiz de dahil.
Biyoloji öğretmeni dediğin disiplinli olur; fakat fazla anlayışlı çıkmıştı.
Derin bir nefes vererek şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalıştım. Açıkçası tehdit bekliyordum; ama bunu kesinlikle beklemiyordum. Elimin içinde sıktığım silgiyi ona uzattım. "Al geri veriyorum, kusura bakma."
Bu tepkisi... çok duygusuzca.
<•>
Softbol antrenmanı için üzerimizi değiştirirken olan biteni Taehyung'a anlatıyordum. Doğru, maalesef onunla aynı kulüpteyiz.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Jimin? Uğraşmasana şu çocukla. Salak ve umursamaz bir öğrencinin teki." Kafamı sallayıp onay verdim.
Birazcık öyleydi.
"Jungkook şakadan anlamıyor." Tanımadığım ses dolapların başında ki sarı saçlı bir çocuktan geliyordu. Bu kim ya? "Sen nereden biliyorsun Hoon?" Taehyung elinde ki kıyafetleri dolaba sıkıştırmaya çalışan Hoon'a karşılık verdiğinde, içimden, onun sınıfında olup olmadığını sorguladım. O çocuk benim için bir tehdit olabilir, yakında Taehyung'u elimden alabilirdi!
Aman ya..
Kafamı olumsuz anlamda sallayıp aptalca şeyleri bir kenara attım. "Jungkook ile iyi arkadaştık. Ne zaman şaka yapmaya kalksam saçma tepkiler verir, bulunduğumuz yeri terk ederdi. Bir gün yüzüme bile bakmamaya başladı. Her zamanki gibi abartmış." Son cümlesini bana bakarak söylediğinde başımı eğdim. "Kim olsa sinirlenirdi bence. Haklı davrandı, onu sinirlendirdim." Taehyung kolumdan tutup koridora çekiştirdiğinde hemen ayak uydurdum.
"Bok atman gereken yerde onu koruyorsun Park Jimin!" Tam ağzımı açacağım sırada kolumu bırakmış ve söze girmişti. "Hoseok'u çağırmaya gideceğim, sen sahaya git ve bekle. Hemen geliriz." Kafamı olumlu anlamda salladığımda topunu elime tutuşturmuş ve hızla gitmişti.
"ÇEKTİM! Şuna bak, şuna bak!" Arkamdan gelen bağrışmalarla döndüğümde zıplayan iki öğrenciyi fark ettim. Biliyordum bunların sadece dolap önünde olmadıklarını. Kızların oraya doğru ilerlediğim sırada olayı kavramıştım. Jeon'un fotoğrafını net bir şekilde çekmeye çalışıyorlardı. Üstelik Jeon bir şey demiyor ve dolabıyla ilgileniyordu. Bir elimde ki topa, bir de fotoğraf çekmeye çalışan kızlara baktım.
Tabi ki de yapacaktım!
"Yakala!" Elimde ki topu hızla onlara fırlattığımda telefonu tutan kızın arkadaşının kafasına isabet etmişti. Arkasını sinirle döndüklerinde ellerimi belime koymuş ve sinsi bir bakış yollamıştım. "Seni.."
Telefonu işaret ettiğimde kendisi de arkadaşı da telefona bakmıştı. "Ya o fotoğrafı silersiniz ya da siber suçtan içeri girersiniz. Hangisi?" Bir kaç dakika boyunca ne yapacaklarını tartışmış ve oflaya puflaya silmişlerdi. Bu kadar kolay silmelerinin tek nedeni önümüzde koca bir senenin olması ve benim her saniye onun yanında olamadığım gerçeği vardı. Onlar giderken arkalarından daha sessiz konuşmalarıyla ilgili bağırmış, ardından Jeon'a dönmüştüm. Ona döner dönmez bakışlarını çekmiş ve hiçbir şey demeden yürümeye başlamıştı.
Ne nazik ama..
"Hey! Jungkook! Şu silgi mevzusu için beni affedersin umarım." Bağırdığım için durdurduğu vücudunu cümlemi bitirmemle harekete geçirmiş ve kafasını olumlu anlamda sallamıştı. "Ah ve, biliyorsun softbol kulübündeyim!" Tekrar bağırdığımda bana doğru dönmüş ve konuşmamı bitirmem için beklemişti. Bu hoşuma gitmişti. "Kulübüme gelsene diye bir teklif önerecektim. Her neyse, şimdi gitmem gerek. Sonra görüşürüz!" El salladıktan sonra Taehyung ve Hoseok'un beni beklediği düşüncesini aklıma getirmiş ve hızlıca koşmuştum. Yol boyu tek merak ettiğim şey ise arkamdan bakıp bakmadığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Bleu L'ami \ KookMin
FanfictionSeni arayıp bulmak istiyorum... Yanında olmak istiyorum... Kalbindeki karanlık yok olup gidene kadar... Ve sonsuza dek...