Vücudumda hissettiğim yanma hissiyle gözlerimi açtım. Güneş henüz yeni yeni dogmaya başlarken benim üst tarafı çıplak tenim alev almış gibi yanıyordu.
Boğazımın kuruluğunu geçirmek için yutkundum ve hafif bir açıyla gözlerimi araladım. İlk önce nerede olduğumu kestiremezken gökyüzüne saçma bakışlar atmaya başladım daha sonrasında ise anılar teker teker zihnime düşmeye başladı. Banu ile havaalındaki vedalaşmamız, uçağa bindiğimde orta yaşlı adamın çıkardığı karışıklık en sonda uçağın kanatlarının alev alması ve uçağın hızla okyanusa düşmesi.
Vücudumdan geçen yeni bir sıcaklık ve acı dalgasıyla inlemiş ve boğazıma gelen kusmuk tadıyla başımı kaldırarak okyanusun içerisine kusmaya başlamıştım. Derin nefesler alarak geri çekildiğimde kafasını yattığı yerden kaldıran ve bana anlamsız bakışlar atan Zeynep ile göz göze geldim. Hareket edip bana yaklaşmaya çalışacağı sıra kolunun ayağıma çarpmasıyla yüksek desibelde bir çığlık-hıçkırık kaçtı ağzımdan.
Yan botta uyuya kalmış kaba adam da kafasını ani bir hareketle kaldırıp ilk önce üzerinde olduğumuz suya sonra da bana baktı. "Özür dilerim Feza, yanlışlıkla oldu." Zeynep çarpan elini ayağımın yanından çekti ve gözlerini oraya dikti. "Aman Allah'ım. Ne yapacağız, ayağın çok kötü görünüyor." Zeynep yüzünü buruşturarak ayağıma bakmıştı ama benim bakacak bile cesaretim yoktu. Çok acıyordu, kim bilir ne durumdaydı.
Yiğit'in de bakışları ayağımı bulurken küfür etmiş ve yan bottan ayağıma uzanmaya çalışmıştı. Bileğimin üst tarafında kalan bölgeye elini dokundurmasıyla acıyla bir inilti kaçmıştı boğazımdan. Canım çok fena yanıyordu. "Ayağının şu haline bak, hissetmedin mi gece boyunca ağrısını." Dedi kızgınlıkla. Kafamı iki yana salladım.
"Hissetmedim, zaten çok derin uyurum ve dün gece de dediğim gibi acısını hissetmiyordum." Başını salladı. "Çok fena iltihap kapmış. Şu haline baksanıza yara kendi içinde parçalanmaya başlamış." Yiğit tekdüze sesiyle durumumu söyledi ve Zeynep'e dönerek bizim tarafımızda olan küçük çantalardan siyah, yanları koyu lacivert şeritli olanı işaret etti.
"Bana şu çantayı uzat ve diğer çantalara bak bakalım kullanılabilecek bir şeyler var mı?" Zeynep hemen kafasını sallamış ve çantaya uzanmıştı. Yiğit eline aldığı çantayla hemen bana dönmüş ve fermuarını açmıştı. "Bunun içinde neler olduğunu biliyor musun ki hemen bu çantayı istedin?" Dedim kararsızlıkla.
"Bu benim çantam." Kafamı sallayarak başımı botun üzerinde olan tümseğe yasladım. Eli yeniden ağrıyan ayağımı bulunca derin bir nefes bıraktım.
"Yiğit, bez parçaları işe yarar mı?" Dedi Zeynep bir kadının çantası olduğunu düşüneceğim bir çantayı gösterirken. Yiğit başını salladı ve kendi çantasının içersinden bir zippo çıkardı ve botun kenarına koyarak araştırmaya başladı. Çantanın içerisinden komando bıçağı diye de adlandırılan bir kasatura çıkardı. Bunu o uçağa nasıl soktuğunu sormayacaktım.
Bıçağın kılıfını çıkardığında kasatura yeni doğan güneş ışığının da etkisiyle parıldamaya başladı. Eline az önce bıraktığı zippoyu geri alarak bıçağa tutacağı sırada Zeynep onu durdurdu. "Bıçağı yakarsan körleşmez mi? Ben sana bir şey vereceğim bekle." Ben de kıyamadım açıkçası o bıçağa.
Zeynep önündeki çantada ellerini gezdirip bir sütyen çıkardı ve aşağı taraftan baskı uygulayarak itmeye başladı. Bir süre denemeden sonra sütyenin içinden bir demir çubuk çıktı. Aynı işlemi diğer yana da uyguladıktan sonra ikinci demiri de sütyen içinden çıkardı.
Biz ona öylece bakarken gülümsemiş ve iki ince çubuğu bize uzatmıştı. Elinden aldığım çubuğu Yiğit'e uzatırken o da benden almış ve kasatura'nın kapağını yeniden kapatarak çantanın içine yolladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökkuşağı (BxB)
RomanceBir ada, iki farklı insanı ne kadar değiştirebilirdi? "Yan tarafımızda harlanan gamsız ateş, ikimiz arasında geçen ruhani dansa, çıkardığı çıtırtı sesleriyle eşlik etti. Sessiz gökyüzü bizi tüm şefkatiyle izlerken, uçsuz okyanus hırçın dalgalarıyla...