6 Ağustos, Salı
Akşam üstü.
Hatırlıyor musun, sana Tony'nin gözlüğünü kullanıp günbatımına karşı fotoğraf çekildiğimiz bir anımı tekrar yaşayışımı anlatmıştım. O günün anlam ve önemini bilmene pek az kalmış gibi hissediyorum. Bu tamamen konuyla alakasız ama neyse.
Kliniğimi açtım ve bunu öyle törenlerle falan yapmadım. Dümdüz kapıyı açtım ve cam kapıya açık yazan bir çeşit levha astım. Bu sabah sekiz civarında oldu. Sekiz buçuk gibi tüm anlaştığım çalışanlarım -böyle diyorum çünkü artık bu resmi- gelmeye başladılar ve on dakika içinde herkes toplandı. Onlara ufak bir konuşma yaptım, tam olarak şu kısalıktaydı. "Umuyorum ki hepimiz için başarılı ve sağlıklı bir iş olur bu, henüz yeni olmama rağmen benim kliniğimde çalışmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Kolay gelsin." Aslında bunun yarısını düşünmüştüm ama teşekkür etmeden duramamıştım çünkü gerçekten teşekkürü hak ediyorlardı. Öylece yeni olan bir yerde benimle beraber riske ortak olmaları...
Odamda oturup etraftaki kameralardan giren çıkan var mı diye izlerken (neyse ki birkaç kişi girip çıkmıştı) hiç tahmin etmediğim biri -birileri- içeri aceleyle girdi. Kamerada en son gördüğüm şey, Tony'nin yüzünde endişeli bir ifadeyle, omzuna sardığı başka birinin koluyla içeri girip bağırmasıydı. Kameralarda ses yoktu ama Tony'nin bağırmasını rahatlıkla duymuştum. Aceleyle merdivenlerden indim ve giriş katına ulaştım, Tony tuttuğu kolun sahibini girişteki sedyeye fırlatıp atmış gibiydi, kolları ve bacakları aşağı sarkıyordu. Hemşireler -zaten dört kişilerdi- bana yol açtılar, Tony can havliyle koluma yapışıp beni sedyeye yaklaştırıp bir şeyler söyledi ama dinlemedim.
Bunu kendine neden yapıyorsun Steve? Hafızanı kaybetmen senin suçun değil, neden kendine bu kadar yükleniyor ve canını yakmaya çalışıyorsun? Belki ne yaşadığından haberim olmadığını düşünüyorsun ama bu kendine verdiğin hasarı indirmiyor. Sedyede yatan sendin ve bilincin yoktu. Mırıldanıp duruyor ve başını ani ve hafif kasılmalarla oynatıyordun. Seni durup birkaç saniye izledim. Sakalların en az bir haftadır düzeltilmemişti, yanakların içe göçmüştü, ne zamandır yemek yemediğinden emin değildim ama en az 24 saat gibi görünüyordu.
Önce göz kapaklarını kaldırıp ışık tuttum ve reflekslerini ölçtüm, sonra seni sedyeye düzgünce yerleştirmelerini sağlayıp hasta odalarından birine götürdüm. Besin ve sıvı takviyesi için iki tane bir litrelik serum taktım. Tam işim bittiğinde bir anda Tony kolumdan tutup beni kendine çevirdi. "Beni duymuyor musun? Bir anda başını tutarak yere yığıldı diyorum!"
Ona açıklamaya çalıştım ama panik yapmamaya da çalışıyordum. "Muhtemelen yetersiz beslenme nedeniyle bedeni yorgun düşmüştür."
"Yemek yedikten bir saat sonra oldu!" diye devam etti ısrarla. Dönüp sana bakmadan edemedim. Kabus görüyor gibiydin ve çok bitkindin. Emin olmak için burun kemerini sertçe sıktım, hareketlendin ve başını çevirdin. "Sorun yok," dedim Tony'e. "Biraz dinlenmesine izin ver. Hafıza kayıplarında bunlar normal."
Tony yüzünü sıvazladı ve sedyenin yanındaki koltuğa oturdu. Tam arkamı dönüp istemeye istemeye çıkacakken konuştu. "Steve hiç iyi değil." Nefesim kesildi ama az önce seni ben muayene ettiğim için panik yapmamaya çalıştım. Geri dönüp yavaş yavaş adımlarken devam etti, yüzü hala elleri arasında saklıydı. "Ayıldığından beri böyle, seruma rağmen, onu tehdit etmesem ağzından lokma geçmez." Başını kaldırdı. "Bilmiyorum, belki bir çeşit ev ortamına ihtiyaç duyuyordur?"
"Ne yapabilirim ki?" diye fısıldadım. "Beni tanımıyor bile."
"Sadece hatırlamıyor." diye düzeltti hızla ve ardından derin bir nefes aldı. "Ona yemek yap, masa hazırla, rahat hissetmesine yardım et." Bir an o beni çok umursadı mı sanki, diye bağırasım geldi ama beni umursamıştın. Yemek yememi sağlamak için Tony'e yardım etmiştin, hem bunu yapmasaydın da senin için elimden geleni yapardım. Bebeğimin babasısın, tabii ki yaparım. O an o ufak canavar tekrar hareketlendi. Sadece ani bir nefesle irkildim bu sefer, Tony'e hızla "Sorun yok," dedim.
Birkaç derin nefesin ardından bir elim karnımda senin sedyenin kenarına yavaşça oturdum. Yüzünden gözlerimi alamadım, mırıldanmaların bitmişti. "Ona söyledin mi?"
"Bunu öylece söyleyemem ki!" diye kızdı sessizce. "Bunu sen söylemelisin ama uzatmamanı tavsiye ederim."
Zaten bana birkaç saniye baksan bile benden en gizli tuttuğum şeyleri alabilirdin ki. "Buna inanamıyorum," dedim yavaşça. "Sanki hiç öğrenmemişim gibi."
"Saçmalama," dedi Tony gülerek. "Resmen yüzüne renk geldi." Hafifçe gülümsemekle yetindim. Eline uzanmak ve karnıma koyup tepkini izlemek istedim. Seni sadece izlemekle kaldım ve gözlerini açtın. Önce irice açsan da sonra kırpıştırdın ve homurdandın. Serumu gördün, ardından beni.
"Hatırlıyorum." Diye mırıldandın bir anda. Kulaklarıma inanamadım. Gülümsemem silindi ve gözlerim kocaman açıldı. "Her sabah ilk seni görmek böyle hissettiriyordu." Ne düşüneceğimi bilemedim. Bu, her sabah beni görmek iyi hissettiriyordu ve sen de iyi hissettin anlamına mı geliyordu yoksa tam tersi hiç de hoşnut olmadığın anlamına mı?
Dudaklarımı birkaç kez aralayarak hava yuttum ve sonunda, "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Ne diyeceğimi bilemedim, hala bilmiyorum. Yaklaşık iki ay geçmişken öylece üzerine atlayamazdım, beni bir şey engelliyordu. Eğer bu ilk günlerde olsaydı kuşkusuz üzerine atlar ve saatlerce sevinç içinde ağlardım ama o an ne yapacağımı bilemedim.
"İyi," dedin ve neredeyse hafifçe gülümsedin. Buna karşı sadece yutkunabildim. Ağzımdan belli belirsiz "Harika," kelimesi çıktı ve yapabileceğim en kolay şeyi yapıp kalktım, kapıya ilerledim. "Karnındaki sorun ne?" diye sorduğunda az daha düz yolda düşecektim. Kalakaldım ama devam edip, "Hiç." dedim. Elimin karnımda olduğunu fark ettiğimde hızla indirdim ve kapıdan çıkarken durup size döndüğümde gözlerim direkt gözlerini buldu ama kendimi zorlayıp Tony'e baktım. "Bir sorun yok Tony, ama bir meslektaşımdan buraya uğramasını rica ederim." dedim. Tony başını salladığında odama kendimi atmak için acele ettim ama belli etmemeye çalıştım.
Anlaşılan bazı şeyleri hatırlıyordun ve bu konuda ne düşüneceğimi hiç bilmiyordum. Yine de, ne olursa olsun seni seviyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."