8. Bölüm

8.9K 814 1.3K
                                    

@kaiball çok fazla yeni bölüm istediğin için sana bu uzun bölümü ithaf ediyorum. Umarım keyifle okursun. 😏

Adada geçirdiğimiz zaman neredeyse bir buçuk ay olmuş ve biz yavaş yavaş her şeyi yoluna koymaya başlamıştık. Barınağımız bitmiş ve yarın öbürgün gelecek bebeğimiz için çoktan her tarafı oldukça korumalı bir beşik yapmıştık. Tüm bu zaman içinde de hiçbir türlü ne gemi ne de uçak geçmişti yakınlardan.

Bebek için kalın odun parçalarını birleştirdiğimiz, altı yerden yüksek olan bir beşik yapmıştık. Yanları da oldukça yüksek bir korumaya sahipken içini büyük ihtimalle uçak kazasında hayatını kaybeden o küçük kıza ait olan eşyalarla ve yumuşak yapraklarla döşemiştik. En alt tabakaya yığınla kum ve üzerine de yaprak koymuş ve yaprağın üzerinede o küçük kıza ait olduğunu düşündüğümüz battaniyeyi sermiştik. Gerçekten şanslıydık pek çok konudan. Tabi hiçbir şey kendi evimizde olmaktan daha iyi olamazdı.

Beni yılan soktuğu o iki üç gün içerisinde fazlaca halsiz olmuş hatta öleceğimi düşündüğüm kadar da ateşimin yükseldiği zamanlar olmuştu. Ama yinede Zeynep ve Yiğit'in desteğiyle kısa bir sürede toparlamış boynumda kapanan ama belli olan iki diş izi haricinde iyiydim. O ve ayağımdaki yara buradan hatıra kalacaktı anlaşılan.

O gün ve yaklaşık iki hafta kadar Yiğitten olabildiğince uzak durmaya çalışmıştım. Ama ne çare bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu ve elbette bir araya gelecektik. O günden sonra aramıza bir soğukluk girmiş ve o soğukluk yeni yeni ısınmaya başlamıştı. Şimdi ise neredeyse günün her vaktini yaptığımız küçük kulübe tarzı barakamızda geçiriyor arada da denize girerek zaman öldürüyor, Yiğit'in bana öğretmeye başladığı savunma sanatına çalışıyorduk.

Geceleri yağan yağmur ve soğuk hava yüzünden de en başlarda açık olan kulübemizin üstünü de kapatmaya başlamıştık.

Üç kişi olarak pek sıkıldığımız söylenemezdi. Ama elbette normal hayatımızda yaptığımız çoğu aktiviteden geri kalıyorduk ve sıkıntımızı basit uğraşlarla geçirmeye çalışıyorduk.

Zeynep işimize yaramayacak olan tişörtleri -Arasında genç ve çocuk tişörtleri vardı- küçük küçük parçalara ayırırken kendi yanında kurtardığı birkaç bebek kıyafeti ve kendi kıyafetlerine uygun olarak kesiyor ve palmiye ağacının yapraklarında olan ip gibi şeyle onları birleştirmeye çalışıyordu. Önceleri oldukça başarısız sonuçlar elde etmiş olsa da artık hamileliğinin son zamanları olduğundan dolayı yürümek veya ayağa kalkmakta zorlandığından kendine işe yarar bir uğraş elde ettiğini söyleyerek daha da çabalıyordu. Şimdi baktığımızda bebeği için yaptığı küçük kıyafetler, burada bebek bezi olmayacağından kendince yaptığı bezler, bir çok kalın kıyafeti ilk önce parçalayıp daha sonra birleştirdiği battaniyeler ve bizim için de diktiği kıyafetlerle oldukça iyi iş çıkarmaya başlamıştı.

Yiğit bulduğu odun parçalarını elindeki kasaturayla yontarak oldukça güzel figürler ortaya çıkarıyordu ve ben bunu doğumu yaklaşan bebeğimiz için olduğuna emindim. Bebeğimiz diyordum çünkü Zeynep yine bir gece vakti ateş başında olan konuşmalarımızdan birinde "Bebeğimin bir babası yoktu ama artık iki tane onu çok fazla önemseyen ve seven babaya sahip." diyerek bizi küçük bebeğimizin babası ilan etmişti. Bebeğe karşı daha doğmadan öylesine bir şevkat ve sevgi beslemeye başlamıştım ki sanki gerçekten onun babasıydım. En sevdiğim nokta da bebek konusunda, ben onunla konuştukça ne kadar hareketliyse Yiğit konuştuğu zaman bir o kadar hareketsiz oluyor hatta ilk dokunduğumuz günde olduğu gibi yer değiştirdiği oluyordu. Yiğit bu duruma hem şaşkın hem de kızgın tepkiler vererek Zeynep'in karnında olan küçücük bebeğe laf yetiştirmeye çalışıyordu. "Seni nankör velet." Diye ona söyleniyor ama onun anne karnında bile olan bu tavırlarına gülmeden edemiyordu.

Siyah Gökkuşağı (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin