14 Eylül, Cumartesi
Gece
Bir kızımız oluyor. Tanrım, bir kızımız oluyor! Yaklaşık on sekiz haftalık ve bu kadar geç öğrenmek şaşırtıcı ama yine de minik bir dişi Homo Sapiens. Ah, Tanrım. Gözümde canlandırabiliyorum. Senin gibi masmavi gözleri ve benim gibi sarı kıvırcık saçları. Ne demiştin, hatırlıyor musun? "Bebeğimiz olsun. Bal köpüğü saçlı, masmavi gözlü bir çocuk. büyüdüğünde tüm kızların ve erkeklerin kalbini kırsın." Bunu nasıl hatırladığımı sorma, unutmadım ki hiçbir zaman.
Asıl olay, aslında senin de yanımda olmandı. Yani, son derece gergindin. Normal bir cinsiyet öğrenme gerginliği değildi, parmak kasların bile kaskatıydı. Evliliğimizde soyadımı değiştirmeyerek belki bir nevi tedbir almıştın ama bu muhtemelen dikkat çekebilir diye gergin gibiydin. Koruma içgüdüne bağlamak biraz mutlu ediciydi ama ayık halin gerçekten iyi değildi. Tabii, Tony hastanede karşıma çıkıp bir anda önüme seni fırlatmasaydı gelmezdin muhtemelen. Fakat sonra, ultrason cihazının yanında, bebeğimizin kalp atışlarını duyduğun anki yüz ifadeni ve bir anda gevşeyiverişini izledim. O an odadaki doktor başına silah dayasa bile umursamazdın muhtemelen. O derin şaşkınlık ifadesi, aralık dudaklar, ilk duyduğunda ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerin. Ah, bu paha biçilemez.
Tek yapabildiğim seni izlemekken elini yavaşça karnıma uzattın ve koydun. Beraber uyuduğumuz zaman yapmıştın bunu sadece ama tamamen alkolün etkisiyle. Şimdi, tüm o mantığına rağmen...
Kadın doğum kısmından çıktığımızda, hastanenin garajında arabama bindiğimizde derin bir nefes aldın. Sanki bir şey söyleyecek gibiydin ama seni zorlamadım.
Üsse doğru sürerken ve Porsche'min güzel müzik sisteminden güzel bir şarkı dinlerken arabanın dışındaki sesler izole olmuştu. Direksiyondayken bana döndüğünü fark ettim. Sonra şaşırtıcı bir şey, "Durabilir misin?" Dedin.
Şaşırdım ama yine de yaptım. Otobanın kenarına çekerken benden bir an bile gözlerini ayırmadın. Otobanın kenarında kaşlarımı kaldırıp sana döndüğümde elini uzattın yavaşça ve yanağımı kavradın. Resmen dehşete düşerken oturduğun koltukta doğruldun ve dudaklarını dudaklarıma bastırdın yavaşça. Diğer elin karnıma giderken gerçek bir dehşet içindeydim. Yine de bunun tadını çıkarttım. Sonuçta bilinçliydi, mantığın söz sahibi değildi. Kanlı canlı karşımdaydın. Böyleyken hiçbir şey bize zarar veremez gibi hissediyordum ama bir şeyi unutmuştum.
Biz.
Bize zarar verebilecek yegane şey bizdik. Her şeyden korunabilirdik ama kendimizden asla. Duyguların olmadığı, kibarlığın, sevginin olmadığı bir dünyada makineden farkımız kalmazdı. Biz makine değiliz Steve, Friday de değiliz. Mantığının bize verdiği zararın farkında değil misin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."