Le Bleu L'ami - Bölüm 27

300 28 23
                                    

Jungkook'un gözünden

Sürekli olduğu gibi arka bahçeye doğru ilerliyordum, ta ki Jimin arkamdan bağırarak koşana dek.

"Hey! Jungkook! Dur lütfen!" Olduğum yerde durmuş yanıma ulaşmasını beklemiştim. "Başrol konusunda endişeli değil misin?! Yani, kızlar çok sevindi ama kendini zorlamana gerek yok." Hafifçe ona doğru döndüm. "Neden?"

"Neden mi?" Jimin nefes nefese yanımda duruyor ve yumuşamama neden oluyordu. Şaşkınca kaşları kalktığında hemen söze girdim. "En baştan itibaren yapamayacağımı düşündün Jimin." Minik parmakları dudaklarına gitmiş, bir şeyler düşünmeye başlamıştı. Bu sessiz havadan rahatsız olmuştum. "Eski ben olsaydım böyle bir şeyi asla kabul etmezdim ama şimdi eskisi gibi önümdeki şeylerden kaçmak istemiyorum." Jimin parmaklarını dudaklarından çekip doğrudan gözlerimin içinde baktı, bedenimi iyice ona çevirdim. "Ben de senin gibi olmak istiyorum Jimin." Ardından Jimin'in ismimi bir kaç söylemesini umursamadan arkamı dönüp ilerlemeye devam ettim.

Jimin'in endişeli yüzü bu güne kadar ona ne kadar yük olduğumu gayet iyi gösteriyordu.

Bundan böyle kendi kendine idare edemeyen çocuk olmak istemiyordum.

Böyle düşünsem bile... daha önce hiçbir oyunda rol almamıştım. Gerçek dünyaya dönmüş olmama sevinmiştim fakat ne yapacağımı düşünmekten beynime ağrılar girmişti. Sayfaları gezmeye başlamış ve oyunu incelemiştim.

Oyun yabancı bir ülkede geçiyor, sarayda görevli bir hizmetçinin çocuğu olan ve bütün akrabalarını kaybetmiş genç bir oğlan ve bir prenses birbirlerine aşık olur. Sosyal statü farkı yüzünden acılarla dolu bir aşk hikayesi ortaya çıkar.

Bir sayfada durup replikleri okumaya başladım. "Ah sevgili prensesim! Işıldayan ay gibi, uzaklarda, erişilmez bir kadınsın benim için."

NE?!

Yüzümün morarmış olduğunu düşünüyordum.

BUNLARI SÖYLEMEM Mİ GEREKİYOR YANİ!

(...)

"Pekâlâ! Şu andan itibaren birlikte repliklerimizi çalışacağız." Soo burnunun ucuna düşmüş gözlükleri eliyle iteledi ve gülümsedi. "Bir sorun var mı?" Herkes kafasını olumsuz anlamda salladığında başlamamızı istemişti. Yerime geçtikten sonra bakışlarım Jimin'e takıldı. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ona baktığımda gülümseyip kollarını göğsünde kavuşturmuştu.

Ne kadar iyi olduğunu gösterme zamanı Jungkook!

"Dong Woo! Basit bir hizmetçi olmana rağmen pek de kibirli birisin! Prenses herkese karşı nazik davranıyor, boşuna heveslenme!" Hoseok rolünü beni şaşırtacak kadar iyi oynuyordu. Açıkçası onun pek bir şey yapamayacağını düşünüyordum. "Ah, evet... basit bir hizmetçi olduğum doğru." Başımı aşağı eğmiş ve yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştım. "Prenses asla sahip olamayacağım bir insan ama önemli değil." Kafamı kaldırıp Hoseok'a baktım. "Yanında olabildiğim sürece önemli değil." Etkileyici bir şekilde konuşmak için çabalıyordum, neyse ki Korece telaffuzda çok iyiydim. "Belki soylu bir bey olsaydım, göz alıcı kıyafetler giyseydim... ona yakışabilecek biri olabilseydim..." Elimi kalbime koyup başımı salladım ve burukça gülümsedim. "Hayır ben Dong Woo'yum, hâlimden memnunum." Tam o sırada Soo araya girmişti.

"Jeon Jungkook, bütün repliklerini mi ezberledin sen." Şaşkınca elindeki kağıtları bir araya getirmiş rulo yapıyordu. "Dün akşam oturup hepsini ezberledim." Soo rulo yaptığı kağıdı koltuk altına sıkıştırdı, ardından çantasından su şişesi çıkarıp bana verdi. Hafifçe eğilip suyu aldım. "Bütün replikleri mi?! Bir gecede mi?!" Jimin'in sonunda konuşmasıyla çaktırmadan gülümsedim ardından suyu yudumladım. Şaşkınca bana yaklaşıp yüzümü izlemeye başladı. "Okumayı severim sonuçta. Hem hafızam da kuvvetlidir. O yüzden..."

"Sadece replikleri okudun, aşırı monotondu yani." Hoseok koluyla Yoongi'yi dürtüp onay almıştı. "Hiç duygu yoktu. Prenses duysa ne derdi kim bilir?"

Jimin hızla onlara -arkadaşlarına- dönmüştü. "Hey!" Sıkıntıyla iç çekip su şişesini yere koydum. "Önemli değil Jimin." Hoseok'a doğru ilerleyip tam karşısında durdum. "Öte yandan sizin roller de cuk oturmuş. Hizmetçiye sataşan zorbalar rolleri için biçilmiş kaftansınız cidden."

Hoseok yumruklarını sıkıp bana doğru gelmeye başladı. "Seni varya..." Elbette bana uzattığı elini Jimin tutmuş ve bu gibi davranışları kesmesini söylemişti. Herkes dikkatini buraya vermiş fısıldaşıyordu. "Kimse kavga etmeyecek burada!" Jimin kolumdan tutarak beni sandalyeye oturtmuştu. Az da olsa o aptallardan uzaktaydık. "Hakarete hakaretle karşılık vermek uygun değil Jungkook." Sözleriyle bakışlarımı Yoongi'den çekip Jimin'e baktım. "Öyle mi dersin? O rol sana çıksa çok daha kolay olurdu değil mi?" Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. "Jungkook..."

"Özür dilerim." Yine Jimin'in üzülmesine neden olmuştum. Jimin'in aksine diğerleriyle aram iyi değil.

Dong Woo tüm akrabalarını kaybettiği için yalnız, aslında bu yönden Dong Woo bana benziyor biraz. Jimin ile tanışmadan önce ben de hep yalnızdım...

Annem... çok güzel ve nazik bir kadındı fakat sürekli erkek arkadaş değiştirir ve her terk edildiğinde kendini alkole verirdi. Onu hep öyle görürdüm.

"Çocuklu bir kadını... hıck... hiçbir erkek kabul etmiyor."

Ağacın dibine çöküp oturdum ve gökyüzünü izlemeye başladım.

"Jungkook... sen hiç doğmamış olsaydın... ben daha özgür mü olurdum şimdi?"

Bu sözlerini nedense unutamıyordum. Her şeyi unutsam yine bunlar aklımda kalacakmış gibiydi.

Annem bir yıl sonra yeniden evlendi. Soğuk ve sessiz bir adamdı. Annem onun doktor olduğundan ve meşgul olduğu için bizimle ilgilenemediğinden bahsederdi ve mutlu olacağımızı söylerdi fakat... hangi insan böyle söyleyip çocuğunu bırakıp gider?

Araba kazası demişlerdi, daha sonra arkasından konuşup kendilerini intihar olduğuna ikna ettiler. Hâlâ emin değilim. O günlerde babam beni büyüteceğini, merak etmemem gerektiğini söylemişti fakat söylediklerinin tersini yapmıştı. Sürekli hastaneye gidiyordum.

Başka gidecek yerim yoktu.

Sürekli hastanede gözükmem ve ona bir şeyler söylemeye çalışmam onu rahatsız ediyordu. Beni başından sert sözlerle savuruyor ve insanların arkamdan acıyarak bakmasına neden oluyordu.

Ben istenmeyen bir insandım. Hayatımı hep böyle düşünerek yaşadım.

"Jungkook!" Bakışlarımı gökyüzünden çekip Jimin'e doğru çevirdim, koşarak geliyordu. "Off buradaydın demek, ne yapıyorsun?" Nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Omuz silkip elimdeki kitabı gösterdim. "Replikleri okuyordum."

Jimin sorusunu öylesine sormuş gibi bakışlarını üzerimde gezdirmiş ardından boynundaki atkısını çıkarıp boynuma sarmıştı. "Bu havada böyle dolaşırsan hasta olursun! Prova yapmaya gideceksen ben de yardım ederim. Her şeyi tek başına yapmaya çalışmak maharet değil."

"Sanırım anlamaya başladım." Kendi kendime mırıldandığımda Jimin ne olduğunu sorgulamıştı. Dong Woo'nun duygularını şimdi daha iyi anlamıştım.

"Pekâlâ başlayalım!" Jimin hızla karşıma çökmüş ve çantasından repliklerin yazılı olduğu kitabı çıkartmıştı. "Bütün zamanını benim repliklerime harcamak istediğine emin misin?" Gözlerimi kısarak suratına baktığımda kıkırdadı. "Sorun değil. Ben de replik yok denecek kadar az zaten, hehe!"





Le Bleu L'ami \ KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin