Sanırım Jungkook'u kabul edebilecek kadar olgunlaşmadım henüz.
Sırayı bugün de boş görmek fazlasıyla üzgün hissetmeme neden olmuştu. "Jungkook bugün de gelmedi, hak ettiğini buldu bence." Sınıftakilerin konuşacak başka bir şeyi olmadığını düşünerek kafamı sıraya koydum. Onun yanına oturmak istemiyordum, doğru; fakat onu özlemiştim.
Başıma ağrı girdiğinde yerimden kalkıp revire doğru ilerledim. Sanırım derse girmeyip revirde dinlensem iyi olacaktı. Hemşirenin de uğradığı yoktu zaten. Omuz silkerek revire girdiğimde kendime lanet ettim.
"Aa? Sen ikinci sınıflardan Park Jimin değil misin? Bir sıkıntın mı var?" Hiçbir zaman olmayan hemşirenin bugün olması da benim şansımın rezaletliğini temsil ediyordu. "Ne oldu? Yine bir yerini mi incittin? Yoksa dersi mi asıyorsun sadece?" Peşpeşe sorular yönelttiğinde elim ayağıma girsede belli etmemek için çabalamıştım.
"Yoo, hahaha... Şey, anlatması biraz zor." Elimi ensemde gezdirirken gülümsedim. "Demek öyle. Evet, epey solgun gözüküyorsun aslında. Bir şey mi oldu?" Hemşire bakımlı ellerini dudaklarıyla oynamak için kullanmıştı. Cebimde taşıdığım cep aynasını çıkarıp yüzümü kontrol ettim.
Solgun mu gözüküyorum?
"Kulağıma bazı şeyler geldi de..." cümlesiyle elimde ki aynayı düşürmemek için büyük bir çaba sarf etmiştim. "Jungkook ile kavga mı ettiniz? Umarım çok geçmeden barışırsınız." Hayretler içerisinde aynayı geri cebime koyarken bakışlarımı hemşireden bir saniye bile çekmemiştim.
"E-evet." Kapıyı açıp reviri terk edeceğim sırada döndü. "İyi hissedene kadar dinlenebilirsin. Ben biraz dışarı çıkıyorum. Tamam mı?" Kafamla onaylar onaylamaz kapıyı yavaşça kapatmıştı. Daha fazla beklemek istemediğim için sedyeye uzanmış ve gözlerimi kapatmıştım.
~~~~~
"Olmadı şimdi! Hocalar bile duymuş desene." Gelen seslerle gözlerimi açıp bekledim. Hareket edemiyordum. Fazlasıyla yorgundum. "Eşofmanı ters giymişsin oğlum. İyice salak oldun sen de Yugyeom." Duyduğum sesle yorgun olan ben değilmişim gibi hızla ayağı dikilmiştim. "Kes ya! Artık böylesi moda oğlum." Gülme sesleri yükselirken cama doğru yaklaştım. Camın önünde oturanlara baktığımda cidden Yugyeom olduğunu fark etmiştim. Hızlıca perdenin ardına gizlenip bekledim.
Doğru duymuşum.
"Bu arada Yug," arkadaşlarından biri konuştu. "Park Jimin seni terk etmiş diye duyduk. Söylenenler doğru mu?" İç sesim zamanlama olayına küfür ederken bir yandan da sinirden hırlamadığıma dua ediyordum. "Ha? Jimin mi? Benim asıl istediğim o değil ki?" Kaşlarımı çattım. "Başından beri ona yakınlaşarak Jungkook'u elde etmeye çalışıyordum."
"Ha bizde yedik tabi!" Arkadaşı bağırmıştı. "Şşş! Bağırmasana! Planımı herkese duyuracaksın!" Yerimden kıpırdayacağım sırada tekrar söze girmesiyle bu fikirden vazgeçtim. "Jungkook'a kaç kere çıkma teklifi ettim biliyor musunuz! Tam sekiz kere! Sekiz! Kim o kadar reddedilse kafayı sıyırır yani. Ben de arkadaşına yakınlaşmaya çalıştım o yüzden. Nazik ve masum biriymişim gibi davrandım." Kendim için, iyiliğim için, buradan gitmem gerekiyordu; fakat yapamıyordum. "Sonra Jungkook duruma uyuz oldu tabi. Yanıma gelip ne dedi biliyor musunuz? 'Seninle buluşmayı kabul ediyorum; ama sen de Jimin'den uzak dur. Jimin'i üzmeni istemiyorum.' Hah." Büyük bir kahkaha patladığında yanağımdan akan yaşı sildim. "İğrenç birisin oğlum sen! Cidden yani, canavarın tekisin."
"Her neyse işte-" hiçbir hissimi belli etmediğimi düşündüğüm anda gürültülü bir şekilde cama çıktım. Hepsi aynı anda dönüp gözlerini pörtletmişti. "J-jimin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Bleu L'ami \ KookMin
FanficSeni arayıp bulmak istiyorum... Yanında olmak istiyorum... Kalbindeki karanlık yok olup gidene kadar... Ve sonsuza dek...