[20]

556 61 23
                                    

18 Ağustos, Pazar

Öğlen

Tamam, hamile olduğumu fark etmen normal, kendi çocuğun olup olmadığını sorgulaman da ama hiç bir şey demeden direkt "Çocuğu kimden?" demek de ne demek oluyor?! Benim buradan tek çıkartabileceğim sonuç şu; BU KADIN BENİ KİMİNLE ALDATTI. Senin ciğerini bilirim Steve, neye nasıl tepki verdiğini, neden öyle düşündüğünü... bu durumda o tarif ediliş ile ancak bu sonuca varıyorum.

Eğer çocuğun olabileceğine hiçbir şekilde ihtimal vermiyorsan, bu henüz evlendiğimizi hatırlamadığın anlamına geliyor. Neredeyse iki ay oldu ve nereye kadar hatırladığın bile belli değil, ama anlaşılan hiç iç açıcı bir miktar değil. Eğer bana böyle bir yakıştırmayı büyük bir kısmı hatırlamana rağmen yapıyorsan, bu berbattan da öte. Eğer beni yeterince tanımadan önceki zamanlara dayanarak yapıyorsan daha da kötü. İki ucu da kötü yerlere çıkıyor.

Daha birkaç gün önce sabah ilk beni görmenin nasıl hissettirdiğini söyleyip ardından böyle yapman... bunu duyar duymaz Natasha'nın arkamdan koşup bağırmamaya çalışarak arabama gitmemi engellemeye çalışırken aklıma bir an dank etti. Sana en fazla ne diyebilirdim ki? Seni hatırlamadığın şeyler yüzünden yargılayamazdım, neticede senin hiçbir şeyin değildim; sen benim her şeyimken.

Duraksamamdan yararlanıp Natasha kliniğin merdivenlerinde beni durdurdu, normalde beni engellemesi üç saniyesini bile almazdı ama muhtemelen hamile olmamla ilgiliydi. "Sana boşu boşuna nutuk çekmeyeceğim Serain, sadece aptalca bir şey yapma ve ne doğru hissettiriyorsa onu yap." Bu laftan sonra daha da coştum, daha doğrusu tuz biber oldu bu bana.

Anayola çıktığımda yerimde duramıyordum, düşündükçe çıldırıyordum, anla Steve, zaten hatırlamaman bile bu kadar ağır bir yükken kalbime, bununla beraber nasıl sakince dayanabilirim buna? Bunu bir şekilde üzerimden atmam gerekiyordu. Tony'i aradım ve ona bağırmaya başladım. "Neler oluyor?" Dese de jetonun düşmesi uzun sürmedi. "Umarım bunu sana Natasha söylememiştir yoksa büyük bir cezası olacak."

Normalde olsa gülerdim. Gülmedim.

"Tamam, tamam." Dedi derin nefeslerle. "Gel ve yüzbaşını yüz başa böl ama bağırmayı kes lütfen." İşte tam o anda sustum ve derin nefesler aldım. Dudaklarım kurumuştu, birkaç yudum su içerken kaza tehlikesi atlattım ama bu ne aklımı başıma getirip yavaşlamamı sağladı ne de sakinleştirdi. Karargaha geldiğimde arabayı sert bir frenle durdurup park etmeye hatta anahtarı almak için bile vakit kaybetmeden kapının önünde bıraktım, son hız Yenilmezler tarafına giderken herkes bana uzaylıymışım gibi bakıyordu. Bu sadece sinirimi körüklüyor ve bana nasıl bir ithamda bulunduğunu hatırlatıp şu an bile kalp kırıklığımı arttırıyor. Senin de bulunduğun salona giden koridorun yarısındayken Tony beni yakaladı. Sakinlikle ilgili bir şeyler söyledi ama onu onaylar gibi yaptım ve dinlemedim bile. Koridorun sonundaki kapıdan içeri daldığımda televizyon izliyor ve gazoz içiyordun. Tanrı aşkına, gazoz ne?

Önce güzel sıfatını izledim ama sonrasında resmen üzerine atladım. Yakalarını tutup benimle ilgili nasıl böyle şeyler düşünebildiğini sordum ve ağlamaya başlamam üç saniyemi aldı. Kucağında oturuyor olduğumu, ellerin bacaklarımda, bana neredeyse eskisi gibi baktığını bile fark etmemiştim. "Gözlerinin önünde parçalanırken, resmen gözlerinin önünde kuruyup giderken bana böyle bir şeyi nasıl yakıştırırsın?!" Dediğimi hatırlıyorum. "Neden bana acı çektiriyorsun?" Sonra yüzüm boynunda, ağlıyordum. Durumumuzun farkına vardığımda bir an duraksadım ve derin bir nefes aldım kokunu hatırımla pekiştirmek için. Hatırladığım gibiydin. Kesikli nefeslerle ağlarken konuşmaya hazırlandığını belirtircesine derin bir nefes aldın.

Bir an öyle bekledin, sonra "Seni üzmek istememiştim." Dedin son derece kısık bir sesle. "Sadece... hatırlamıyorum." Bu kalbimi yaktı, damarlarıma kezzap akın etti. Asıl sıkıntı hatırlamadığın kısımlardı, neyi hatırlamadığını bilemeyeceğine göre... hatırladığın şeyleri öğrenmeye muhtaçtım, bu yüzden ağzından laf almak için yaptığım şeyi yine olsa yine yapardım.

Geri çekilip yakandaki ellerimi sıkılaştırdım ve seni sarstım. "Ne hatırlıyorsun, söyle bana." Dedim yumuşakça. Yüzüme aval aval baktın, bu bakışı eskiden pek sık yaptığın için hızlıca tanıdım. "Bir şeyler hatırladığın çok belli, ne hatırlıyorsun? Lütfen." Gözlerini kırpıştırdın, çökmüş yanakların, güzel kirpiklerin, dağılmış saçların... üzerine yatıp seni binlerce kez öpmemek için kendimi zor tuttum.

"Bebeğe dikkat etmelisin." Dedin başını çevirip bacaklarındaki ellerini çekerek, dokunuşunun yoksunluğuyla üşüdüm. Artık kibar olma sınırım da aşılmıştı çünkü bir şeyler öğrenmeye muhtaçtım.

"Senin bebeğin," diye tısladım. Çenenden tutup kendime çevirdim. "Dikkat etmiyorum." Bana yine o hipnoz bakışını attın. Yine başını çevirdin ama bu sefer ayaklarımın yere bastığından emin oldun.

"Solgun gibisin, biraz yemek yemen iyi olabilir." Diye mırıldandın ama kendin bile zor duydun sesini.

Omuzlarından sarsmaya çalıştım ama dayanıklılığın karşısında tek sallanan bendim. "Bunu hatırlamayan biri yönetemez," diye kızdığımda Tony hızla, "Neyi yönetemez?" dedi. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. "Neyi ne zaman yiyeceğimi, ne zaman ona ne yapacağımı..." elimi saçından geçirdim ve kendime çevirdim. Ters psikoloji uygulamak zorundaydım. "Hiçbir şey hatırlamıyorsan, bu durumda senin çocuğun, senin sayılmıyor mu yani?" Hiçbir zaman kirli yüzümü göstermem gerekmemişti ve bu nadir anlardan birine maruz kalman hala beni üzüyor.

Gözlerinde adeta bir şimşek çaktı. "Hiç de bile!" Diye tısladın. Bu adeta umudumu körükledi, bir an ağlayarak hayatımın aslında sensiz hiçbir halt olmadığını, sadece debelenip durduğumu söylemek istedim ama bunu gerçekleştirmedim. Sadece yüzüne aval aval baktım. Gözümün önüne birkaç görüntü geldi, beni sevdiğin zamandan görüntüler. Sonra tekrar kafama takıldı. Beni ikinci görüşünün ne önemi vardı ki bunu dillendirmeye gerek duymuştun?

Düşüncelerim inanılmaz bir hızla farklı noktalara kayarken sana cevap vermeyi unuttum ve yüzüne aval aval baktım. Beni kendime getiren, ayaklarımın üzerinde aniden dikilmeye başlamamdı. Tony'e döndün ve "Lütfen ona yemek yedir." Dedin. Umurunda değilmiş gibi davranmayı deniyordun ya da aklından falan geçiriyordun sanırım çünkü orantısız davranışların vardı. Bu yüzden sadece, "Beni çok kırdın." dedim, bana şaşkınca döndüğünde devam ettim. "Beni çok fazla kırdın Steve." Ardından sakince kapıya yöneldim ve çıktım. İçten içe arkamdan gelmen için dua ediyordum ama böyle bir şeyin olmayacak olması başlı başına bir yaraydı zaten.

Arabama bindim ve gittim, şimdiyse otobanın kenarında arabayı durdurmuş sana bunları yazıyorum. Klinik açmam ve şimdiden başarılı olmam hiçbir şey ifade etmezdi çünkü sadece dışarıya güçlüymüş gibi görünmeye çalışıyordum. Gerçekten beni nasıl mahvettiğinin farkında değil misin? Hala gurursuzca ve fütursuzca seni sevmeye devam etmem sana olan aşkımı hangi boyuta düşürüyor? Bana ne yaptığını göremiyor musun?

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin