[8]

579 55 5
                                    

5 Temmuz, Cuma

Öğlen.

Işığın üstüne senin karanlığın.

Bunu bana sen söylemiştin. O günü dün gibi hatırlıyorum, buradaki asıl ironi Tony'nin gözlüğünü takmadığım zamanlarda rüyada gibi gezmem. Her şey ben farkına varmadan kendiliğinden oluyor sanki. Zehirli bir his ama fena değil. Her şeyi bilmek, farkında olmak acı veren bir şey. Acının hissedilmeyi talep etmesi inan zerre umurumda değil. Tek umurumda olan sensin. O gözlüğü ilk takışımdan beri aklımda olan tek şey seninle geçirdiğimiz zamanlar. Bunlardan biri zeytinyağı gibi diğerlerinden ayrılıyor.

Bu sefer gözlüğü taktığımda oda, tepeden aşağı bir hologramla döşenirken, geçmişte, dışarıda gün batıyordu. Yataktaydık, belimden aşağı çarşafla örtülüydü, sırtım çıplaktı ve başımı göğüsüne yaslamış boylu boyunca üstünde uzanıyordum. Gözlerim dışarıdaydı. Sen ise sol elimi kaldırmış parmaklarımla oynuyordun. Saçların yastığa saçılmıştı, benimkiyse nadiren olduğu gibi düzdü, sırtımdan aşağı dökülüyordu. İkimizin de gözleri yarı yarıya kapalıydı ve sessizlik söz sahibiydi.

Birden, "Sana çok önemli bir şey söylemeliyim." dedin nefesini tutup. Başımı kaldırıp sana baktım, kaşlarımı çatmıştım. "Sorun ne?" diye sordum boğuk bir sesle. Durdum ve boğazımı temizledim.

Parmaklarını parmaklarıma geçirdin, boğazını temizledin. Dışarıdan izlerken seninle aynı anda telaffuz ettim kelimeleri. "Gerçek olarak evlen benimle." Ben şaşkınca sana bakarken, çünkü bununla ilgili seninle aldığımız kararlar vardı, yan döndün ve yatağa düşmemi sağlayıp dirseklerini başımın iki yanına koydun. Aşkla bakıyordum resmen sana. Senin gibi bir adama kim aşkla bakmaz ki? Hızlıca öptün dudaklarımı. "Bebeğimiz olsun." diye önerdin. Yine seninle aynı anda söyledim kelimeleri. "Bal köpüğü saçlı, masmavi gözlü bir çocuk. Büyüdüğünde tüm kızların ve erkeklerin kalbini kırsın." Beni tekrar öptüğün sırada görüşüm başıma şeffaf bir torba geçirmişler gibi olduğu ve kalbim dayanmadığı için hızla gözlüğü çıkartıp yere çöktüm. Sırtımı yatağıma yasladım. Sonrası salya sümük işte.

Asıl beni yıkan şey bu işte, bebeğimiz olmasını istemiştik, ayrı bir evde yaşamayı, emekli olmayı... seninle geçirdiğim her bir an altın gibi değerliyken senin hiçbir şey hatırlamıyor olman beni yıkıyor. Yaşadığına şükrediyorum ama... beni hatırlamıyorsun, seninle tanışmamızdan en fazla bir ay öncesine dönmüşken neden bir ay sonrasını hatırlamıyorsun, bu beni yıkıyor.

İyi yanından bakalım. Ya ben de unutsaydım seni, ya yeryüzündeki her delil silinseydi ikimizle ilgili. Neyse ki hatırlıyorum, neyse ki.

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin