Ay ışığı ve yaktığımız ateşin ışığı altında parıldayan yüzüğüme bakmış ve düşüncelere dalmıştım. Banulara uçağın düştüğüne dâir haber gitmiş miydi? Ne yapmışlardı? Annemin kalbi zaten zayıftı ve eğer benim bindiğim uçağın düştüğünü ve bulunan kişilerden biri olmadığımı öğrenirse ne duruma düşeceğini düşünmek bile istemiyordum.
İç çekerek parmağımdaki yüzüğü döndürmeye başladım. "Evli misin?" Zeynep üçlü olarak ateşin çevresinde dizildiğimiz, yan çarprazıma denk düşen yerinde parmağımda döndürüp durduğum yüzüğe bakarak konuştu.
Zeynep'in sesiyle daldığım yerden çıkarak ona döndüm. "Nişanlıyım." Gözümü yeniden oynadığım ve yanan ateşin ışığı altında parıldayan yüzüğüme çevirdim. "Ay çok tatlı, nasıl tanıştınız peki?" Diye sordu gözlerini kocaman açarak.
"Aslına bakarsan onun doğumuna şahit oldum." Dedim o günleri hayal mayal hatırlayarak.
"Nasıl yani?" Zeynep merakla gözlerini açmış vücudunu bana doğru döndürmüştü. Yiğit ise öylece ateşe bakıyordu ve bizi dinliyor mu dinlemiyor mu anlaşılmıyordu. "Şöyle ki Banu, yani nişanlımla ben amca çocuklarıyız. O benden birkaç yaş daha küçük olduğu için onun doğumunda bulunmuştum." Yiğit'in de ilgisini çekmiş olmalıyım ki o da kafasını kaldırarak bana bakmaya başlamıştı.
"Kuzeninle nasıl öyle bir ilişki düşündün, ben asla öyle bir şeye kalkışamazdım." Zeynep gözleri dalarak bir yere bakmış ve sonra dehşetle kafasını iki yana sallamıştı. "Gerçi benim bir kuzenim de yok o ayrı tabi." Kıkırdayarak omuz silkti.
Gülerek başımı önüme eğdim ve alevlerin etkisiyle daha canlı bir bakır olan saçlarımı geriye yatırdım. "Ben de düşünmezdim. Hâlâ da düşünebildiğim söylenemez." Dedim olan bitene karşı olan duygusuzluğumla. Aramızda olan nişana da Banu ve benim için kararlaştırdıkları geleceğe de duygusuzdum.
"O nasıl oluyor?" Bu sefer Yiğit konuşmuştu. Sesinde bir merak sezilmiyordu. Sanki öylesine laf olsun diye konuşmuştu. Omuz silktim. "Ailem biraz gelenekçidir. Ben üniversiteyi bitirdiğim gibi kendime ve aileme yaraşır bir eş bulmamı istediler." O günlere döndüğümde hafif sırıtarak başımı iki yana salladım. Sırf ailemin istediği için çeşit çeşit kadınla randevuya çıkarılmıştım ve herbiri birbirinden beterdi. "Benim bir türlü aşık olamamam ve karşıma çıkardıkları kadınları beğenmemem yüzünden ailem kendi aralarında en doğrusu olduğunu düşündükleri bir karar verdiler." Kararlarını bana söylediklerindeki o şaşkınlığımı hâlâ unutamıyordum. "Daha bana danışılmadan iki kardeş anlaştılar ve Banu'nun da kabulüyle ne olduğunu anlamadan kuzenimle nişanlı buldum kendimi." Zeynep ve Yiğit ağızlarını açmadan beni dinliyorlardı. "Bana da ne itiraz ne de başka bir yol seçme hakkı sunuldu. En kötüsü de kız kardeşim gibi gördüğüm kadının da bu durumdan gayet memnun olmasıydı. En azından o da bir itiraz girişiminde bulunsa işimiz olmazdı ama o hiçbir şey yapmadı." Dedim nefes vererek ve artan dallardan biri ile ateşle oynayarak.
"Peki seviyor musun nişanlını?" Zeynep yeniden konuştu. "Seviyorum tabi. Sevmez olur muyum. O benim küçük kız kardeşim gibi. Bu yüzden ona bir eş gözüyle bakamamam."
"O yüzden mi uçağa bineceğin sırada onun dudaklarını sömürüyordun?" Yiğit kaşlarını çatarak sordu. Benim de kaşlarım çatılırken ona döndüm. Amber gözlerinde oynaşan alevler kusursuzluğun tanımıydı adeta. Amber gözlere daldığımdan sorduğu soruyu unutmuştum. Ne oluyordu bana bilmiyorum ama o gözler fazlasıyla cezbediciydi. "Sen orada mıydın?" Sesim hafif şaşkın çıktı.
"Evet. Sizin bir türlü koklaşıp ayrılamanızdan neredeyse uçağı kaçırıyordum." Keşke hepimiz o uçağı kaçırsaydık diye geçirdim içimden. Üç yüz küsur yolcu da kaçırsaydı o lanet uçağı. "Koklaşmıyorduk. Sadece Banu bunca yıllık hayatımızda ilk defa içini bana açma cesareti gösterip beni sevdiğini söyledi ve öptü. Ben hiçbir şekilde onu geri itemez, reddemezdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökkuşağı (BxB)
RomanceBir ada, iki farklı insanı ne kadar değiştirebilirdi? "Yan tarafımızda harlanan gamsız ateş, ikimiz arasında geçen ruhani dansa, çıkardığı çıtırtı sesleriyle eşlik etti. Sessiz gökyüzü bizi tüm şefkatiyle izlerken, uçsuz okyanus hırçın dalgalarıyla...