Jungkook...
Nereye gittin ya?
Ter akan anlımı silip dizlerime tutunarak soluklandım. Ne zamandır koşuyordum; fakat hâlâ Jungkook'u bulamamıştım. Dinlenirken, Jeon'a diyeceklerimi seçerken, daha fazla beklemek istemeyerek tren istasyonuna doğru koşmaya başladım. Bilerek Jeon'ların evinin bulunduğu durağa yakın yerlere bakıyordum ki sanırım hayatımda aldığım en iyi kararlardan birisiydi.
Telaşla, gelen trene ve trene binmek üzere olan Jungkook'a baktım. Okul üstünü çıkartmış ve yerine düz bir tişört giymişti. Şaşkınlığımı üzerimden atıp ona doğru hızla yaklaştığım sıra görevli tarafından tutulup geriye doğru çekilmiştim. "Bilet almadınız. Bilet almadan geçiş yapamazsınız." Panikle bir kaç boş tepki verirken en ucuz biletten almak istediğimi söyledim. Tren hızını yavaşlatıp durduğunda neredeyse endişeme yenik düşüp ağlayacaktım.
Nedense, konu Jeon olduğunda ne yapacağımı bilemiyordum. Ne ara bu kadar azimli ve güçsüz olmuştum?
Adam büyük bir sakinlikle bileti uzatırken hızlıca eline parayı tutuşturmuş ve bileti kapıp, kapıların kapanacağı bilgisini veren, trene binmek üzere olan Jeon'a doğru koşmuştum. İçine merak doğmuş olsa gerek, sakince omuzunun üzerinden geriye bakmıştı. Umursamadan trene bineceği sırada hızlıca önüne geçmiş ve trenin kapıları kapanana kadar binmesine engel olmuştum.
"Nereye böyle Jungkook? Beni de götürsene."
•••
Yarım saattir, neredeyse duvar sayılabilecek cama ellerimi yaslayıp dışarıya bakıyordum. Muazzam bir manzarası vardı. Dışarıdaki güzellik evlerinin içine yansımış gibiydi, zengin olsalar dâhi pek göze sokma çabasına girmemişlerdi. Daha çok değerli ve eski eşyaları tercih etmişlerdi; fakat lüksten yoksun da değildi. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. "Burası sizin yazlığınız mı Jungkook?" Duvara yaslanmış, bacaklarını kendine çekmiş öylece yeri izliyordu. Burukça gülümsedim. "Muhteşem bir yermiş." Umursanmadığımdan olsa gerek, kelimeleri istemsizce yutuyordum.
"Jungkook," Herhangi bir tepki beklemiştim. "Burada bir süre yalnız mı kalmak istiyordun?" Tekrar bir tepki vermeyip ben yokmuşum gibi yeri izlemeye devam ettiğinde hızla ona doğru yürüdüm. Aniden içime doğan cesaretle omuzlarını duvara yasladım. "Bana bak!" İfadesini bozmadan usanmış bakışlarını bana çevirdi. "Kaçmaktan vazgeç lütfen! Konuş benimle. Doğru düzgün konuşalım!"
"Hayır, bırak beni! Söyleyecek bir şeyim yok." Omuzlarında ki elimi itip kafasını yana çevirdi. Büyük bir kırgınlıkla ona sarıldığımda karşı gelmemişti.
"Konuşalım." Sessizce mırıldanıp iç çektim. "Dokunma bana. Ben kirli biriyim Jimin." Dedikleriyle gözlerimi irice açıp geriye doğru kendimi attım. "Sen kirli falan değilsin!" Elimden geldiğince yüksek bir şekilde bağırdım. Şaşırmış olacak ki hızla bana dönmüştü. "O ilanda yazan her şey yalan! Jiyong bana her şeyi anlattı! Sen o olaydaki kurbansın. Bana hiçbir suçun olmadığını söyledi." Jeon şaşkınlıkla Jiyong'un ismini sayıklarken tekrardan ona sarıldım.
"Jungkook... ben daima yanında olacağım. Hiçbir yere gitmiyorum. Hep yanında olacağım bu yüzden..." Kollarını yavaşça belime doladığı sırada durdum. "Lütfen tek başına atlatmaya çalışma bunu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Le Bleu L'ami \ KookMin
Hayran KurguSeni arayıp bulmak istiyorum... Yanında olmak istiyorum... Kalbindeki karanlık yok olup gidene kadar... Ve sonsuza dek...