Öyle bir ilaç bulabilmek isterdim ki,
kurtulabilmekAşka dair bıraktığın korkulardan
ama yaram çok DERİN...of.Rüzgara karşı uçmaya çalıştım
Gözlerim kapalı seni aradım
Körebe oynar gibi; el yordamıyla,
Sezgiyle...
(Şebnem FERAH)Ilık ılık yanan sobanın yanı başında
uyuklayan Çiğdem, yoğun geçen karlı
gecenin ayazında radyoda çalan şarkının sözleri onu geçmişine götürerek yaşadığı hadiseler aklına
gelmesi ile sessiz çığlıklarını arşa
yükseltti.Bir an irkilerek yattığı yerden doğruldu ve yüzünü cam kenarına çevirip dışarıya baktığında gördüğü
tek şey; ocak ayı, yağan karın eşliği
ile yaşanmış ve yaşanmakta olan acı dalgaların üstünü beyazlarla kaplayıp
feryadları son buldurmasıydı.Kendinden ve geçmişinden o kadar
çok yorulmuştu ki...Cama düşen kar tanelerini izlerken
geçmiş yine gözünün önünde buğulanmaya başladı...Olayların üzerinden iki yıl geçmişti.
İsmail'in, onu azad etmesiyle birlikte
arkasına bakmadan çocukluğunu
geçirdiği, hayaller kurduğu,sevdiği
adam için haykırışların sahne olduğu
annesinin evine gitmişti.O günden sonra İsmail'i bir kere
görmüştü.İki yıl boyunca birbirlerini sadece boşanırken görmüşlerdi. Hatta mahkemede Çiğdem, İsmail'in yüzüne
bile bakmamış ve boşanma işlemi gerçekleştikten sonra koşarak evine gelmiş deli bağırışları, ağlaması
küçük bir kriz ile bitip üzerine rahatlama gelmişti. İsmail'den kurtulduğuna uzun bir süre inanamasa da kurtulduğu gerçeği onu ilk defa mutlu etmişti.
Bu süreçten sonra İsmail'in nerede olduğu ya da neler yaptığı ile ilgili
hiçbir haber almadı, almak da istemedi.Çiğdem, annesinin evinde yalnız ve
kimsesiz acıları ile boğuştu.Gelirken yanında getirdiği acı torbalarını arkasında bırakmak için
debelendi durdu.Yaşanan çirkinliklerin etkisinden kurtulmak hiç de kolay değildi...
Hava kararıp kapısını kapattığında
yüreğini huzurluk kaplıyor, iç sıkıntılarıyla kavgasına devam ediyordu.Geceleri uyuyamayaşının tek nedeni
her an duyabileceği ayak sesi ve hüzün dolu ağıtlar... Ne zaman uykuya dalsa İsmail'i ensesinde hissediyor, zebani gördüğünü sanıp yorganı üzerine çekerek sabah olması
için dualar ediyordu.Kilit sesi duymamak için evdeki odaların kapılarını açık tutuyordu.
Kapalı alana tahammülü yoktu. Korkularının üzerine çullandığını sanıp gözyaşlarına ve çığlıklarına hakim olamadığı için baygınlık içerisinde kendini dışarı atıp ancak sakinleşebiliyordu.
Şimdilerde ise, beyninde ve kalbinde kalan artıkların son savaşını veriyor.
İradesini sorguluyor, kirli ve insafsız anıları hafızasından silmeye çalışarak
duygularını yaşanabilir hale getirmeye çalışıyor.Yaptığı hatalarının telafisi olmadığını nihayet anlayabilmişti. Öz olmasa da
ne ölen annesini geri getirebilirdi, ne de sarsıntılı geçen evliliğini yeniden yazabilirdi.Fakat kendine yeni bir Çiğdem yaratmaya kararlıydı...
Bu sefer yoluna daha azimli, daha kararlı ve daha mutlu devam ederek...
Ve bu yola devam ederken İsmail'in
yalanlarına inanıp hayatına tekrar sokmamaya yeminliydi.Bu adamı çok ama çok sevmişti.
Sevdiği kadar da acı çekmiş, yerlerde sürünmüştü. İzlerini hala yüreğinden
ve vücudundan söküp atamamıştı. Aldığı darbe sonucu kolundaki dikiş izi orada öylece duruyordu. Bu iz belki de hiç geçmeyecekti.Bazen kolundaki dikiş izine mıh gibi
kilitleniyor ve nefessiz titremeler ile
o anı tekrar tekrar yaşıyordu.Şimdi kadınlığını ve gururunu toplama zamanıydı. Ne olursa olsun bundan sonraki yolunda İsmail olmayacaktı.
Kalbini sonsuza dek aşka ve aşklara
kapatmıştı. Çünkü bu saatten sonra
hiç kimse onun kalbini fethedemezdi.Kalbi yeni bir aşka ölmüştü. Kalbini
dumanı kalmış yanık kokusuyla çürütmeye razıydı. Bir zamanlar onda
aşkın rengi kırmızı iken artık onun için renkler bile solmuştu.Bütün bunlar yetmiyormuş gibi en
yakın arkadaşı Tavita'nın ölümü onu
daha da yıkıma uğratmıştı.
Dertleşecek, içini dökecek tek bir arkadaşı bile kalmamıştı. İsmail'den boşandıktan sonra sanki lanetli bir ruhmuş gibi bütün arkadaşları selamı
sabahı kesmiş, semtine bile uğramaz
olmuşlardı. Kapısını çalacak kimsesi yoktu...İsmail'in kadim dostu Sefa ise birkaç
kez yanına uğramıştı. Ama İsmail ile ilgili bir konu açmayıp, halini hatırını sorup gitmişti. Sonraları o da gelmez olmuştu. Sefa iyi biriydi. İsmail'in elinden o kurtarmıştı. Her gün, her gece Sefa'ya güzel dileklerde bulunup
şükür çekmeyi unutmuyordu...Nermin ablası ise Demir ile evlenmiş
mutluluktan herkesi, her şeyi unutup
es geçmişti.Yiğit, Tamara, Ali, Günseli, Güneş ve
Asaf ve kardeşlerini en son düğününde görmüştü...Çiğdem gerçek annesini ve babasını
da merak ediyordu. Yıllarca onu hiç
aramamışlardı. Onlara nasıl ulaşabilirdi.? Onları nasıl bulabilirdi
hiç bilmiyordu. Bu mesele Çiğdem'in
kafasını kurcalıyor İsmail'in yalan
söylediğini de düşünmüyor değildi.
Bu konu İsmail'in;Yalanı mıydı?
Gerçeği miydi?
Oyunu muydu?
Blöfü müydü?
Ya da neydi?
Çiğdem sırt üstü yatıp gözlerini tavana dikerek her gece olduğu gibi bu gece de aynı cümleleri tekrarlayarak gecenin andını içti.
- Geçmişimle barışmadan kendime
bir gelecek kuramam ve bundan sonra bir kadın gibi yaşayacağım...Ve bulanıklaşan zihninin ağırlı ile göz kapakları ağırlaşırken,
aydınlanmaya yüz tutmuş gecenin korkusuyla duyduğu köpek uluması
onu uykuya ancak yenik düşürebildi...Kadın gibi yaşamak için: .................
Kıymetli okur;
Yukarıdaki👆 boşluğu
doldurursanız çok mutlu olurum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE 2(Gülümse Kaderine)( Tamamlandı )
General FictionBen annesinin yaralı kızı ÇİĞDEM... Hatalarımdan ders alıp yeniden doğacak olan ÇİĞDEM... Artık bana karanlık geceler değil, aydınlık günler doğacak...