16. Bölüm

8.3K 603 450
                                    

Kuşlarım, Yiğit ve Feza oğluşlarımın şarkısını buldum. Allahım bu şarkı tam anlamıyla onları anlatıyor. Bildiğin cuk diye oturdu ya. Dinlediğim gibi aklımda bizimkiler canlandı. Yukarıya bırakıyorum, siz de bakın bakayım, beğenecek misiniz?

"Sıkıca tut şunu." Yiğit, hazırladığı üçlü mızrağı sıkıca tutmamı söyleyerek elindeki ağaç sarmaşıklarıyla üç ayrı odun parçasını birleştirmeye çalışıyordu. Sıcak yüzünden habire terleyen elim, Yiğit üçlü mızrağı her bağlayacağı zaman kaydığından dolayı bir türlü tutturulamayan odun parçaları zaman geçtikçe Yiğit'i daha da sinir etmişe benziyordu.

"Elimde olan bir şey değil hayatım, terliyorum." Annem, babam her sinirlendiğinde ve esip gürlediğinde sevgi sözcüklerini ve hafif cilveli tavrını kullanarak, sinirden korkutucu bir aslana dönmüş babamı âdeta bir kedi yavrusuna çevirirdi.

Hatta hatırladığım küçük anı karelerinden biri olan, babamın yine öyle esip gürlediği günlerden birinde, annemin etkisiyle yumuşayıp kendi köşesine çekildiği sıralarda, annemin ablama yaklaşıp kulağına fısıldadığı sözler canlandı gözümün önünde.

'Bak kızım, erkekler dıştan sert görünürler ama bütün sertlikleri cilveli bir kadının dokunuşuna kadardır. İleride kocan oldu ki esip gürledi, sana ve çevresine karşı negatifleşti. Sen de hemen ona uyup esip gürlemeyesin. Adamlar içlerinde ilgiye muhtaç çocuklar gibidir. Usulca yanına yaklaş, derdini sor. Baktın olmuyor o zaman da en iyi bildikleri dilden konuş, onlara sevgi sözcükleri fısılda, kendilerini bir anlığına bile olsa senden kat kat üstün hissetmelerini sağla, ama sakın ha bu süreyi uzun tutma yoksa sana karşı olan saygısını hepten kaybedebilir. Kendini senin sahibin sayar.' Dedikten sonra kısık bakışları babamı bulmuş ve babamın ona dönmesiyle gözlerini süzerek babama o zamanlar anlayamadığım bir bakış atmıştı.

Ardından ise yeniden ablama dönerek fısıldamaya devam etmişti. 'Senin yapacağın sadece ufak sevgi içerikli, sözlü lakırdılar ve birkaç tensel temas ama çok ileri de gitme, gözüne sok ama çok da onsuz var olamazmışsın gibi de gösterme kendini. Yani kızım diyeceğim ipleri onun elindeymiş gibi göster, ama iplerin ucunun sende olduğunu bilmesin. Ona yaklaş, egosunu yücelt, sevgini belirt ve ufak göz süzüşler ve tensel temaslarla sakinleştir. Anladın mı beni kuzum.' Annem ablam'ın kulağına eğilerek fısıldamaya devam etmiş ve birlikte kahkahalarla gülmeye başlamışlardı. O zamanlar evin ikinci çocuğu ve en küçüğüydüm. Ablam benden bayağı bir büyüktü. O sıralar ablamın lise öğrencisi falan olduğunu varsayıyorum. Ben ise ilkokulda okuyan, henüz neyin ne olduğunu bilmeyen masum bir çocuktum ve duyduğum sözlerle öylece kalakaldığımı hatırlıyorum.

Masum bir çocuğa, saf bir kadın olmadığı görüşünü aşılamıştı bana o anlar. Kadınlardan korkmuştum belki de. Bir erkeği bu kadar iyi tanıyabilmeleri ve çaktırmadan istediklerini yaptırabilme yöntemleri, beni şok etmişti.

'Bu kadınlar çok fenaydı ve biz erkeklerin hücreleriyle bile, biz daha ne olduğunun farkına varamadan oynarlar, kendi kalıplarına uydururlar.' Diye, düşündüğüm şeyi şu an kendimin uyguladığı da ayrı bir tartışılası konuydu. Tüm bu anların aklıma gelmisiyle de, ne kadar utançla kasılsam da annemin teorisini taklit etmiştim.

Yiğit çatık kaşlarıyla öylece dona kalırken elinde hâlâ ağaç sarmaşıklarını tutuyordu. Sesimi çıkarmadan, hem sıcaktan hem de utançtan artan vücut ısımla Yiğit'in verdiği tepkileri ölçüyordum, bir yandan da annemin o bakışını hatırlamaya çalışarak taklit etmeye çalışıyordum.

Eğer babamda oluşan etkiyi Yiğit de gösterirse, olur da geri dönersem anneme, kucak dolusu bir sevgiyle sarılacaktım. Çünkü sinir katsayısı artmış bir Yiğit, pimi çekilmiş, şiddetli bir bombayla eşdeğerdi. Bunu da şimdi öğrenmiştim.

Siyah Gökkuşağı (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin