Elimdeki küçük solucan parçalarını gün geçtikçe büyümeye başlayan ve başımın üzerine çıktığında, artık ağırlık yapmaya başlayan Aurora'a yediriyor, bir yandan da Yiğit'in kucağında olan Ada ile oynamasını izliyordum.
Ada, artık hafif hafif gülüyordu ve onun o dişsiz ağzıyla gülmesi beni bitiriyordu. Aurora, solucanları bitirdiğinde yeniden elimden omuzuma tırmanmıştı. Gagasıyla kulağımın arkasını dürterken, bu hareketin Aurora'nın bana karşı olan, kendince teşekkürü olduğunu biliyordum. Ben de işaret parmağımla başını okşayıp Yiğit'e yöneldim.
Kumda oturmuş dizlerine yatırdığı Ada'nın vücuduyla oynuyor onun gülmesini sağlıyordu. "Senden daha güzel gülüşe sahip birisini sonunda buldum. Şunun şapşal tipine baksana. Ne kadar şirin." Yiğit boş bulunmuş bir şekilde konuşunca. Ne diyeceğimi bilemez duruma gelmiştim. Benim gülüşümü seviyor muydu?
Yiğit baş ve işaret parmağını Ada'nın yanağına sarıp sıkıp sıkıp bırakıyordu. Ada'nın küçük dudakları da öne doğru büzülüp geri düzeliyordu. Onun bu tatlı haline güldüm. "Yiğit, bebeği rahat bıraksana, ağlatacaksın şimdi." Elimi bebeğin yanağındaki eline sarıp çektim. Ben elimi çekeceğim sırada parmakları elimi sıkıca sardı. Öylece bebeğe bakakalırken, ani hareketle donup kalmış gözlerimle, dönüp tekrar Yiğit'in gözlerinin içine baktım.
"Sence de yeterince uzun süre sabretmedik mi?" Gözlerim onun gözlerinin içine öylece bakarken ne demek istediğini pek anladığım söylenemezdi. "Ne?" Benim sorduğum soruyu cevapsız bırakırken aynı anda dudakları da dudaklarımı buldu.
Kendi dudaklarına çekerek emdiği dudağımı kavrarken elim elini iyice sardı. Ben de ona ayak uydurup dudaklarımı hareket ettirmeye başlamışken yeni yeni olanların farkındalığına kavuşmuştum.Yiğit benim hareketlenmemle daha bir baskıcı olmuştu dudaklarım arasında, benim ise boşta kalan elim ensesindeki saçlarını bulurken onun eli de Ada'yı düşmemesi için destekliyordu. Başını kendime çekerek biraz daha ona yaklaştım. Bu hiçbir kızı öpmeye benzemiyordu mesala. Dudakları onlarınki kadar yumuşak da değildi. Ama daha farklı ve daha güzeldi. Banuyu öptüğüm zaman hiçbir şey hissetmeyen ben Yiğit'in tek bir hareketiyle erime noktasına gelmiştim.
Araya karışan dille dilimi onu itmek için kullanmıştım ama o benim dilimi atlatarak damağıma kadar yol almıştı. Ensesindeki elim, tuttuğu ensesini sıkarken sessiz bir inilti kaçtı boğazımdan.
Benim inlememle eş zamanlı olarak Aurora diğer omuzuma doğru geçmiş ve Yiğit'in yanağıyla dudaklarına doğru bir gaga darbesi indirmişti. Yiğit, ben ne olduğunu anlayamadan, aniden dudaklarımdan ayrılmıştı.
Yiğit'in yüzüne baktığımda ince bir şerit gibi damlayan kanı gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Aurora hiç böyle yapmazdı. Acaba ben inlediğimde bana kötü bir şey olduğunu sanıp savunmaya falan mı geçmişti.
"Of, özür dilerim Yiğit ya. Hiç böyle hareketleri yoktur normalde, biliyorsun." Başını önemsiz der gibi salladı. "Önemli değil Feza. Sadece şaşırdığım için geri çektim kendimi." Yüzüm kızarırken başımı çevirdim ve hâlâ Yiğit'e başını eğerek sarı gözlerinde oluşan tehditkar ifadeyle, korkunç bakışlar atan küçük yavrumu elime aldım.
Elimi biraz havaya kaldırıp tam anlamıyla göz göze getirdim ikimizi. "Aurora, kızım ne yapıyorsun sen?" Kızgınca konuştuğumda başını bana yanaştırıp sürtmeye çalışmıştı ama bu sefer hemen affetmeyecektim onu.
Biliyorum o daha küçüktü. Üstüne bir de kuştu, beni anlayamazdı. Ama ben onun beni anladığını hissediyordum. "Hayır." Küçük kafasını yeniden bana yakınlaştırdığında elimi biraz geriye çekmiş, yüzümden uzaklaştırmıştım. Yiğit ve kucağındaki Ada, öylece bizi izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökkuşağı (BxB)
RomansaBir ada, iki farklı insanı ne kadar değiştirebilirdi? "Yan tarafımızda harlanan gamsız ateş, ikimiz arasında geçen ruhani dansa, çıkardığı çıtırtı sesleriyle eşlik etti. Sessiz gökyüzü bizi tüm şefkatiyle izlerken, uçsuz okyanus hırçın dalgalarıyla...