Medyayı ilk izlediğimde gerçekten çok hoşuma gitti. Sizin de hoşunuza gideceğini düşündüğümden buraya bırakıyorum.
Keyifli okumalar.
"Al şunu, al al." Zeynep'in çığlık vari sesiyle gözlerimi araladım. Yiğit eline bir dal parçası almış ve Zeynep'in taytının üzerine çıkmış yengeçi itmeye çalışıyordu ama yengeç kıskaçlarıyla sıkıca tutunmuştu bacağına. "Ah, seni yiyeceğim. Hemde öyle böyle değil." Zeynep bacağını sallayarak kurtulmaya çalışırken bir yandan da bağırıyordu.
"Akşam yemeğimiz çıktı desenize." Gözlerim hem güneş ışığından hem de güldüğüm için kısılarak onlara bakmaya başladım. Üzerimdeki kaç günlük tişört de hem terden hem de kirden mahvolmuştu. İğrenerek üzerimden çıkardım ve attım. Saçlarımı da karıştırarak onlara doğru yöneldim.
Yiğit sopayla yengeçi itmeye çalıştıkça hayvan daha da asılıyordu Zeynep'e. Elime iki tane ince dal parçası alıp kıskaçlarının arasına yerleştirdim. Dallarla yengeçin kıskaçlarına baskı uygularken, hayvan rahatsız olarak Zeynep'i bırakıp dal parçalarına asıldı. Ben de fırsattan istifade hemen Yiğit'e seslendim. "Yiğit bir çantayı boşaltsana hemen." Beni başını sallayarak onaylamış ve içinde birkaç parça kıyafet ve bakım ürünleri bulunan bir çantayı boşaltmıştı. Ağzı açık olan çantaya hemen yengeçi koymuş ve ağzı hafifçe aralık olacak şekilde fermuarı çekmiştim.
Yeniden yerimde doğrulurken Yiğit Zeynep'in bacağına bakmaya başlamıştı. Ben de dönüp baktığımda sadece kıstırılmadan dolayı biraz kanamış ve morarmıştı. Onun dışında pek bir sorun görünmüyordu. "Öyle kötü görünmüyor. İstersen bir suya falan gir tuzu bakterileri öldürsün. Ama bana sorarsan bir sorun yok." Yiğit Zeynep'in bacağında oluşan hafif yarayı inceledi.
Dün getirdiği ama bizim yiyemediğimiz kokonatları kucağıma alıp gerisin geri yanlarına döndüm. "İkinizden birinin alerjisi falan yok değil mi kokonatlara?" Onlara bakarak konuştum ve gelip yanlarına oturdum. İkisi de başlarını iki yana salladılar. "Yiğit sen bana yardım eder misin?" Başını sallayarak bana biraz daha yaklaştı. Amber gözlere bakarak yeniden konuştum. "Acaba çantandan bir kasatura daha çıkma olasılığı yüzde kaç?" Derken yüzümde hafif bir sırıtma vardı. O da bana bir süre baktıktan sonra başını yana eğerek göz süzdü ve çantasının yanına doğru ilerledi.
Elinde çantasıyla geri dönünce ilk önce içinden kasaturasını, birçok farklı model çakısını, bir ip tomarı ve birkaç özel eşyadan sonra baltaya benzer geniş ağızlı kalın bir bıçak türü çıkardı, bu bıçağın adını bilmiyorum. Onun küçük çantaya sığdırdığı bunca şeye şaşkınlıkla bakarken gözlerim kocaman açılmıştı. "Hâlâ bunları uçağa nasıl sokabildiğini merak ediyorum." Cevap vermedi ve eline aldığı kasaturayla kokonatların tepesini nasıl deleceğimi göstererek kasaturayı elime verdi.
Elime aldığım kasaturayla kokonatların tepesini açmak kolay oldu çünkü bıçak öylesine keskindi ki bir kaç vuruştan sonra açılıyordu. İki tanesinin tepesini açtığım kokonatları Zeynep'e uzattım. "Kokonatların suyunu iç. İlk başlarda tadı pek güzel gelmez ama sonra alışırsın. Bebek için de sağlıklı olur, besin değeri açısından." Başını sallayarak kafasına dikti ilk önce yüzünü buruşturdu ama sonrasında alışmış olacak ki içmeye devam etti. İçinde suyu biten kokonatlarını bize uzatınca Yiğit almış ve geniş ağızlı bıçağıyla ortadan ikiye bölmeye çalışmıştı. Ben de o sırada kalan iki kokonatın tepesini açıyordum.
Yiğit ortadan ikiye ayırdığı kokonatları Zeynep'e uzatırken nasıl yemesi gerektiğini de açıklıyordu. Ben de bir tane kokonatın yani hindistan cevizinin suyunu içmeye başlarken ikincisini Yiğit'e uzattım. Elimden aldığı hindistan cevizinin suyunu içerken beliren adem elması çok çarpıcı görünüyordu. Yutkundukça aşağı-yukarı hareket ediyordu ve bu bende üst üste yutkunma hissi oluşturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökkuşağı (BxB)
RomanceBir ada, iki farklı insanı ne kadar değiştirebilirdi? "Yan tarafımızda harlanan gamsız ateş, ikimiz arasında geçen ruhani dansa, çıkardığı çıtırtı sesleriyle eşlik etti. Sessiz gökyüzü bizi tüm şefkatiyle izlerken, uçsuz okyanus hırçın dalgalarıyla...