Alırım sanırım bir, aa beklemiyordum nidasından tüneyen bir hoşgeldin 💚💚
"Bu sefer olacak dimi Feza?" Sıcaklığın düşüşüne inat elimdeki tahtaları birbirlerine bağlamaya devam ederken yanımda, kucağında Ada ile birlikte oturmuş kadına karşı yandan bir bakış atmıştım. Zeynep yanaklarına oturmuş soğuğun kırmızılığını, ilahi bir asaletin yatsınamaz gücü ile birlikte taşırken, başımı hafifçe, onaylarcasına salladım. "Umarım. Umarım Zeynep."
İçimin fırtınalı sesini bastıran o minik umudun titrek sesi bu sefer zaferi tadacağımızı içten içe fısıldar dahi olsa, inancım da içime işlenen o titrek ses gibi sallantıdaydı.
Bu yaptığımız kaçıncı sandaldı bilmiyordum. Kaç kere dibe batışları tatmıştı benliğimiz, bilmiyordum. Ama hala, yaşama tutunmamıza umut olan denemelerimize durmaksızın devam ediyorduk.
Soğuklar gelmişti. Hemde nasıl gelmeydi bu böyle? Her anı sıcak ve ıslak olan bu ada, son zamanlarda bize en sert yüzünü göstermeye başlamıştı. Gerçekliğinde misafir olan bu insanlara, bizlere kinlenmiş ve artık tahammülsüz yüzünü göstermeye başlamıştı.
Üzerimizdeki yegana parçalar, kalitesizlik ve yıpranmışlığıyla bizi avutamaz olmuştu. Sabah akşam iktidarlı bir kinle vuran şiddetli yağmurlar, gece ve gündüzümüze gölge, bedenimizeyse düşman olmuştu.
Artık kendimizden geçmiş, şu an Zeynep'in kucağında, annesinin ısısında demlenen bebeğin akıbetini gözler olmuştuk.
Nefesleri hırıltılı gelmeye başlamıştı Ada'nın. Soğuğun tenine vurduğu her saniye bembeyaz cildi kızarıp, soğuk yanığına devrilir olmuştu. Adamız, elimizden gelmeyen nedenlerin altında can çekişiyordu. Küçük bedenine nüfuz eden soğukluk, hassas bağışıklığına darbeydi.
Elimdeki iki koca ağaç parçasını, ağaçlardan ödünç aldığımız sarmaşıklarla birbirine uydurmaya çalışırken bir yandan da omuzlarımın üzerinde durup gagasını kafa derimde gezdiren kızımın sıcaklığını paylaşıyordum. Tüylerle kaplı sıcacık bedeni benim için ayaklı bir şömineyi yaşatırken başımda gezdirdiği gagası kifayetsiz bir masaj deneyimini tattırıyordu.
"Fezam!" Dalgaların sahile gaddarca vuruş seslerine ve etraftaki böceklerin uğultulu seslerine karışan Zeynep ve Ada'nın hafif mırıltılarını tek kalemde zihnimin duyum noktasından silip atan adamın gür sesi kulaklarıma ulaştığı anda, dalgınlığı kendine mesken bilmiş bedenim irkilmişti.
Karşıdan, üzerindeki her bir dokusu farklı olan ve oldukça ilkel görünen şortuyla bedenime yaklaşan adamın gülümseyen suretine içimin hasretiyle bakakalmıştım. Yanımdan ayrıldığı her salise benim için özlemin tanımı olurken, gözlerimin gözlerine tutunduğu her salisede de namütenahi bir mutluluğun kapısını çalar olurdum.
"Oğluşum bak baba geliyor." Gözleri gözlerime bahar olmuş adamın güneşe meydan bakışları yanımdaki kadının sesiyle oraya dönerken hafif bir iç çekişle birlikte elimi aşındırıp aynı zamanda da fazlasıyla kaşındıran uzun ve yapısı sağlam sarmaşığı kenara bırakmıştım.
Zeynep'in tabiri üzerine minik ellerini açıp kapatarak karşısındaki baba figürüne yanına gelmesini istediğini beyan etmeye çalışan bebek, kırmızı yanaklarına yakışacak şen bir kahkahayı dillendirmişti. "Aslan'ım." Ada'nın yerinde duramaz heyecanına ve parmaklarını hızla açıp kapatarak yerinde sallanan bedenine karşı olan sevgisi aralarındaki mesafeye yol olmuş ve Yiğit'in hızlı adımları bu yolun uğrunda hızla devrilir olmuştu.
Anlık bir göz teması kesilişinin ardından yanımıza ulaşmış, tabiri yerinde olmayan kaba adam, güneşten yanmış göğsüne kendisi için heyecanla kıpırdanan bebeği yaslamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökkuşağı (BxB)
RomanceBir ada, iki farklı insanı ne kadar değiştirebilirdi? "Yan tarafımızda harlanan gamsız ateş, ikimiz arasında geçen ruhani dansa, çıkardığı çıtırtı sesleriyle eşlik etti. Sessiz gökyüzü bizi tüm şefkatiyle izlerken, uçsuz okyanus hırçın dalgalarıyla...